23 Ekim 2021 Cumartesi

22-23 EKİM 1912 GÜNLERİNDE BALKAN HARBİNDE YAŞANANLAR

Ahmet Rodopman 


Tarihimizde hatırlamak bile istemediğimiz ancak, bizlere anlatılmadığı ve okutulmadığı için ayrıntılarını pek bilmediğimiz Balkan Harbinin neden, oluş ve sonuçlarını yazdığım 13 bölümlük seride çok önemli bir bölüm olan KIRKLARELİ SAVAŞLARI diye adlandırılan 22-23 1912 Ekim tarihlerinde yaşanılanların bir kısmını, 109 yıl önce bu gece nelerin olduğunu okumak isteyenler için buraya aktarıyorum.

Umarım, ibret alınması gereken bu olaylar moralinizi bozmaz, sağlıklı bir şekilde düşünüp, yorumlayıp yararlanırsanız sevinirim.

Saygılarımla,

Ahmet Rodopman


Savaşın başlaması ve bitimi, üç beş gün içinde olmuş, Bulgar askerleri dahil bu duruma hiç kimse akıl erdirememiştir. Bu birkaç günü kısaca özetleyecek olursak;

Kader ağlarını 22 Ekim gününde farklı bir şekilde örmüştü bu kez. Beklenenin tam karşı tarafından Edirne-Kırklareli hattının tam ortasında Selyolu mevkiinde Mahmut Muhtar Paşa komutasında ki Osmanlı Ordusu I. Bulgar Ordusu sandığı III. Bulgar Ordusu ile karşılaşıp şiddetli bir çarpışmaya girdiler. Erikler ve Eskipolos  bölgesi oldukça engebeli bir coğrafyaya sahip olduğu için, birlikler gün boyunca savaştılar. Akşam üstüne doğru Erikler düştü. Fakat Eski Polos dan Osmanlı askerleri çıkmayıp, savunma yaptılar. Bu çarpışmalar sırasında bir Alman subayı ölüp, iki tanesi de yaralanmıştır. Gece olurken Osmanlı Birlikleri kalkıştıkları bir karşı taarruz ile Petra(Bedre) – Eskipolos-Kadıköy üçgenine sahip olup düşmandan temizlediler.

23 Ekim 1912 günü çarpışmalar erkenden başlamış ve bütün gün sürmüştür. Yağmur ve soğukta gittikçe artmış. Her taraf çamur deryası hanilini almıştır. Öyle ki, her iki tarafın askerleri de siperlerde yarı bellerine kadar çamura gömülmüş bir halde karşılıklı ateşe devam etmişler, ancak yoğun çarpışmalardan bir sonuç alınamamıştır.Öğlenden sonra bir Osmanlı birliği Bulgar ordusunun zayıf bit tarafını görüp oraya yüklenmiş ve 5-6 kilometre kadar Bulgar birliklerini geriletmiştir. Osmanlı ordusunda , özellikle rediflerde bozulmayı gören komuta heyeti durumu muhakeme edip savaşa mola vermek için Kırklareli’ de ki ordu merkezine çekilmişlerdir.

Petra Mevkiinde bulunan birliklere komuta eden Aziz Paşa, düşman hakkında keşif kollarından bilgi almadan, her hangi bir gece taarruzunda bulunmamış askerlerle. Ordu kumandanı Mahmut Muhtar Paşanın dahi haberi olmaksızın gece taarruzuna kalkışması kötü bir sürpriz olmuştur. İki kola ayrılan Osmanlı tugayları düşmana karşı bir kuşatma harekatına girişmişler, ancak yağan yağmur ve bastıran sisin de etkisiyle istikametlerini şaşırıp bir tepenin iki ayrı yönüne düştüklerinin farkına varmadan bir birlerini düşman birlikleri sanıp sabaha kadar karşılıklı cephaneleri bitene kadar ateş etmişlerdir. Sabaha karşı  yakınlarında bulunan Bulgar Birliklerinin silah seslerini duyup, durumu anlamalarının ardından başlattıkları etkili bir top ateşi ile Osmanlı askerlerini darmadağın etmişler, birliklerimize çok sayıda şehit ve yaralı verdirmişlerdir. Bu cehennemi ateşten sağ kalanlar Petra’ ya doğru kaçmaya başlamışlar, Yardım için Petra’ dan  yola çıkan kuverlerle karşılaştıklarında, geri dönüp savaşmak yerine gelen birliği de önlerine katıp. düzensiz bir şekilde ricad (geri çekilme) etmişlerdir. Petra’ ya vardıklarında daha da acı bir tablo ile karşılaşmışlar, Selyolu’nda Bulgar’lara yenilen ve kaçıp kurtulmak isteyen diğer askerlerle birlikte Bulgarlar tarafından kuşatılıp esir edileceklerini anlayınca, o telaş ve tedirginlikle Kırklareli’ ye doğru sığınmak, canlarını kurtarmak için koşmaya başlamışlardır. Bu arada Karakayalar mevkini savunan Osmanlı birlikleri başarı ile direnirlerken , bu kaçıştan haberdar olunca, tüfeklerini atıp, Kırklareli yolunu tutmuşlardır. Artık kaçış bir bozguna dönmüş, askerler subaylarını dinlemekten vazgeçmiş, bir birlerini ezercesine Kırklareli’ ye koşmaktadırlar. Bu duruma Bulgar birlikleri dahi akıl erdirememiş, kaçan askerleri bile kolalamaktan vazgeçmiştir.

Kırklareli’ ye varan askerler, sokaklara dağılmış, ancak yerli Bulgar ve Yunan halkın oluşturduğu çeteler tarafından vuruluyor, veya tutuluyor, şiddetle cezalandırılmaktadırlar. Bir parça mısır ekmeğine tüfeğini satan askerlerin olduğu şehirde, Türk ahali alabildikleri eşyaları ile , bulabildikleri at, eşek, araba ne yarsa yollara düşüp Pınarhisar veya Babaeski ye doğru yola çıkmışlardır. Hatta hala Kırklareli yaşlılarının ağızlarında olan bir söylenceye göre ‘’Tencereyi ateşte bırakıp, ayakkabılarını giymeden yollara düşülmüştür’’ Şehir bir kıyamet gününü yaşamakta, insanlar bir taraftan yaklaşan Bulgar askerlerinden canlarını kurtarmak için kaçmaya çalışırlarken, yüz yıllardan beri birlikte yaşadıkları Bulgar ve Rum komşularının hakaret ve tecavüzlerine uğramaktadırlar. Yollarda, çamura saplanıp kalan arabalardan, toplardan yürüyebilmenin mümkün olmadığı, sürekli yağan yağmur altında, aç, çıplak ve yorgun insanların kendilerini, bir an evvel   Çorlu veya Çatalca’ya atma isteklerinden başka düşünecekleri bir şeyleri yoktu. Bu durumu ne kadar yazsak azdır. Bu travma aradan yıllar, yüz yıllar geçse de unutulacak gibi değildir. Kırklareli halkının son yıllarında başına gelen, 1878 Rus Savaşı sonrası işgali, Balkan Savaşı İşgali ve 10 yıl geçmeden Yunan İşgali, sonucunda elle tutulur ne mal, ne toprak ne de insan varlığı bırakmış, ama yine de yaşama azmini yüreklerinden söküp alamamıştır.

Koşarak trene yetişmeye çalışanları da bir başka şansızlığın beklemesi işin tuzu biberi olmuştur. Trene zorlukla yetişenleri güç bela tren alsa da, uyarılmalarına rağmen, silah zoruyla makinistin yola çıkması için baskı yapılması sonucu kalkan tren 3 kilometre sonra karşıdan gelen trenle çarpışıp bir başka perişanlığı daha yaşamışlardır.  

Olayları yerinde izleyen Fransız gazeteci Stephan Lausanne ise bu durumu şu sözlerle doğrulamaktadır: 

“Mahmut Muhtar Paşa'nın emir subayları bile artık kaçmak gerektiğine kanaat getirerek karargahı terk ettiler. Bütün resmi evrakı, dosyaları, haritaları, planları, hatta komutanlığın şifreli yazışmalarını ortada bıraktılar. Emir subaylarından biri o şaşkınlıkta götürecek şey bulamadı, Muhtar Paşa'nın bisküvi kutusunu aldı sadece. Bu trajedinin tek komik tarafı olan bu şuursuz hareket işe yaradı, çünkü sonraki üç gün Muhtar Paşa, fırtınadan kurtarılan bisküvilerden başka yiyecek bulamayacaktı.”

 

Kaybedilenin sadece bir çarpışma olmayıp, yüzyıllar boyunca oya oya dokunan, yaşanan, yaşatılan pek çok şeyin de kaybolmasını insan kolay kolay kabullenemiyor. Rumeli’ nin fethinin 1352 yılında başlamış olduğunu düşünürsek, bu süreç, 1912 yılında böyle bir tablo ile sona ermemeli idi tabii ki.

Kırklareli’ nin o gece boşalmasından ancak sabahleyin haberleri olan Bulgar’ lar olanlara inanamamışlar, bir kaç ayda  nasıl alabiliriz diye planlar ve hazırlıklar yaptıkları Kırklareli’ ye ellerini kollarını sallayarak, bir kurşun dahi atmadan girmişlerdir.O günlerde Kırklareli’ ye gelen yabancı gözlemcilerin şehirde gördüklerini okudukça, insanlıktan çıkacağı geliyor insanın. Bulgar askerleri, kaçan Türk askerleri, yerli Rum ve Bulgar ahali, şehirde kalan Türkler, boş kalan evleri dükkanları yağmalıyor, binaları yakıyor, yıkıyor, insanları yaşlı çocuk bakmayıp katlediyor, şehir tarumar ediliyor diye yazıyorlardı.

Kırklareli sevdalısı biri olarak bunları yazmamın çok zor olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Ancak tarih bilincimin Balkan Savaşlarının 150 yıldır süren öyküsünü daha sonuna gelmeden kesmek te içimden gelmiyor. Onun için bu geri çekiliş macerası Kırklareli Savaşları ile başlasa da arkasından Lüleburgaz Savaşları, Çatalca Savaşları ve Barış Antlaşmaları geliyor. 

Onunla da bitmediğini biliyorsunuz tabii ki, Batı Ordusunun Kumonova, Çetina, Bosna Hersek, Arnavutluk, Selanik, Yanya, İşkodra Savaşları var ki her biri birbirinden daha hicranlı, daha iç yarası. Yaklaşık 1.000.000 gencimizin şehit olup  kaldığı 2.000.000 genç yaşlı insanımızın yollara düşüp göç ettiği bir acı öyküdür Balkan Savaşları. Anlat anlat bitmez, yaz yaz tükenmez.  Ben yazmaktan çekinmem çünkü her gün yeni bir şeyler ekliyorum dağarcığıma. Eğer sizlerde okumaktan bıkmadıysanız, belki tekrar buluşuruz, Balkan Harbinin diğer 

8 Ekim 2021 Cuma

Cumhuriyet İlkokulu’nun Unutulmayan Müdürü MEHMET TEVFİK KOÇNARD


 

Hazırlayan: Hasan ÇALIKUŞU


Mehmet Tevfik Koçnard 1905 yılında o zamanlar Osmanlı toprağı olan Bulgaristan’ın Filibe (Plovdiv) kentinde dünyaya geldi. Aile o zamanlar Filibe’de “Koçnardoğulları” olarak bilinmekteydi. Balkan Harbinden önce, babası askerdeyken annesi ipekböceklerini beslemek için yaprak toplarken çıktığı dut ağacından dengesini kaybederek düşünce 22 yaşında vefat eder. 

Bir süre sonra babası yeniden evlenir. Ancak 1912 yılında Balkan Harbi başlayınca babası, üvey anne, dede, kardeşi ve Mehmet Tevfik savaşın en hararetli zamanında top sesleri arasında Edirne’ye göç ederler. 

Eğitimine Edirne’de devam eden Mehmet Tevfik, daha sonra Edirne Öğretmen Okulu’nu bitirdi ve öğretmen olarak mezun oldu. Genç bir öğretmen olarak ilk tayin yeri Kırklareli Kocahıdır Mektebi oldu. 

Yaşam sürecinde Balkan Harbi, iki defa Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nın tüm acı ve sıkıntılarını yaşadı. Osmanlı Devleti’nin sonlanması Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanıklık etti.  

Mehmet Tevfik’in doğduğu 1905 yılında Kırklareli’de mutasarrıf Galip Paşa görevdeydi. O zamanlar Kırkkilise olarak bilinen Kırklareli’de ilk mektepler dağınık yerlerde ve sağlık yönünden uygun olmayan toprak ve loş odalarda acınacak vaziyetteydi.  Artık devrin şartlarına uygun, yeni ve sıhhi, mükemmel bir binada, şehrin orta yerinde Müslüman halka güzel bir mektep yapılması gerekiyordu. Mutasarrıf Galip Paşa, o vakit Cemaati İslamiye ve Maarif Encümeni kâtipliğini yapan ve Hacı Hasan Ağa Vakfı Mütevelli Kaymakamı Ali Efendi ile el ele verdi. Ali Efendi dürüst ve temiz bir kişiliğe sahip olup, Karaumur caddesinde 1940’lı yıllarda kerestecilik yapan Hamdi'nin babası, yapağı makinesi sahibi Hakkı’nın ağabeyi oluyordu. Böylece Mutasarrıf Galip Paşa’nın aracılığı ile halkın yaptığı bağışlara Vakıf İdaresi de kaynak aktardı. İlk önce Sultan Beyazıd Mahallesi’nde Kayalık Çeşmesi bitişiğindeki büyük ev ve bazı arsalar kamulaştırıldı. Daha sonra 8 Şubat 1906’da Edirne vilayeti genelinde inşa edilen en büyük ve görkemli ‘Kırkkilise Mekteb-i Kebir-i İbtidâi’ adı ile mektep açıldı. 

Mektebin adı kısa bir süre sonra II. Abdülhamid’e atfen ‘Hamidiye Mektebi’ (Hamidiye Numune Kebiri İbtidâi Mektebi) olarak değiştirilmişti. 1913 yılında ise Kırkkilise Mutasarrıfı Süreyya Bey zamanında mektep müdürü Mehmet Şerafettin Aykut’un (daha sonra Edirne milletvekili, avukat) desteği ve araştırmaları ile bu mektebin adı tekrar değiştirilerek ‘Kocahıdır Mektebi’ oldu ve günümüze kadar bu adla devam etti. 

Kocahıdır Mektebi ise Yunan işgali sırasında İngiliz, İtalyan, Fransız karargâhı ve Askeri Divanı Harp olarak kullanıldı ve birçok masum Türk’e burada ağır cezalar verildi. Kırkkilise’nin 10 Kasım 1922 günü sabahı saat 10'da Kuvayı Milliye kuvvetlerince kurtarılmasıyla mektebe Türk bayrağı merasimle çekildi ve 15 gün kadar Kırkkilise Hükümet Merkezi olarak kullanıldı. 

Bir süre sonra öğretmen Tevfik Koçnard, Kırklareli Cumhuriyet İlkokulu’na müdür olarak atandı.   

1934 yılında Nimet Hanım ile evlenen Tevfik Koçnard’ın 2 kız, 2 erkek olmak üzere dört çocuğu oldu. 

Hasanpaşa Caddesi üzerinde bulunan Cumhuriyet İlkokulu’nun yerinde daha önce bir Rum Mektebi ve yanı başında bir de kilise vardı. Rum mektebi kapandıktan bir süre sonra okul Osmanlı döneminde Vizeli reformist eğitimcilerinden Selim Sabit Efendi’nin adının verildiği ilkokul olarak faaliyetini sürdürdü. 

1931 yılında Kırklareli Valisi Mustafa Arif Bey zamanında İl Özel İdaresi tarafından 8500 lira harcanarak 3 sınıflı bir okul yapıldı. Ancak okul hem Karakaş mahallesinin kalabalık nüfusuna yetersiz, hem de kullanışlı değildi. Kırklareli Valisi Faik Üstün zamanında öğrenci sayısı dikkate alınarak sınıflar genişletilerek iki sınıfa indirildi. Uzun yıllar 2 sınıflı ve 2 öğretmenli olarak faaliyet gösteren okulun 1948 yılında 104 öğrencisi vardı. Okulda eğitim Müdür Tevfik Koçnard ve öğretmen Bedriye Yenili tarafından yürütülüyordu.

1950'li yıllarda Cumhuriyet Okulu, Karakaşbey sokağındaki Musevilere ait boş duran eski Alliance okuluna taşınmıştı. Bu arada Kırklareli Valisi Alâeddin Eriş zamanında 1931 yılında yapılan eski okulun yerine iki katlı yeni okul yapımına başlandı ve 6 sınıflı yeni Cumhuriyet Okulu 28 Nisan 1958 yılında açıldı. Bu okulda da yıllarca müdürlüğü devam ettiren Tevfik Koçnard yüzlerce öğrencinin yetişmesi için mevcut imkânlar ölçüsünde elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Sert ama disiplinli, daima sevilen ve sayılan bir öğretmen oldu. 

Bazen o zamanlar Karakaşbey sokağında bulunan şehir kulübünde akşam yemeğinde arkadaşları ile birlikte olur, edebiyat ve şiir söyleşileri yapardı.  Hele kardeşi gibi sevdiği kendisinden onbeş yaş küçük Avukat Niyazi Akıncıoğlu’da oradaysa unutulmaz bir gece yaşanırdı. 

1919 yılı Kırklareli Kurudere doğumlu olan M. Niyazi Akıncıoğlu, Koçnard gibi lise öğrenimi için Edirne’den yolu geçenler arasındaydı. Avukat olması yanında Akıncıoğlu’nun çok daha önemli bir özelliği ülkemizin sayılı şairlerinden biri olmasıydı. On altı yaşında yazmaya başladığı şiirleri onu 40 kuşağı toplumcu, gerçekçi şairleri içinde yer almasını sağlamış, divan şiirinin söyleyiş üslubundaki ustalığı dikkat çekmişti. Şiirlerindeki ana tema genellikle savaş, zulüm, baskı ve ölüme karşı sevgi, kardeşlik, adalet, barış, demokrasi ve yaşamı destekleyerek, halk kültürüne yakın yerel motifleri yöresel ahenkle vurgulamaktı. Mutluca Şiir’inde dediği gibi “Ve ben her Allahın günü şairim; dört mevsim, bahardır şiirlerimde”, kendini mütevazı bir incelikle tanımlamaktaydı.

Arkadaşlar arasında bu akşam toplantıları “Bir yerde görürsen ki: Ağır ve edalı akar, dal dal söğütler öperek samur üç belik gibi üç koldan sular; müjdeler olsun efendim: Edirne'desin” diye başlayan ‘Edirne’ şiiri ile açılır, “Selamın geçiyor besbelli, yeşerdi telgraf direkleri; seneler sonrası, ormanından ayrı” ile söyleşi devam ederlerdi.

Çok uzun yıllar okul müdürlüğünü başarı ile yürüten Mehmet Tevfik Koçnard, Cumhuriyet Okulu ilk açıldığında ilk defa gördüğü bu merdivenlerden binlerce kez, her gün indi çıktı. Okul her yıl açıldığında veya yılsonunda, öğretmenlerle veya öğrencilerle, toplu veya tek tek, torunu ile bu merdivenlerde birçok kişi ile fotoğraf çektirdi.  Bu merdivenlerde protokol karşıladı, misafir karşıladı, veli karşıladı, öğrencisini karşıladı veya uğurladı. Kışın buz tutan bu merdivenlerde yazın sıcağında, ilkbaharın güzel havasında, sonbaharın düşen yapraklarında güzel veya buruk anlar yaşadı. İlk defa okula kayıt olmaya gelen öğrenci bu merdivenlerden çıktı, mezun olurken de son defa bu merdivenlerden indi. Merdivenler okul tarihinin tanığı, sosyal hafızası oldu. Merdivenlerin dili olsa daha neler neler söyleyecekti. En çok da Cumhuriyet Okulu’nun kuruluşundan bu güne kadar geçen zamanda Tevfik Koçnard ile ilgili çok şey anlatacaktı. Ama bir anıyı hatırlamak bile istemiyordu.

30 yılı geçkin başöğretmen veya müdürlüğünü yaptığı Cumhuriyet Okulu’nda, 28 Temmuz 1964 Salı günü bu merdivenlerde kalp krizi geçiren Mehmet Tevfik Koçnard, maalesef 59 yaşında hayata gözlerini yumdu.


KAYNAKÇA:

Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kül.ve Eski Es.Yön.Tetkik,Yeşilyurt Bas.1948

Cumhuriyetin 15. Yılında Kırklareli, 1938

Kırklareli İl Yıllığı, 1967, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 1973, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 2000, Kırklareli Valiliği

Müjdat KOÇNARD Aile Arşivi

Ali Coşkun YANARDAĞOĞLU Arşivi

II. Abdülhamid Döneminde Kırkkilise (Kırklareli) Sancağında Eğitim ve Öğretim, Hümmet KANAL

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/niyazi-akincioglu

6 Ekim 2021 Çarşamba

KIRKLARELİ STADYUMU

 Ahmet Rodopman


Günümüzde haklı bir öğünme kaynağımız olan KIRKLARELİ ATATÜRK STADYUMU, 1940 lı yılların zor günlerinde nasıl yapılıp da Kırklareli gençlerinin kullanımına sunulduğuna uzun süre anlam verememiştim. Çünkü,  çocukluğumuzda, ilk gençlik günlerimizde böyle bir stadın büyük şehirlerde bile bulunmadığı, ızgaralı taban denilen yapının, yağmur ve karda su tutmaması, ara sıra fırtınalarda kuzeye açık çatısının yıkılsa da çok iyi olduğu söylenirdi. 

Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kalan anıt yapıları gözden geçirirken stadyumumuzu anmadan edemezdim. İstasyona giderken her seferinde önünden geçtiğimiz bu spor kompleksinin hikayesine hep birlikte bir göz atalım. Kırklareli’ nin demiryolu ulaşımına kavuşmasının ilginç öyküsünü daha önceleri yazmıştım. 1912 de yapılıp, sonra bir grup raylarının sökülmesi sonucu ulaşımın kesilmesi ve Cumhuriyetimizin kuruluşu ile tekrar onarılıp kullanıma sunuluşunu bildiğimizden, gerek istasyon binası ve çevresindeki oluşumlar gerekse stadyum ve meşhur istasyon yolu tüm Kırklareli’ lilerin göz bebeği gibidir. Umarım yeniden yapılandırılarak Millet Bahçesi olarak hizmete gireceği belirtilen yeni şekliyle de gözümüzde ve gönlümüzdeki değerini korur hatta arttırırlar.

İşte istasyona her gittiğimizde önünden geçtiğimiz, sonradan park ve bahçeler olarak oturup çamların altında çayımızı, kahvemizi içtiğimiz bu bölge,  1930 lu yıllarda çamurdan geçilemeyecek bir halde, şehrin neredeyse en uzak bir yeri olarak biliniyormuş. Yazın sular kuruyup toprak yürünecek hale gelince o zamanın gençleri kendi ölçekleri ile kaleler yapıp futbol oynamaya başlarlarmış bu geniş alanda. Hatta o yılları yaşayanların anlattıklarına göre; Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılının 20 Aralık günü Kırklareli’ ye gelmezden bir kaç gün önce öküz arabaları ile tonlarca kum çekilerek İnci dereden, şehrin girişine kadar yola dökülerek, gelenlerin çamura batmadan kumda yürüyerek şehre gelmeleri sağlanmış. Gerçi sonra yine insanlar çamurlara bata çıka trene gidip gelmişler bir süre daha. Bu şartlarda bile Kırklareli’ li spor severler başta futbol olmak üzere diğer sportif etkinliklerde bulunmuşlar, hatta Kırklareli’ nin o çamurlu toprak sahalarında yetişip özellikle İstanbul’ da olmak üzere yurdun değişik yerlerinde profesyonel olarak top koşturmuşlardır. Bu konuda ünlenen hemşehrilerimizin sayıları hiç de az değildir.

Kayıtlara göre Kırklareli’ nin ilk spor kulübü 1925 yılında Türk Ocağına bağlı olarak kurulmuştur. Bu kulüp daha sonra KIRKLARELİ SPOR ismini almıştır. 1934 yılında Kırklareli spordan ayrılan bazı genç sporcular HALK SPOR adı ile ayrı bir kulüp kurmuşlardır. Bir süre sonra da kulübün adını GENÇLİK SPOR olarak değiştirmişlerdir. Bizlerin gençliği sırasında Namazgah Caddesi üzerinde sağ tarafta bilardo ve pinpon oynadığımız bina merkezleri olmuş, Antrenman sahası olarak ta yazlık sinemanın  bahçesi kullanılmıştır. Daha sonra Başak Spor 1948 yılında, ardından Öz Güven Spor kurulmuştur.

Kırklareli’ nin futbolda kendini göstermesi 1936 yılında Trakya çapında futbol takımları arasında yapılan karşılaşmalarda olmuştur. Kırklareli’ li gençler tüm takımları yenerek şampiyon olmuşlardır. Bunun üzerine Trakya’ ya Atatürk tarafından özellikle atanan çok çalışkan ve yapıcı bir kişiliği olan Kazım   Dirik’ in önderlik edip bizzat ilgilenmesi ile 1941-1942  yılları arasında, Kırklareli’ ye bir başarı armağanı olarak yaptırılmıştır. Kazım Dirik’ in Trakya Genel Müfettişliği yaptığı 1930 lu yıllarda Kırklareli ve Trakya,  köyünden kentine çok önemli kazanımlara sahip olmuştur. Şimdi düşünüyorum da, II. Dünya Savaşı yılları tüm olumsuzlukları ile ülkemizin üzerine çökmüşken, hala sözü edilen ekmeğin karneye bağlandığı yıllarda Kırklareli gibi bir sınır kentine onca yatırımla bir stadın yapılmasının fedakarlığına gözlerim yaşarıyor. Savaş nedeni ile boşaltılıp, boşaltılmamasının tartışıldığı günlerde Kırklareli gençliğine gerçekten bir ödül olarak yapılmış bu spor tesislerine yakışan bir sportmenliği ve başarıları görmek istiyor insanın gözleri. Özellikle eğitim ve kültür yönünden ülkemizin en önde giden illeri arasına girmiştir. Kazım Dirik’ in yaptığı hizmetleri sevgili Akın Güre Kırklareli Yerel Tarih Çalışmalarında ayrıntılı bir şekilde anlattığı için ben burada tekrar etmeyerek sadece hatırlatmakla yetiniyorum.

Yapıldığı günlerde çok sözü edilen stadımız, uzun yıllar en güzel futbol sahası olarak ünlenmiştir. Doğal yeşil çimenleri üzerinde nice maçlar seyrettiğimiz bu stad da nice unutulmaz anılarımız olmuş, 19 Mayıs Kutlamalarımız yapılmıştır. Sevgili Nihat Özge yazdığı yazılarında bu stada yetişip milli ve uluslar arası karşılaşmalarda oynayan efsane futbolcu arkadaşlarımızı uzun uzadıya yazdığı için ben burada isimlerini yazmayacağım. Ancak  uzun yıllar Kırklareli Stadyumu olarak geçen isminin 1976 yılında merhum Nazif Karacam’ ın önerisi ile adının KIRKLARELİ ATATÜRK STADI olarak, Kırklareli’ ye yakışan bir şekilde değiştirildiğini belirtmek isterim. Son yenilenme ve onarılmalarından sonra,  seyirci kapasitesi ve konforu arttırılan stadyumumuzda top koşturan, ferdi ve kitlesel sporlar yapacak olan gençlerimize 

2 Ekim 2021 Cumartesi

Operatör Dr. ABDULLAH FAZIL ZARALIOĞLU “Kırklareli’de Vatanperver Bir Doktor”

 


Hazırlayan: Hasan ÇALIKUŞU


Anadolu ve Rumeli’de bulunan büyük küçük yüzlerce a’yân ailesi Osmanlı İmparatorluğu’nda iç ve dış politikasında bir dönem önemli bir etkiye sahip olmuşlardı. Otoritenin günden güne zayıfladığı imparatorlukta, önemli görevlere getirilen ve yerel gücün temsili olan Zaralıoğlu ailesi, bulunduğu ve gittikleri yerlerde nüfus kazanmaya, bölgeye kök salmaya başladılar. Sivas ve çevresinde yaklaşık yüz elli yıl etkisini devam ettiren Zaralızâde hanedanlığında zaman zaman kendi çıkarlarıyla padişaha bağlılıkları arasında anlaşmazlık çıkacak, bazen aziller, sürgünler olacak ve hatta boyunlar bile gidecektir.

Bu aileden önemli kişiler arasında bulunan Kayseri mutasarrıfı Zaralızâde Osman Paşa’nın vefatından sonra oğlu Mehmet Paşa Anadolu’da bazı illerde valilik görevini sürdürdü. Diğer oğlu Feyzullah Paşa ise birçok yerde valilik yaptıktan sonra 1768 Rus Seferi sırasında Boğdan Muhafızı olarak görev yaptı. 

Zaralızâde Abdullah Paşa, 1784 yılında Trakya’da Çirmen Muhafızı idi. Zaralızâde kuşağı arasında bulunan ailenin en etkin ferdi Ali Bey’in oğlu Zaralızâde Lütfullah Paşa da birçok yerde valilik görevini sürdürdü. Fermanlarda Zaralızâdelerin âyanlıkları ve görevleri ile ilgili bilgiler sık sık vurgulanıyordu.

Cumhuriyet döneminde Zaralızâde ailesinin siyasi nüfuzları azalmakla birlikte aile önemli bir değişim sürecine girmiştir. Ailenin önde gelenleri Milli Mücadeleyi destekledi. Ali Adil Altay, TBMM 1. Dönem Sivas Milletvekilliği ve Cumhuriyet Senatosu Sivas Üyesi olarak görev yaptı. Aynı şekilde birçok sektörde aileden değerli insanlar yetişti. 

Abdullah Fazıl, 1 Temmuz 1897 yılında Mekke’de doğdu. Babası Fazıl Bey, o zamanlar Osmanlı toprağı olan Arabistan yarımadasında memuriyet görevi nedeniyle Mekke’de bulunuyordu. Abdullah Fazıl ilkokula devam ederken maalesef babası ölür. Bir süre sonra annesi başka biri ile evlenir ve Abdullah Fazıl’ın 2 kız 1 erkek kardeşi daha dünyaya gelir. Abdullah Fazıl bir süre sonra İstanbul’daki akrabalarının yanına eğitimini tamamlaması için gönderilir. Rüştiye ve idadiden sonra Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye gider. Ancak daha okulu bitirmeden Kurtuluş Savaşı başlayınca çok genç yaşta savaşa tabip olarak katılır. Savaştan sonra İstiklal Madalyası ile onurlandırılır. Osmanlı Devleti sonlanmış Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Abdullah Fazıl Zaralıoğlu doktor olarak İstanbul’da çalışmaya başladı. Bir gün hasta muayenesi için gittiği evde tedavi ettiği Muhlise Hanım ile tanışır ve birbirlerini beğenirler. 1925 yılında Dr. Abdullah Fazıl ve Muhlise Hanım evlenirler. Aynı yıl Sivas Hastanesi’ne tayini olur. Sivas’da 1926’da ilk çocuğu Samim, 1928’de kızı Bercis doğar. Daha sonraki tayin yeri Bolu’dur. Bolu’da 1930’da ikinci kızı Acun ile 1932’de ikinci oğlu Ergin dünyaya gelir.

Mustafa Kemal, eğer Dr. Abdullah Fazıl Zaralıoğlu’nun görev yaptığı yerlerin yakınlarında ise muhakkak çağırtır, görüşür veya yemeğe davet ederdi.  Atatürk ile arasında inanılmaz bir sevgi ve saygı bağı vardı. Dr. Abdullah karakter itibarı ile vatanperver, çalışkan, otoriter, lafını esirgemeyen, doğruları söyleyen, sakınmadan haksızlıkları eleştiren, ailesine düşkün bir kişiydi. Atatürk, onun Sivas’tan milletvekili olarak vatana hizmet etmesini istiyordu. Ancak zaman yeterli gelmedi ve Atatürk 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrıldı.  

Aynı yıl Dr. Zaralıoğlu şans oyunu Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıkınca bunu bir fırsata çevirmek için Paris’e cerrahi ihtisası yapmaya gitti. Cerrahi ihtisasını tamamladıktan sonra çok sevdiği vatanına tekrar geri döndü. 

Çalışkanlığı ile sevilen Dr. Abdullah daha sonra 250 yataklı Trabzon Hastanesi’ne başhekim olarak tayin edildi. Trabzon’da 1942 yılında en küçük oğlu Mete dünyaya geldi. 2.Dünya Savaşının sürdüğü bu yıllarda hayat çok zordu. Yoklukların olduğu, ekmeğin karne ile verildiği dönemlerdi.  Bu sırada bir olay Dr. Abdullah Fazıl’ın hayatında önemli değişikliklere neden oldu. Trabzon’da görev yaparken yağ karaborsası yapan bir kişiye şiddetle karşı çıkması ve koyduğu engel neticesinde, bu kişinin Ankara’daki yakınları durumu anlamadan karar verecek ve Dr. Abdullah ondan sonraki hayatı ne yazık ki haksız ve ibret dolu sürgünlerle geçecekti. 

Önce 25 yataklı küçük bir hastanesi olan Ordu’ya gönderildi. Ailesini de Ordu’ya götürmek istedi ama çocukları Samim ve Bercis için okul olmadığını görünce, onları Işık Lisesi’nde eğitim almaları için İstanbul’da bırakmak zorunda kaldı. Çok kısa sürelerle kapasitesi ona uygun olmayan yerlere sürgünleri devam etti. Sebepsiz olarak işten süresiz uzaklaştırılıyor veya el çektiriliyordu. Safranbolu ve Bilecik hastanelerine tayinleri çıkarıldı kısa sürelerle görev yaptı.

Bu sıkıntılı yıllarda üzüntüden şeker hastası oldu, vereme yakalandı. Bu yetmezmiş gibi kalp krizi geçirdi. Hem tedavisi hem de ailesi için çalışamadığı bu süreçte ailesini mecburen İstanbul’da Selami Çeşme semtine yerleştirdi ve çocukların eğitimi bir süre burada devam etti. 

İyileştikten sonra göreve dönmek ister, ama maalesef sürgünler kaldığı yerden devam eder. Son durak Kırklareli’dir. Kırklareli Memleket Hastanesi’ni görünce tahmininde yanılmaz. Gönderildiği bu küçük Trakya şehri ve hastanesinde diğer görev yerlerinde olduğu gibi canla başla hastaları ile ilgilenir, onlara şifa dağıtmaya devam eder.  

Kırklareli’ye geldiklerinde Karakaş mahallesinde kâgir iki katlı bir Rum evi kiralanır. Artık ailecek birkaç mutlu yıl burada geçirilecekti. Müslüman ve gayrimüslim komşuları da onlara hiç yabancılık çektirmez, birbirlerini çok severler. Evin kapısından girilince genişçe bir sofa karşılaşılır ve tam karşıda sağ ve sol taraftan iki merdivenle üst kattaki küçük sofaya ve odalara çıkılırdı. Odalarda çeşitli süslemelerle birlikte mumların yakıldığı nişler vardı. Giriş kapısının solundaki odayı Dr. Zaralıoğlu özel hastaları için muayenehane olarak ayırdı. İşine tutkun, hasta ve meslekdaşları tarafından sevilen bir kişi oldu. Sağlığı eskisi gibi iyi olmadığından Kırklareli’nin kışı ve ayazına dikkat ederdi. Yürüyerek hastaneye giden yokuşu çıkarken iyi giyindiği, buzda kaymamak için ayakkabının üstüne yün çorap giydiği ve çok sigara içtiği çocuklarının unutamadığı anılar arasındaydı.     

Belki de hekimliğinin mutlu günlerini Kırklareli Memleket Hastanesinde geçirdi, bu küçük şehir ona biraz olsun iyi geldi. Sağlığı eskisi gibi olmadığından İki katlı bu eski hastanenin basamaklı ve sütunlu hastane girişinden üst kata yine merdivenle çıkmak onu çok yorardı. 50 yataklı hastanenin erkek ve kadınlar kısmı olmak üzere iki bölümü vardı. Hastane kadrosunda Başhekim Dahiliye Uzmanı Dr. Cevdet Sabit TAN ile bir eczacı, baş hemşire, hemşire ve hademe kadrosu vardı. Yeni katılan Operatör Cerrah Dr. Abdullah Zaralıoğlu ile ameliyatlar artık Kırklareli hastanesinde yapılabilecekti. Kırklarelili birçok hastayı tedavi eden, yaptığı ameliyatlarla hayatta kalmasını sağlayan Dr. Zaralıoğlu’nun güzel Kırklareli yılları bir süre sonra yine bir sürgünle sonlandı.  

Tayini çıkınca ailesini İstanbul’a geri götürdü, önce Kadıköy Rıhtım’da bir eve yerleştirdi. Daha sonra 1950 yılında Moda’ya taşındılar. Bu arada yine rahatsızlanınca memuriyetten açığa alındı. Bu yıllarda aile tarifi imkânsız maddi ve manevi sıkıntılar içinde ayakta kalmaya çalışıyordu.  

1950 Türkiye genel seçimleri olmuş ve Demokrat Parti iktidar olarak hükümeti kurmuştu. Yönetim tarafından eski dönemlerden kalan sakıncalılar listesinde Dr.Zaralıoğlu ve ona yapılan haksızlıklar fark edildi. Tayini hemen Heybeliada Senatoryumu’na çıkarıldı. Aile artık rahata kavuşacak, eski günlerdeki refaha sahip olabilecekti. Ancak sürgün yılları çok şeyi alıp götürmüştü. Tam her şey düzeldi derken Dr. Zaralıoğlu maalesef altı ay sonra 27 Temmuz 1951 de henüz 54 yaşında vefat etti.

Dr. Abdullah Fazıl Zaralıoğlu cerrah olmasına rağmen çocuk felci üzerine araştırma yapıyor, bir ilaç geliştiriyordu. Nitekim bulduğu ilaçla birkaç çocuğu kurtarmıştı. 

Günümüzde tedavi ettiği çocuklar da olmak üzere çalıştığı yerlerde onu ve ailesini unutmayan hala birçok seveni bulunmaktadır.

KAYNAKÇA:

Ali Rıza DURSUNKAYA, Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kül.ve Eski Es.Yön.Tetkik,Yeşilyurt Bas.1948

Dr.Ahmet HAMDİ, Kırkkilise ‘Kırklareli’ Vilayeti Sıhhi İctimai Coğrafyası

Cumhuriyetin 15. Yılında Kırklareli, 1938

Kırklareli İl Yıllığı, 1967, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 1973, Kırklareli Valiliği

Barış TOPTAŞ, Osmanlıdan Cumhuriyete Kırklareli İl Merkezinde Sağlık Alanında Yapılan Çalışmalara Genel Bir Bakış

Prof. Dr. Hasan YÜKSEL, Son dönem Osmanlı tarihinde bir A'yan ailesi: Zaralı-zadeler, 2006

Mustafa GÜLTEKİN Arşivi

Derinsu39, Kırklareli Arşivi

Ali Coşkun YANARDAĞOĞLU Arşivi

Mete ZARALIOĞLU Arşivi


26 Eylül 2021 Pazar

ORİENT EXPRESS TRENİ SOYGUNU, ANASTAŞ ÇETESİ, MACARAKİ AİLESİ VE KIRKLARELİ İLE OLAN İLİŞKİSİ


Ahmet Rodopman

Yazının başlığını okuyanların pek çoğu bu birbirine benzemez sözcükler nedeni ile şaşıracaklardır eminim ki. Ben de ilk önce karşılaştığımda hayretler içinde kalmıştım. Ama  olayın bütününü öğrenince nedenler, nasıllar, niçinler daha bir anlam kazanır oldu. Uzun süre değişik kaynaklardan öğrenmeye çalıştım bu soruların nedenlerini. Bir kısmını bulabildim. Ancak hala ulaşamadığım ve kendimce yanıtlarını bulamadığım bir çok nokta var . Oysa yakın tarihimizde ve oldukça yakınlarımızda seyreden bu olaylar zincirinde çok daha fazla bilgiye ulaşacağımı düşünmeme karşın, hayal kırıklıklarına uğradım. Sadece Osmanlı belgelerinde değil, konuya ilişik olan Yunan, Bulgar, Avusturya belgelerinde dahi gördüğüm bilgi eksikliklerini tamamlamayı bir sonraki bahara bırakarak, ulaşabildiğim kadarı ile tarihi bir olayı anlatmanın ötesinde bir film şeridini seyreder gibi öykü tadında aktarmaya çalıştım. O yıllarda bu soygun ve ardında gelişen olayların üzeri öylesine örtülmeye çalışılmış ki hayret ettim. Hatta  Paris’ de yayınlanan Le Petit Journal adlı dergi kapak resmi olarak bu tren soygununu yazdığı için Osmanlı İmparatorluğuna girmesi ve satılması bile yasaklanmıştır. Hele öykünün sonucunda ortaya çıkan bir yasak ilişkinin, bir aile sorunu haline getirilişinin traji komik tarafını aradan 138 yıl geçtikten sonra okuduğunuzda, düşündürdükleri sanırım sizleri de etkileyecektir.

Olayı yazmadan önce bu soygunda adı geçenleri kısaca tanısak sanırım çok daha iyi olacak. 

Orient Express: Nice filmlere, nice romanlara konu olan 1880 lerin sonlarına doğru Paris-İstanbul arsında zamanın en zenginlerinin en lüks denilen seyahatleri yaptıkları efsane tren. 

Anastaş Kaptan; Makedonya doğumlu Rum asıllı 50 yaşları civarında olduğu belirtilen bu soygunu yapan çetenin reisinin önceleri de çeşitli soygun ve yasa dışı işlerden dolayı hüküm giymiş eski bir suçlu olduğu biliniyor.                                                                                                  

Macarakiler: Avusturya’ nın Kırklareli fahri konsolosu olarak bilinen zamanın oldukça zengin bir ailesi. Kırklareli ve civarında hanları ve çiftlikleri bulunduğu belirtilen ancak hakkında ayrıntılı bilgi edinemediğimiz, biraz karanlık bir tarihi şahsiyet. Muhittin Özenbaş’ ın Kırklareli Belediye Başkanı olduğu yıllarda, istimlak edilen, şimdiki Şevket Dingiloğlu Parkının yerinde Büyük Menzil Hanının sahibi. Çete reisi Anastaş ile yakın ilişkisi olduğu belirtiliyor. Kırklareli tarihinde özellikle 1870-1920 tarihleri arasında sıkça anılıyor.

Mösyö Oscar Graeger ve hanım arkadaşı, Berlin’ in en zengin şarap imalatçısı ve tüccarıdır. Eşim diye tanıttığı çok genç ve güzel bir hanım ile birlikte İstanbul’ un gizemli atmosferini yaşamaya gelmişler, Orient Ekspress ile ülkelerine dönmektedirler.

Ve Kırklareli…Sevgili kentimizin böylesi bir soygunla tarihte anılması beni bir hayli üzmüştür. Sanırın sizleri de üzecektir. Ancak ben bu sevimsiz olayı biraz daha yumuşatıp, üçüncü sayfa gazete haberi gibi  sizlere anlatmaya çalışacağım.Sanırım son satırlarında da ‘’Oh iyi olmuş’’ bile diyeceğinizi düşünüyorum.

Olay, 31 Mayıs 1891 yılında saat 20.15 civarında Sirkeci garından kalkıp Paris’e doğru yola çıkan o yılların meşhur efsane treni Orient Express(Şark Ekspresi) de geçiyor. Daha önceden Çatalca istasyonunda görevli olan iki demir yolu görevlisini etkisiz hale getiren çete elemanları, yol bakımını yapan 17 işçiyi de  bağlayıp istasyona hapsediyorlar. Bu arada Çerkezköy ‘ e 14 kilometre yaklaşmışken önceden belirledikleri tenha ve ormanlık bir alanda tren raylarını söküp beklemeye başlıyorlar. Hızla gelen tren sökülmüş olan raylardan çıkıyor .  Büyük bir gürültü ile Lokomotif devrilip iki yük vagonu da yan yatınca,  7 kişiden oluşan silahlı çete tarafından  ateş açılıp bütün yolcular trenden aşağıya indiriliyor. Gerek kazanın verdiği korku gerekse sürekli tüfeklerden açılan ateşin etkisi ile şaşıran yolcuların çantalardaki ve üzerlerindeki kıymetli eşyaları zorla alınıyor. O bağırış ve telaş sırasında lüks vagonlarda yolculuk yapan, önceden belirlenmiş olduğu sanılan 5 kişi yi yanlarına alan çete mensupları karanlıklara karışıp yaya olarak kaçıyorlar. 

Eşkıya çetesinin yanlarına alıp kaçtıkları kişileri merak edenler için hemen ayrıntıları ile yazmak gerekirse; Mösyö Oscar Kotieh, Mösyö Oscar Graeger, Mösyö Albert Maquet, Mösyö Moritz Israel ve Mösyö Francis Kort. ve tercüman olarak kullanmak istedikleri Alman  makinist Freudiger’i (Fraydır’ı) ı sayabiliriz. Bir de adı, sanı olup ama hanım olduğu için pek kayıtlara geçmeyen genç ve güzel bir bayanı kafileye katıyorlar. Mösyö Francis Kort, İstanbul’ daki  İngiliz Konsolosluğunda aşçılık yaptığını söyleyip, zengin olmadığını anlattığında, pazarlık edip fazla para isteyemeyeceklerini anlayınca elindeki bütün parasını alıp serbest bırakıyorlar. Böylece beş rehine erkeği ve bir hanımı yanlarına almış oluyorlar  

Gecenin bir yarısında, ormanın içinde, parasız pulsuz kalan diğer tren yolcularını kendi dertleri ile baş başa bırakıp biz rehin alınarak kaçırılan yabancı yolcuların maceralarını yakından izleyebilmek için arkalarından gidelim. Şimdi okumanın kolay, ancak o kişiler için bu şartlarda olmanın ne kadar zor olduğunu düşünecek olursak, durumun dehşetini daha iyi anlayabiliriz. 3-4 saat süren bu zorlu ve zorunlu yürüyüşten sonra duran kafilede, yorulup yürüyemeyecek hale gelen  Mösyö Moritz Israel ve Mösyö Oscar Kotieh’ i kaçmalarını yavaşlattıkları nedeniyle reis Anastaş  öldürmek isteyince olayın vahameti ortaya çıkıyor... Alman makinist  Freudiger araya girip engel olmaya çalışıyor ve anlaşabileceklerini söyleyen Moritz Israel’ le uzun süre pazarlık yapıyorlar. Sonucunda istemiş oldukları 200.000 Frank(yaklaşık 8.750 Osmanlı altını) ını verme sözüne ve makinistin de bunu onaylamasından sonra bütün fidyeyi kendisi ödemeyi kabul eden Berlin’ in en zengin keten tüccarı  Moritz Israel ile ona arkadaş olsun diye Oscar Kotieh’ i parayı getirtip teslim etmeleri için serbest bırakıyorlar. Elde kalan üç tutsak ve 7 soyguncudan oluşan  kafile tekrar yola koyulup bütün gece yürüyerek, Sergen yakınlarında Eşkıya Mezarlığı olarak bilinen yerdeki bir mağaraya zor da olsa sabaha karşı ulaşıyorlar. 

Eşkıyaların reisi olan Anastaş’ ın bu zengin yabancıları kaçırması bütün Osmanlı’ da duyulduğu gibi, Avrupa’ ya da çok hızlı yayılıyor. II Abdülhamid’ e yabancı ülkeler tarafından büyük baskılar yapılarak, sorunun kan dökülmeden çözümlenmesi isteniyor. Bunun üzerine padişah bütün  jandarmayı ve polisi geri çekip aramaları durduruyor.  Moritz Israel’ in  söz verdiği 200.000 Frankın  gelmesi beklenmeye başlanıyor.

İşte tam da bu zamanda Kırklareli’ nin en zengin ve tanınmış kişilerinden olan Macaraki sahneye çıkıyor. Anastaş,  güvendiği tek kişi olduğunu söylediği için, gelen bu büyük para ile tutsakların değiş tokuşunu ancak Macaraki gözetiminde yapılabileceği anlaşılıyor. Bunun üzerine, Osmanlı Bankası’ nın Edirne şubesine gelen 200.000 Frank  karşılığında 8.750 Osmanlı Altını özel korumalı kurye ile Kırklareli’ ye getirilip, Macaraki’ nin evinde oğluna teslim edilmiştir. Özel olarak kendisinin sayıp teslim aldığı paranın tamam olduğunu Anastaş’ a bildirmesi ile değiş tokuşun yapılacağı yer  belirlenmiştir. Alman makinist Üsküp üzerinden Kırklareli’ ye gelmiştir. Almanya’ nın İstanbul Büyükelçiliğinden bu paranın eşkıyalara teslim edilip, tutsakları salimen değiştirmesi için görevlendirilen Eckhardt adında özel bir kişi de Kırklareli’ ye ulaşmıştır. 

Eckhardt, operasyonun sonuna kadar sorunsuz çözüm için büyük gayret göstermiş. Paranın bir kaç gün Kırklareli’ de bekletilip, Edirne valiliğinden görevlendirilen özel  koruma, ile birlikte değişimin yeri ve şekli kararlaştırılmış, altınlar 8 ayrı torbaya konuşmuştur. Bu arada günler heyacanlı bir bekleyişle geçmiş, 7 Hazirana gelinmiştir. Nihayet ortalık yatışmış, taraflar anlaşmışlar sıra teslimata gelmiştir. Anastaş’ ın isteği doğrultusunda güvendiğini söylediği tek kişi olan Macaraki’ nin en yetkin ve güvenilir üç sivil adamı ile birlikte gitmesi kararlaştırılmıştır. Yine Anastaş ın isteği üzerine silahsız olarak gelen bu üç koruma ve Alman makinist Freudiger, beyaz atlara binip, başlarına da beyaz örtüler takarak sabahın çok erken saatlerinde yola koyulmuşlardır. Üsküp üzerinden Kurudere ve Yenice yolunu takip edip Sergen ile Midye(Kıyıköy) arasında bulunan orman içinde Eşkıya Mezarlığı yakınındaki Sultan Mağarasında onları bekleyen Mösyö Albert Maquet, Mösyö Oscar Graeger ve genç bayanla, onları beklemekte olan Anastaş’ la diğer çete elemanlarına ulaşmışlardır.

Freudiger tarafından Anastaş’ a teslim edilen torbalardan iki üç tanesini açıp sayan eşkıya reisi, tamam olduklarına ikna olunca adamlarına altınları dağıtmış, tutsaklarla helalleşip en büyük payı da kendisine ayırarak, yardımcısıyla birlikte deniz tarafına doğru giderek izini kaybetmiştir. Diğer eşkıyalar da dağıldıktan sonra , 8 gün süren bu zorlu bekleyiş de bitmiş, hep birlikte Kırklareli’ ye gelerek Edirne’ ye geçmişler ve yine Orient Express’ e binip Berlin’ e gitmişlerdir. Telgraflarla rehinelerin kurtarıldığı her tarafa bildirilmiştir. Durdurulan eşkıya arama çalışmaları yeniden genişletilerek başlamış, kaçan eşkıyalardan bir kısmı paralarıyla birlikte yakalanarak, hapse atılmıştır. Ancak, Anastaş’ tan yıllar geçse de aradan, hiç bir haber alınamamıştır.

Bir rehin alma olayı bu şekilde neticelenmiş derken, nokta değil virgül koyuyoruz ve olayın bambaşka bir penceresini açıyoruz. Berlin’ de çok zengin bir şarap tüccarı olan Mösyö Oscar Graeger ve yanında ki ismi açıklanmayan genç ve güzel hanım sahneye çıkıyor bundan sonra. Gazetelerde olayı okuyan Berlin’ de Graeger’ leri tanıyanlar da telaşa kapılıp  Mösyö Grager’ i ve eşini sormaya başlayınca, asıl Bayan Grager’ in evde olup, İstanbul’ a hiç gelmediğini öğreniyorlar. Ancak onlardan önce eşinin metresiyle İstanbul’ a gittiğini öğrenen bayan Grager soluğu mahkemede alıyor ve boşanma davasını hemen açıyor. Ve daha Almanya’ ya dönmeden, Mösyö Oscar Graeger’ den ayrılıyor. Şark Ekspresi ile doğunun efsane güzelliklerini keşfetmek için birlikte İstanbul kaçamağı yapmaya gelen  çiftin ise seyahat hayalleri kötü bir şekilde sona eriyor. Böylece bir tren soygunu macerası, bir Alman’ ın 200.000 frankının gitmesi, diğer bir Alman’ ın ise ailesinin yıkılıp, sevgilisini kaybetmesinin yanı sıra , bütün bu kötülüklere neden olan eşkıya Anastaşın’ da aldığı paralarla birlikte yok olması gerçeği ile sonuçlanmış oluyor. Artık hangisine üzülüp, hangisine sevinilir bilemiyorum. Ancak, doğruluktan ayrılmanın insanın başına neler getirebileceğini bir kez daha görüyoruz. Bizlerde, kentimizin istemeyerek de olsa, Macarakiler nedeni ile pekte bilinmeyen böylesi üzücü bir olaya karıştığı, gerçek bir tarihi para ve insan öyküsünü okumuş oluyorsunuz işte. Beğenmiş olmanızı diliyorum.


KAYNAKÇA:

Osmanlı Devleti’nde İlk Tren Sabotajı: Sinekli Hadisesi ve Anastaş Çetesi. Selahattin Satılmış. Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi Cilt:6 / Sayı:1 Satılmış / ss 252-283 Mart 2019

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/681809

https://tarihdergi.com/orient-expresse-saldiri-soydular-rehin-aldilar-ve-kactilar/

https://www.youtube.com/watch?v=WfhUFDvQeOY

23 Eylül 2021 Perşembe

KIRKKİLİSE MEKTEB-İ İDÂDÎSİ ve LİSELER

 



Hazırlayan: Hasan ÇALIKUŞU


Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile açılmaya başlayan idâdîler, maddi sıkıntılar ve muallim azlığından dolayı ancak 1880’li yıllarda yaygınlaşmaya başladı. 

İdadiye temel teşkil eden Kırkkilise Rüştiyesi, tek muallimle faaliyete geçmişti. Mektep idâdîye çevrilince, öğretim süresi rüştiye ile birlikte 5 yıla çıkarken, sınıf ve öğrenci mevcudu arttı, birçok yeni muallim göreve başladı. Mektebin 1895-96 öğretim yılında, mubassırla birlikte 9, 1900 yılı başlarında ise 10 muallimi bulunmaktaydı. Muallimlerin büyük kısmı Maarif Nezareti’nce atanan kişilerdi. Ayrıca Kırkkilise’de görev yapan asker ve sivil memurlar muallim olarak mekteplerde ders veriyordu. Maaşı az ve yıpratıcı mubassır kadrosu ise sık sık değişiyordu. Diğer taraftan, dört gayrimüslim muallim de burada görev yapmıştı.

Kırkkilise’de gayrimüslimlere ait özel bir idâdî yoktu. Rüştiye mektebi ile beraber beş yıllık eğitim süresi olan Kırkkilise İdâdîsi, Müslüman ve gayrimüslim çocukların bir arada öğretim yaptığı mekteplerdi. Müslüman talebelerin çoğunlukta, gayrimüslim talebelerin azınlıkta olduğu 1895-1900 yılları arasında her yıl ortalama 102-122 arası talebe eğitim görüyordu. Mektebin gayrimüslim talebe mevcudu % 30 kadardı.

Talebeler yıl sonunda ciddi bir sınava tabi tutulmaktaydı. Başarılı olamayanlar sınıf tekrarı yapıyor, iki kez kalan talebe de okuldan atılıyordu.

Kırkkilise üç kez işgale uğradı, bu dönemlerde mektepteki eğitim kesintiye uğradı. Daha sonra idâdî olan rüştiye maddi imkânsızlıklardan oldukça fazla etkileniyordu. Bilhassa mektep binasıyla ilgili sorunlar hiç eksik olmuyor, eğitimin niteliği olumsuz yönde etkileniyordu.

-1873- İstanbul’da ilk idâdînin açılışı yapıldı. 

-1885- Kırkkilise’de sancak idaresi bir idâdî mektebi açılması için bu yıldan itibaren ısrarla resmi girişimlerde bulundu. 

-1888- Yeni idâdînin temelinin atılması bu yılın baharında planlanıyordu. Bu mektebin arsası 60 bin kuruş, bina inşaatı 291 bin kuruşa mal olacaktı.  Ama planlandığı gibi olmadı.

-1892- Tüm girişimlere rağmen bu yıla kadar Kırkkilise İdâdîsi açılamamıştı. Gelen emirname ile Kırkkilise’de yeni bir mektep yapımının mümkün olmadığı, ancak rüştiye eğitiminin yapıldığı (eski Mahkeme-i Şeriye Dairesi, şimdiki Ahmet Mithat Okulu) mektebinin tamir edilerek idâdî açılabileceği bildirildi. Bunun üzerine Kırkkilise yönetimi 9 bin kuruş masrafla 11 yıllık rüştiye mektebine idari kısım ilaveleriyle gündüzlü (nehari) olarak Kırkkilise İdâdîsini açabildi. 

Böylece eski rüştiye mektebi idâdîye dönüştü, ilk müdürlüğüne Filibeli Ali Fehmi Efendi tayin oldu (sonraları Bulgaristan'da Tuna Gazetesi’nde çalıştı). Rüştiye okulu idâdîye çevrilince, rüştiye başmuallimi Sultanyerili Osman Nuri Efendi ise muallim olarak Arapça ve Farsça dersi vermek üzere idâdî bünyesinde çalışmaya başladı. Ancak ilk müdür Filibeli Ali Fehmi Efendi’nin kısa bir zaman sonra ayrılması üzerine yerine Tekirdağlı Osman Efendi getirildi. Fakat bir süre sonra Tekirdağlı Osman Efendi’nin yerine müdürlüğe bu sefer eski rüştiye başmuallimi Sultanyerili Osman Nuri Efendi atandı ve 1908 yılında vefat edinceye kadar bu görevde kalmayı sürdürdü.

-1893- İdâdî eğitim kadrosundaki muallimlerin eğitim yanında ek olarak diğer köy ve kasaba mekteplerini teftiş etme gibi vazifeleri de vardı. Maârif Nezâreti teftişe oldukça önem veriyor, zamanında teftiş görevini yerine getirmeyenleri ve görevini aksatanları cezalandırıyordu. Türkçe muallimi Bilal Efendi’nin 1893 yılında 31 derse girmediği tespit edilmiş ve maaş kesim cezası uygulanmıştı. 

-1894- Mevcut rüştiyede idâdî eğitimi de verildiğinden eğitim yılı başlarında mektep mevcut öğrenciye yetmemesinden dolayı genişletilmesine karar verildi. 

Eski onarımdan beş yıl sonra Kırkkilise sandığı idâdîyi 1900 yılında tekrar onarmak mecburiyetinde kalacaktı. Bu yüzden sonraki yıllarda da okul binası sık sık onarıma muhtaç hâle gelecekti. 

1894 yılında idâdînin mubassırı Mahmut Efendi’nin bir talebeyi münakaşada darp ettiği, teneffüslerde vazifesini yapmadığı, talebenin bazı yolsuz hareketlerine göz yumduğu tespit edildiğinden görev yeri değiştirilerek Tekirdağ İdâdîsine, oradaki mubassır Haşim Efendi ise Kırkkilise’ye gelmişti. Tüm bunlara rağmen Kırkkilise İdâdîsinin ilk yıllarında olaylar bitmiyor,  disiplinin tam manasıyla sağlanamıyordu. 

Kırkkilise İdâdîsinin ilk yıllarındaki kadrosunda, başmuallim Sultanyerili Osman Nuri Efendi Arapça dersi, muallim Nazif Efendi el yazısı dersi, hat muallimi Mustafa Efendi din bilgisi dersi vermek için Rüştiye mektebinden nakledilen muallimlerdi.  Bunlar haricinde, mektebin Türkçe muallimliğini Bilâl Efendi, coğrafya muallimliğini Hakkı Efendi, geometri, hesap ve resim muallimliğini de Rüşdü Efendi yerine getirmekteydi. Mubassır olarak Edirne İdâdîsinden mezun Mahmud Efendi tayin edildi. 

1893-94 öğretim yılında idâdîde işler planlandığı gibi gitmedi, okulun Türkçe muallimi Bilâl Efendi derslere girmemesi nedeniyle görevden uzaklaştırıldı. Aynı yıl mektebin din bilgisi muallimi Mustafa Efendi’den bu ders alınarak başmuallim Sultanyerili Osman Nuri Efendi’ye, onun üzerindeki Arapça dersi de Mustafa Efendi’ye verildi.

Mektebin eski olması nedeniyle 1894 yılında halktan toplanan yardımlarla tekrar onarıma alınarak çatı aktarıldı, pencereler onarıldı, duvarlara sıva yapıldı. Mektebin eskiyen mefruşat, eşya, araç ve gereçleri de yenilendi. 

Başmuallim olarak Filibeli Ali Fehmi Efendi bulunuyordu. Birkaç yıl önce Gelibolu İdâdîsi’nde muallimlik görevinde çalışırken terfi edip Kırkilise’ye atanmıştı. Ayrıca, başmuallim görevi yanında Fransızca, fen bilgisi ve hesap defteri derslerini de veriyordu. 

Mektebin geometri ve resim muallimliğinde ise, Mülkiye mezunlarından Ahmed Rüşdü Efendi bulunuyordu. Ahmed Rüşdü Efendi aynı yıl, inşa ve kompozisyon derslerini de üzerine almıştı. Bunlardan başka, hesap dersi de Sultanyerili Osman Nuri Efendi’ye verilmişti. Ancak, kendisi Tekirdağ İdâdîsine tayin edilince bir süre bu dersler maalesef boş kaldı. Bunun üzerine, Kırkkilise’de görevli bir subay olan ve bir süredir ücretli muallimlik yapan Mülazım Hakkı Efendi sadece resim dersini aldı. Diğer dersler ise mektebin mevcut muallimleri arasında pay edildi.

Başmuallim Filibeli Ali Fehmi Efendi Kırkkilise’de çok duramadı. Ekim 1894’te hakkındaki bir şikâyetle ilgili soruşturma açılınca altı ay sonra istifa etmek mecburiyetinde kaldı. 

-1895- Mektebin yetersiz kalması, kısa sürede harap olması nedeniyle tekrar onarıldı ve genişletildi. İdâdînin inşaat masrafları, muallim ve hademelerin maaşlarıyla diğer masraflar, yine vilayetlerin maarif idaresi sandıklarından karşılanıyordu. 1895-96 öğretim yılında idâdîde 86 Müslüman, 16 gayrimüslim olmak üzere toplam 102 talebe vardı. 

Mektep idâdîye çevrilince, öğretim süresi, sınıf ve öğrenci mevcudu yeniden düzenlendi, birçok yeni muallim de göreve başladı. Mektebin 1895-96 öğretim yılında, mubassırıyla birlikte 9 muallimi bulunmaktaydı. Muallimlerin büyük kısmı Maarif Nezareti’nce atanan kişilerdi. Ayrıca Kırkkilise’de görev yapan asker ve sivil memurlar muallim olarak ders veriyordu. 

Başmuallim Filibeli Ali Fehmi Efendi Kırkkilise’den ayrılınca Şubat 1895’de Edirne İdâdîsi başmuavini Osman Efendi, 1000 kuruş maaşla idâdî başmuallimliğine atandı (Bu esnada isim benzerliklerinin karıştırılmaması için okulda rüştiye eski başmuallimi Sultanyerili Osman Nuri Efendi de muallim olarak vardı). Başmuallim Osman Efendi, tarih ve Fransızca derslerini veriyordu. Onun dışında Sultanyerili Osman Nuri Efendi hesap ve Arapça, Farsça, Mustafa Efendi Türkçe, Hakkı Efendi coğrafya, Cezmi Efendi din bilgisi, Nazif Efendi hat dersi ve Ali Efendi de geometri ve resim derslerine giriyordu. İdâdînin mubassırlık vazifesi ise Haşim Efendi yürütüyordu. Görüldüğü üzere, birbirinden farklı birçok ders, muallimler arasında kolayca el değiştirebilmekteydi. Ancak, daha da çarpıcı olanı, ders değiştirmelerde başlıca etkenin maaş ayarlama kaygısı olmasıydı.

1895 yazında gelecek öğretim yılı için, eski başmuallim Sultanyerili Osman Nuri Efendi’nin hesap dersinde yetersiz olduğu görüldü. Yeni müdür Osman Efendi maaşından dolayı dersleriyle ilgili bir ayarlama gerektiğinden, okuldaki derslerin dağılımıyla ve dolayısıyla maaşlarla ilgili esaslı bir düzenleme yapılmıştı.  

-1896- İdâdîde 1896-97 öğretim yılında 87 Müslüman, 16 gayrimüslim toplam 103 talebe vardı.

-1897- Öğretim yılı başında mubassır Haşim Efendi Tırnova’daki Bulgar Mektebi’nin Osmanlıca muallimliğine atandığından, idâdîdeki bu görev Fransızca muallimi Behor Kemal Efendi’ye verildi. Ancak Behor Kemal, çok kısa bir süre sonra bu vazifeden istifa edince, mubassırlık görevi Türkçe ve resim muallimi Mehmed Ali Efendi’ye geçti. Ne var ki o da birkaç ay sonra istifa edince, bu kez dışarıdan birisi bu göreve getirildi. 1897-98 öğretim yılında 89 Müslüman ve 18 gayrimüslim toplam 107 talebe vardı.

-1899- 9Mehmed Ali Efendi’den boşalan mubassırlığa Malkara gayrimüslim mektebinde Osmanlıca muallimi olan (yeni bir) Osman Efendi geldi. O yıl, Kırkkilise İdâdîsinin muallim kadrosunda bunun dışında bir değişiklik olmadı. 

1898-99 öğretim yılında, 102 Müslüman 20 gayrimüslim toplam 122 öğrenci okula devam ediyordu.

-1900- Mektebin fiziki yapısı pekiyi değildi. Her sene tamirat yapılmasa mektepte eğitime devam edilemeyecek durumdaydı. 

20. yüzyılın başlarında Kırkkilise İdâdîsinde 1 müdür, 8 muallim, 1 mubassır ve 8 hademe görev yaparken 109 Müslüman 13 gayrimüslim toplam 122 öğrencisi bulunuyordu. 1900 yılında Kırkkilise İdâdîsi başmuallimi -Osmanlıca muallimi- Osman Efendi bilinmeyen bir nedenle okuldan ayrıldı. Mayıs ayında Edirne İdâdîsi Müdür yardımcısı Mustafa Efendi terfi ederek Kırklareli İdâdîsine müdür oldu. Ancak sadece iki hafta sonra 20 Mayıs 1900’da eski başmuallim ve müdür Sultanyerili Osman Nuri Efendi onun yerine atandı. Mektebin ahlâk derslerine Cezmi Efendi, geometri derslerine de artık Yüzbaşı olan Hakkı Efendi girmekteydi. 1900 yılında Darülmuallimin-i Aliyye (rüştiyelere erkek öğretmen yetiştirmek üzere açılan okul) mezunlarından Gönenli (diğer) Osman Nuri Efendi de Kırkkilise İdâdîsinde göreve başladı.

1900-1902 yıllarında idâdînin eğitim kadrosu ve okutulan dersler şöyleydi: Müdür Osman Efendi din bilgisi, ahlak ve Arapça, Gönenli Osman Nuri Efendi hesap, sağlık, tarım, imla,  Muhammed Ali Efendi resim, Türkçe, tabiat, Cezmi Efendi coğrafya, tarih, cebir, Naili Efendi usul defteri, Türkçe, Mustafa Efendi Arapça ve Farsça, Yüzbaşı Hakkı Efendi geometri, Latif Efendi hat dersi, Mahmut Kemal Efendi Fransızca dersini veriyordu. Mubassır olarak Mehmet Ali Efendi çalışıyordu.

-1902- Bu yıl yirmi yıldan beri kullanılan mektebin eski ve kullanılamaz durumda olması nedeniyle Kırkkilise İdâdîsi için tekrar yeni bir bina yapılması ve oraya taşınması gündeme geldi.  Fakat Mutasarrıf Mustafa Neşet Paşa, masraf yapmaktan çekinip konuyu sürüncemede bırakınca Kırkkilise halkı tepki gösterdi. Buna rağmen inşaat bir türlü başlamadı. Eğitimin devam edebilmesi için 1905 yılında mektep tekrar onarıldı. 1910 yılına gelindiğinde idâdî, hala eski binasında eğitim vermeye devam edecekti. 

Edirne Vilayeti Maarif Müdürlüğü ile müdür Sultanyerili Osman Nuri Efendi’nin arası, son atamadan dolayı iyice açıldı. Aynı yıl, mubassır Osman Efendi ile Gümülcine İdâdîsi mubassırı Mahmud Efendi becayişle yer değiştirdi. Ancak hemen sonra, Mahmud Efendi’nin Dimetoka’daki gayrimüslim okuluna Osmanlıca muallimliğine atanmasıyla, Eylül 1902’de mubassırlığa okulun Türkçe ve resim muallimi Mehmed Ali Efendi getirildi.

Kırkkilise İdâdîsi muallimlerinin Kırkkilise, Lüleburgaz ve Babaeski kasabalarındaki mekteplerle aynı çevredeki köy mektepleri teftişinde 1902 yazında Sultanyerili Osman Nuri Efendi müfettişlik vazifesini aksatınca, onun açığını kollayan Vilayet Maarif Müdürlüğü konuyu hayli abartarak Sultanyerili Osman Nuri Efendi’yi meslekten azletmeye kadar götürdü. Ancak, yine İstanbul’dan bazı nüfuzlu kişilerin araya girmesiyle mesele, Sultanyerili Osman Nuri Efendi ve onunla aynı suçu işleyen birkaç muallime sadece kınama cezası verilmesiyle kapandı. 

-1903- Derslerle ilgili bir düzenleme yapıldı ve müdür Osman Nuri Efendi’nin ders saati ve maaşı bir miktar indirildi. Bu arada Mustafa Efendi’ye Arapça derslerinin yanında 6. sene din bilgisi ve ahlâk dersi eklendi.

Kırkkilise İdâdîsinin emektarlarından olan Fransızca muallimi Makriköylü Behor Kemal Efendi, Fransızcadan üç telif eseri olan bu başarılı bir muallimdi. Ancak bir türlü hak ettiği maaşı ve görevi alamadığından yakınmaktaydı. Nitekim 1893’ten itibaren hizmet ettiği ve yalnızca 250 kuruş maaş aldığı mektepten 1900 yılında tayin istemişti; fakat ataması yapılmadığından 1903 yazında hâlâ okuldaydı. Aynı günlerde mektepteki muhasebe dersi Sultanyerili Osman Nuri Efendi’ye, din bilgisi dersi Arapça muallimi Mustafa Efendi’ye, bazı sınıfların coğrafya dersleri de üsteğmen Kâzım Efendi’ye verildi.

-1904- Mülkiye Mektebi mezunlarından Kaleanti Efendi Mayıs 1904’te hesap, ziraat, sağlık, cebir, 5. ve 6. sınıflara coğrafya derslerini vermek üzere idâdîdeki görevine başladı. Yine aynı yıl, 14 yıl boyunca idâdîde geometri ve coğrafya derslerini veren, bir süre de okulun müdürlüğünü yapan Yüzbaşı Hakkı Efendi, Edirne’de bir birliğe tayin edilince buradaki vazifesinden ayrılmak zorunda kaldı. 

Bu dönemde okula Mehmed Nuri Efendi de tayin edildi. Yeni muallim coğrafya, muhasebe, güzel yazı, tarih ve Türkçe derslerine girdi. Bu sırada üniversite edebiyat bölümü mezunu Mehmed Remzi Efendi de geometri muallimi olarak atandı. Aralık ayında ise, mubassır Mehmed Ali Efendi’nin istifasıyla yerine Mustafa Efendi idâdîde vazifeye başladı. 

-1905- 1905 yılında mektep binası ve sınıftaki sıralar o kadar eskimişti ki talebeler yerlerde oturmaktaydı. Beklenen oldu ve Mart ayında mektebin çatısı çöktü. Eğitime bir süre ara verildi. Ama havalar biraz ısınınca yaza kadar eğitim devam ettirilmeye çalışıldı. Mektep onarımı ve eşya alınması için gerekli izin Haziran ayına sarkınca onarım işi de 1906 yılı başına kadar uzadı. 

Mektebin sorunları sadece bundan ibaret değildi. İdari huzursuzluk ve muallim yetersizliği de vardı. Mubassır Mustafa Efendi’nin kısa bir süre sonra Tırnova’ya muallim olarak atanmasıyla bu görev bir müddet boş kaldı, mubassır kadrosu ancak 1905 yılı sonlarında Mehmed Efendi’nin tayiniyle doldu. 

-1906- Bu öğretim yılında Kırkkilise sancağında 1 idâdî mektebi, 4 erkek rüştiye, 1 kız rüştiye mektebi bulunuyordu.

İdâdî açıldıktan sonra aynı binada olan rüştiye talebeleri idâdîye devam ediyordu. Kasabada rüşdiye eğitimi alacak yeni talebeler bu okula kayıt yaptırmayı tercih ettiğinden sınıflarda talebe yoğunluğu oldukça fazlaydı.  

-1908-  Mektebin coğrafya dersini veren subay öğretmeni üsteğmen Kâzım Efendi terfi ederek 1908-09 öğretim yılı başında, Kırkkilise’den ayrıldı. Coğrafya dersini muallim Remzi Efendi devraldı.

1908’den sonra vilâyet idâdîleri ‘sultanî’ olarak söylenmeye başladı.

-1909- II. Abdülhamid saltanatının son yıllarına doğru, Kırklareli sancağında 1 idadi, Müslüman nüfusa ait 5 rüştiye ve hemen hemen bütün köylerde ibtidâi mektebi bulunuyordu. Buna ek olarak, sancaktaki Rum, Bulgar ve Musevi cemaatin de rüştiye ve ibtidâi derecesinde okulları faaliyetteydi.

Maarif Nezareti’ne, Kırkkilise İdâdîsinin tekrardan onarılması, sınıf ve muallim odalarının tefrişinin gerektiğini 1909 yılı eğitim döneminin sonunda bildirdi. 1909-1910 öğretim yılında 78 Müslüman, 29 gayrimüslim olmak üzere toplam 107 talebe vardı. 

Kırkkilise halkının bir kısmı üçüncü yılın sonunda rüştiye kısmını tamamlayan çocuklarını idâdî eğitimi için başka yere göndermeyi tercih etmeye başladılar.  

‘Efsanevî Müdür’ diyebileceğimiz Sultanyerili Osman Nuri Efendi, 19 Şubat 1909’da vefat etti. Mektebin vekil olarak muavinlik yapan muallim Mehmed Ali Efendi bir süre mektebi idare etse de, çok geçmeden Edirne İdâdîsi baş muavini Halil Efendi müdürlüğe vekâleten görevli olarak Kırkkilise’ye tayin edildi. 

İlbasan İdâdîsinde müdürlük yaparken Arnavutlarla çekişen, ciddi sıkıntılar yaşayan ve bununla ilgili soruşturması devam eden Halil Efendi, 20 Mart 1909’da idâdînin yeni müdürü olarak atandı ve 26 Mart’ta görevine başladı.

Yine bu sıralarda, Edirne İdâdîsi muavini Ömer Fevzi Efendi çok yaşlandığından idarecilik yapamaz duruma düşünce, Kırkkilise İdâdîsine muallim olarak naklen tayin edildi. Türkçe, medeniyet bilgisi, güzel yazı ve coğrafya derslerinden bazılarına giren mektebin bu yeni muallimi, bir yıl kadar sonra, muhtemelen ilerlemiş yaşından dolayı kadrodan çıkarılıp emekli edildi.

Nisan ayında güzel yazı, coğrafya, tarih ve Türkçe muallimi Remzi Efendi, müdür muavini olarak Yanya İdâdîsine tayin oldu. Aynı yıl içinde Edirne İdâdîsi muavinlerinden muallim Mehmed Efendi Kırkkilise’ye geldi; diğer taraftan, okulun müdür muavini Gönenli Osman Nuri Efendi de Üsküp İdâdîsi müdür muavinliğine tayinle Kırkkilise’den ayrıldı. Yine bu günlerde, idâdînin müdür muavini Türkçe, geometri, ziraat ve hesap derslerini veren Avni Efendi’nin de başka bir idâdîye tayini çıktı.

Yukarıda anlatılanlardan farklı olarak, 1909 yılında meydana gelen diğer bir gelişme de Kırkkilise Musevi Mektebi Müdürü Solomon Efendi’nin okulun öğretim heyetine katılmak istemesiydi. Solomon Efendi, matematik-fen dersleri verebileceğini, müdür muavinliği de yapabileceğini belirterek idâdîye geçmeyi arzu etmişse de Maarif idaresinden, ona uygun dersler olmadığı cevabıyla bu isteği reddedildi. Yine 1909 yılı başlarında, 1887’den beri Kırkkilise’de görevli, mektebin rüştiye devrinden beri güzel yazı muallimliğini yapan, idâdî döneminde de hat bilgisi dersini veren Nazif Efendi vefat etti. Ondan kalan boş dersleri okutmak için aralarında birçok subayın da bulunduğu talipler belirince, bunlar arasında bir sınav düzenlendi ve neticede Kırkkilise Mal Kâtibi Cemal Efendi bu göreve uygun görüldü.

-1910- İdadi mektebi 1910-11 yılına kadar rüştiye binasında faaliyetini sürdürdü. Fakat mektep artan talebe sayısını artık kaldıramayacak bir hale geldi ve o zamanın müfredat programına göre 3 devreli eğitim yapılmaya başlandı. Merkezde bilhassa kızlar için okul ihtiyacı baş gösterdi ve artık idâdî mektebi için ayrı bir bina aramak mecburiyeti vardı. 

Her yıl olduğu gibi bu yıl da bina yetersizliği ve gereken düzenin sağlanamaması nedeni ile okul idaresi sıkıntı içinde olduğunu, yeni bir okul binasının yapılması gerektiğini İstanbul’a bildirdi. Neticede sadece Kırkkilise İdâdîsi değil Osmanlı’nın birçok taşra idâdîsi aynı durumdaydı. Bu istekler olumlu yanıt bulamıyordu. 

 Maârif Nazırı ve Kırkkilise mebusu olan Emrullah Efendi zamanında Arif Paşa Köşkü 500 altın liraya Bulgar Pandrof’dan 1910 yılında satın alınarak mektep oraya nakledildi. Bu suretle boşalan rüştiye mektebine de kız iptidai ve rüşti mektebi yerleştirildi.  

-1912- Kırkkilise İdâdîsi müdürlüğünde üç yıl kadar kalan Halil Efendi’den sonra yerine Mayıs 1912’de Şakir Efendi geldi. Yaklaşık bir yıl bu görevde kalan Şakir Efendi zamanında Kırkkilise Bulgar işgaline uğrayınca buradan Musul İdâdîsi müdürlüğüne atandı. 

Balkan Savaşında Bulgar ordularınca işgal edilen Kırkkilise’de memurlarla birlikte muallimler de İstanbul’a kaçınca idâdîde eğitim faaliyetleri kesildi. Neyse ki savaş sonrasında Edirne’yle birlikte Kırkkilise de geri alındı ve idâdî tekrar faaliyete geçebildi. 

Kırkkilise İdâdîsinin öğretim süresi, ilk üç yılı Rüştiye, son iki yılı da idâdî sınıfı olmak üzere beş yıldı. Bununla beraber 1903’te Mustafa Efendi’ye 6. sene din bilgisi dersinin, 1904’te de Kaleanti Efendi’ye yine 6. sene coğrafya dersinin verilmesi, okulun öğretim süresinin en azından bahsi geçen dönemde altı yıla çıkmış olduğu sanılmaktadır. Ne var ki birçok kaynak bunun aksine, mektebin beş yıllık olduğunu teyit etmektedir.

Müslüman ve gayrimüslimlerin ibadet günlerinde idâdî tatil oluyordu. 

-1914- Balkan harbinden sonra Makedonya ve Trakya’dan göç eden birçok Türk muallime Kırkkilise’de görev verildi. Ayrıca muallim mekteplerinden yetişen genç muallimler de mekteplerde çalışmaya başladılar. Keza merkezlerdeki mektep sayısı arttırıldı, köylere de muallimler gönderildi.

-1920- Birinci Dünya Savaşı'nda Kırkkilise’de eğitim pek fazla sarsılmadı ama bu durum Yunan işgalinde derinden etkilendi. Arkasından Kurtuluş Savaşı yıllarında yine eğitimin sürdürülmesinde zorluklar ortaya çıktı. En sonunda Yunan işgalinde Kırkkilise İdadisi eğitime ara verdi. 

-1922- Kırkkilise 10 Kasım 1922’de Yunanlılardan geri aldıktan sonra normal hayat şartları oluşamadı. Bu nedenle Edirne Maarif Müdürlüğü de talebe azlığını bahane ederek bir raporla idâdîyi kapattı.

-1924- Kırkkilise Yunanlılardan kurtarıldıktan sonra Mart ayına kadar Edirne'ye bağlı sancak halinde idare ediliyordu. Bu süre içinde Edirne Maarif Müdürlüğünün Edirne'de kurmak istediği eğitim sistemi, başta Kırkkilise olmak üzere, Tekirdağ, Gelibolu diğer sancakların hakkını rencide ediyordu. Taşra tahsisatları ile Edirne merkezinde okullar açılıyor, öğretmenler istihdam olunuyordu. Örneğin Gelibolu mekteplerinde 4 ay maaş almamış muallimler derdini anlatacak yetkili bulamıyorlardı. Bu hal çok devam etmedi ve sancaklar 1924 yılında vilayet haline gelerek Edirne’den ayrıldılar ve kendi bütçelerini kendileri yapmaya başladılar.

-1925- Osmanlı idaresinin son yarım yüzyılında Kırkkilise İdâdîsi ile Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki Kırklareli Lisesi öncü fertlerin yetişmesine imkân sağlayan yegâne okul olmuştur. Kırkkilise mekteplerinin faaliyette olduğu 1873-1925 arası geçen yaklaşık 50 yıllık sürede yaşanılan ‘savaş ve göç’ olgusu Kırklareli’nin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatını belirleyen en önemli etkenler olmuştu.

-1928- İlk Kırkkilise İdâdîsi 1892 tarihinde rüştiye okulunda beş sınıflı ve yalnız erkeklere mahsus olarak kurulmuştu. Yunan işgalinden önce idâdî Paşa Köşkü'ne taşınmıştı.  Birçok kişi, önceleri kasabanın tek Müslüman rüştiyesi ve idâdîsi olan bu kurumda öğrenim görmüştü. Mektep, 1877’de Ruslar, 1912’de Bulgarlar, 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde öğretime ara vermişti. 

Kırklareli’ni ziyaret eden genç ve inkılapçı Maarif Vekili Mustafa Necati, 1928 yılında Kırklareli halkının eğitime olan ilgi ve arzusunu görerek lisenin yeniden açılmasına müsaade etmişti. Ancak bu gerçekleşmedi ve 1950’li yılların ortasına kadar tüm girişimlere rağmen lise açılamadı. Öğrenciler lise eğitimi için 30 yıldan fazla Edirne ve İstanbul’a gitmek zorunda kalacaktı. 

-1935-  ‘Batıyolu’ isimli Kırklareli Halkevi Dergisi 4. sayısında Ali Rıza Dursunkaya yazdığı makalede Kırklareli’de bir lisenin olmamasına Trakya Umum Müfettişi Kâzım Dirik’e şöyle sesleniyor: “Bugün bir liseye çok muhtacız! Lise sınıflarını taşıracak çocuklarımız dopdolu. Çoğumuzun gücü yeter olmadığı için yarının büyüklerini yüksekokullarda yetiştiremiyoruz. Lisesizliktendir ki ilk ve orta kısımlarda çok zengin olan Kırklareli, yüksek tahsilde o derecede geridir. Hatta çok mahdut çocuğu vardır. Tasdik buyurursunuz ki, orta okuma nihayet nihayet yüksek okumaya bir basamaktır. Bizim çocuklarımız bundan mahrum, Lüleburgaz bu hususta bizden dertli.”

-1946- Cumhuriyet döneminde milli eğitime özel bir önem ve değer verildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yıllara göre payına bakıldığında; 1921 yılında 174 milyon lira olan Türkiye bütçesinde milli eğitime ayrılan pay 3 milyon lira (% 2,2), 182 milyonluk lira olan 1933 yılı Türkiye bütçesinde milli eğitime ayrılan pay 10 milyon lira (% 5,68) ve 990 milyon lira 1946 yılı Türkiye bütçesinde milli eğitime ayrılan pay 103 milyon lira (% 10,4) olmuştu.

Ancak Kırklareli’de hala bir lise açılamadığından imkânı olmayan öğrenciler ortaokuldan sonra eğitime devam edemiyordu.

-1954- 1927-1953 yılları arasında Kırklareli Ortaokulu olarak kullanılan Yayla mahallesindeki Rum Mektebi nihayet 2 Eylül 1954 tarihinde arasında Kırklareli Lisesi oldu. Bu yıl faaliyete başlayan Atatürk Lisesi’nde 17 öğretmen vardı. 58 erkek, 21 kız olmak üzere toplam 79 öğrenci vardı. Böylece Kırklareli eğitim tarihinde açılan ikinci lise olarak bu binada eğitim vermeye başladı. 

-1957- Kırklareli Lisesi ilk mezunlarını 1957 yılında verdi. Kırklareli Lisesi eğitim kadrosunda 10 kadın ve 7 erkek öğretmen bulunmaktaydı. Kırklareli Lisesi’nin 1956-1957 ders yılında 40’ı kız, 92’si erkek olmak üzere toplam 132 öğrenci okulda eğitim görüyordu.

-1963- Lisenin kendi binasına geçmesinden sonra 30 Eylül 1963 tarihinden 1965 eğitim yılının sonuna kadar Rum Mektebi bu kez Ticaret Lisesi olarak hizmet verdi.

 Kırklareli Ticaret Lisesi yeni okul binasının temelleri 2 Ekim 1963 tarihinde atıldı.  

-1967- Kırklareli Lisesi Müdürlüğünü coğrafya öğretmeni Süleyman Büyük yapıyordu. 33 öğretmen ve 1082 öğrenci vardı.

Ticaret Lisesi Müdürü edebiyat öğretmeni Muzaffer Ender’di. Okulun 20 öğretmeni 422 öğrencisi vardı. 

-1973- Kırklareli ilinde toplam 6 lisede 126 öğretmen, 460 erkek öğrenci ve 245 kız öğrenci bulunuyordu. Ticaret Lisesinde ise 14 öğretmen, 154 erkek öğrenci ve 125 kız öğrenci vardı. 

-1975- Teknik Lise açıldı.

-1985- Kırklareli Anadolu Lisesi, Yayla mahallesinde Tevfik Fikret Okulu’nda öğretime başladı. Okul Müdürlüğüne vekâleten Nusret Candeğir atandı. 72 öğrenci ile 1985-1986 eğitim-öğretim yılında iki hazırlık sınıfı bulunuyordu. 

-1993- Kırklareli’nde ortaöğretim seviyesinde Atatürk Lisesinde 434 erkek, 680 kız olmak üzere 1114 öğrenci bulunmaktaydı. Öğretmen sayısı 52 idi. Ticaret Lisesinde 288 erkek, 563 kız öğrenci ve 36 öğretmen,  Anadolu Lisesinde 155 erkek, 100 kız öğrenci ve 33 öğretmen, İmam Hatip Lisesinde 194 erkek, 86 kız öğrenci ve 34 öğretmen, Teknik Lisede 210 erkek öğrenci ve 58 öğretmen,  bulunuyordu. Ayrıca bu yıl açılan Kız Meslek Anadolu Lisesinde 450 kız öğrenci ile 30 öğretmen bulunuyordu.  

-2000- Kırklareli ilinde; 14 Genel Lise, 4 Anadolu Lisesi, 3 Kız Meslek Lisesi, 2 Meslek ve Anadolu Meslek Lisesi, 1 Tekstil Meslek Lisesi, 3 Teknik Lise, 4 Endüstri Meslek Lisesi, 1 Anadolu Teknik Lisesi, 1 Ticaret Meslek Lisesi, 1 Çok Programlı Lise, 1 Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, 2 Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, 1 İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Lisesi, 1 Anadolu Öğretmen Lisesi olmak üzere, toplam 39 ortaöğretim kurumu bulunuyordu. Bu okullarda 787 öğretmen görev yapmaktaydı.

*  *  *

Kırkkilise İdâdîsi, diğer beş yıllık idâdîler gibi bulunduğu şehrin işlerini idare edebilecek, lider vasıflı fertler yetiştirmek amacı ile açılmıştı. Son dönem tarihinde önemli birçok kişi öğrenimini Kırkkilise’nin tek Müslüman rüştiyesi arkadan da idâdîsinde öğrenim görmüştü.

Kırkkilise İdâdîsi tarihinde ünlü muallimler arasında Sultanyerili Osman Nuri Efendi, Şair Rüştü Bey, Cezmi Hoca, Kurmay Yüzbaşı Cemal Bey, riyaziye muallimi Nuri Bayramiçli, Şehit Yarbay Hakkı Bey ve Türkçe öğretmeni Mehmet Ali Bey, Arapça muallimi Mustafa Efendi, Türkçe muallimi Bilâl Efendi, hüsnü hat muallimi Nazif Hoca vardı.

Şair ve oyun yazarı Ahmet Kutsi Tecer Kırkkilise İdâdîsi mezunudur.  Babasının Ziraat Bankası Kırkkilise şubesinde görevi nedeniyle ruh ve sinir hastalıkları uzmanı, ilk modern ruh sağlığı hastanesini kuran Türk hekimi, ünlü akademisyen Dr. Mazhar Osman Usman da rüşdiye eğitimini Kırkkilise’de aldı. 50-60 yıllık tarih içinde Kırklareli okullarında feyz almış kişiler arasında Kırklareli Milletvekili ve Çocuk Esirgeme Genel Merkezi Başkanı Dr. Fuat Umay, Belediye Reisi ve İstiklal madalyası sahibi olan Süleyman Şevket Dingiloğlu (1909-1910 yıllarında idâdîde hesap, hendese, Türkçe, tarih, malumat-ı zıraiye ve coğrafya dersleri muallimliklerini vekâleten yürüttü), Kırklareli Milletvekili emekli Korgeneral Kemal Doğan, Muhasebeci Zahit, emekli Kurmay Naim Cevat, Karahafız'ın Ali Tevfik, General Şakir Güleş, Topçu Generali Emin, Yargıtay Üyesi Alaaddin, Veteriner M. Nurettin Veral gibi şahsiyetlerden başka Türkiye’nin idari, iktisadi ve sosyal işlerinde yer almış birçok münevver kişi vardı.


KAYNAKÇA:

Selçuklularda Eğitim Faaliyetleri ve Yetişen İlim Adamları, Ali ÖNGÜL, 2003

Manisa’da Osmanlı Dönemi Mirası: Sıbyan Mektepleri, Elif SÜYÜK MAKAKLI-Betül OZAR, 2019

https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanli-sibyan-mekteplerinde-egitim-sistemi

Kırkkilise Sancağı’nın Tar. ve Coğ. Açıdan Tasviri, Melissinos HRISTODULU,Atina Th. Papaleksandri Mat.,1881

Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kül.ve Eski Es.Yön.Tetkik,Yeşilyurt Bas.1948

Adem Ali Şahin, Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Eğitim Sistemi, Yönetimi ve Denetimi, İSZÜ Sos.B.Ens, 2015

Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bakış, İsmail GÜVEN

Kırklareli (Kırkkilise) Mekteb-i İdadisi, Mesut AYAR

Kırklareli Şehri - Oya Esin KAYMAZ, 1993

Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, Nazif KARAÇAM, 1995

Bütün Yönleri ile Kırklareli ve İlçeleri, Nazif KARAÇAM, 1970

Kırklareli, Osman YALÇIN, 1970

Kırkkilise ‘Kırklareli’ Vilayeti Sıhhi İctimai Coğrafyası, Dr.Ahmet HAMDİ, Çeviri: Sinan ŞANLIER

Cumhuriyetin 15. Yılında Kırklareli, 1938

Kırklareli İl Yıllığı, 1967, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 1973, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 2000, Kırklareli Valiliği

Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Öz Yayınları, Ankara 1959, s. 34-37.

https://islamansiklopedisi.org.tr/zuhdu-pasa

https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu%27nda_e%C4%9Fitim

Derinsu39, Kırklareli Arşivi

Ali Coşkun YANARDAĞOĞLU Arşivi

Fuat FÜRKAŞ Arşivi 

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Eğitim Sistemi, Yönetimi ve Denetimi, Adem Ali ŞAHİN, 2015

II. Abdülhamid Döneminde Kırkkilise (Kırklareli) Sancağında Eğitim ve Öğretim, Hümmet KANAL

Sâlnâmelere Göre İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısıyla Edrine Sancağı, Halûk KAYICI, 2013

Kırklareli (Kırkkilise) Rum Mekt.Vali F.Üstün İlko.Bir Eğitim Bin.Hikâyesi(1905-2005), Nuri GÜÇTEKİN

II. Meşrutiyet Osmanlı Meclis Zabıtlarında Bulgar Azınlıklarının Kilise ve Okul Sorunları, Gülnihâl BOZKURT

Kırklareli Şehri - Oya Esin KAYMAZ 

Ahmet Mithat İlköğretim Okulu Slayt

Türkiye’nin Sıhhi-i İçtimai Coğrafyası Kırklareli Vilayeti, Türkan DOĞRUÖZ

1880 Tarihli Kırkkilise Sancağı’nın Tarihi ve Coğrafî Açıdan Tasviri, Türkan DOĞRUÖZ, 2020

Kırklareli Merkez İlçe ve Köylerindeki Gayrimüslim Eserleri, Barış TOPTAŞ, 2012

Osmanlı Tarihi 1, Ahmet Rasim,1999

Kırklareli ve Tekirdağ'daki Klâsik Dönem Osmanlı Camileri, Serpil YILMAZ, 2019

25 Ağustos 2021 Çarşamba

KIRKKİLİSE’ DEN KIRKLARELİ’YE EĞİTİM Sıbyan ve İbtidâi Mektepleri, İlkokullar






 Hasan ÇALIKUŞU

Selçuklu döneminde sıbyan (çocuk) mektebi modelleri medrese eğitiminin bir başlangıcı olarak ortaya çıkmış, Fatih Sultan Mehmet dönemiyle İstanbul’a girmiş, Kanuni Sultan Süleyman ise  ‘Şehzade Sıbyan Mekteyaebi’ni 1548 yılında Eminönü‘nde açmıştı. 

Sıbyan mektepleri Osmanlı Devleti’nde eğitim sisteminin ilk basamağıdır. Sıbyan mektepleri daha önceleri bir külliye, cami veya mescid bünyesinde bir imam veya muallim ‘hoca’ ve onun yardımcısı olan ‘kalfa’ dan oluşmaktaydı. Ayrıca bir temizlikçi hademe veya kapıcı ‘bevvâb’ ile talebelerin fiil ve hareketlerini kontrol eden, evine götürüp getiren ve teneffüslerde düzeni sağlayan bir görevli ‘mubassır’ bulunmaya başladı. Çocuklar 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca mektebe başlayabilir, okuma, yazma, Kur’an, aritmetik gibi temel eğitimler alır ve yedi yaşında eğitim sona ererdi. Sıbyan mektepleri en yaygın eğitim kurumlarından olup “mahalle mektebi” olarak da adlandırılırdı. 

Köylerde ise şartlar daha zordu. Mektep olmadığı gibi bazı büyük köylerde imamlar camilere bitişik dar, karanlık ve rutubetli odalarda hasırlar üstünde oturarak din dersi yanında talebelere yanlış ve hurafelere dayalı muzır fikirler telkin ederlerdi. Bunlara tabii ki mektep denilemezdi.   

-1500- Kuruluş tarihi tam olarak bilinmese de, Kırkkilise’de 1500’lü yılların sonuna doğru Hızır Bey Camii avlusunda Kubad Paşa Medresesi açılmıştı. Balkan Harbinden önce Müderris Hafız Ahmet Efendi’nin idaresi altında 14 talebesi vardı. 

Kubad Paşa Medresesinde din bilgisi ve Arapça dersler yapılırdı. Sıbyan mekteplerinde ise Kur’an-ı Kerim, İslami bilgiler ve hesap dersi verilirdi. Türkçe yazı olarak da senelerce ‘Rabbi yessir’ yazdırılırdı. O sıralarda mektep hocalarının maaşları yoktu. Mektepteki hocalarının geçinmesi için çocukların babaları her hafta hallerine göre 10, 20 ve 40 para kadar bir haftalığı bahşiş olarak gönderirdi. 

Mektebe yeni başlayan çocuklar için merasim yapılırdı. Çocuğa temiz elbise giydirilir, mektebe getirilir, muallim tarafından Besmele-i Şerife çektirilir. Çocuk hocanın dediğini tekrarlayarak Rabbi yessir ve Elif-ba'dan birkaç satır okutulurdu. Çocuğun ailesi o gün hocaya bir kat çamaşır, para, hediye ve ikram verirdi. Ayrıca zengin ve fakir ayırt etmeden mektepte mevcut olan tüm çocuklara birer külah şeker ile o zamanlar çifti 10 paraya olan susam simitlerden dağıtılırdı. Bir çocuk Kur’an-ı Kerim hatim ettiği vakit hatim duası yapılır ve yine hocaya münasip ikramlar yapılırdı.

-1557- Emin Ali Çelebi adında Kırkkiliseli hayırsever 1557 yılında Hamzabey’in bağışladığı arsa üzerine bir şer’iye mahkemesi binası inşa ettirdi. Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Ruslar tarafından karargâh olarak kullanılarak harap bir halde bırakılan bina onarılacak ve bir mektep yapılacaktı.

-1847- Sıbyan mekteplerinden sonra aileleri istese dahi 1847 yılında yayınlanan talimnameye kadar kız çocuklarının tahsile devam etmesine izin verilmezdi. Buna rağmen sıbyan mekteplerini bitirenler yazı yazmaya ve doğrudan doğruya bir Türkçe kitap okumaya yetecek kadar eğitim maalesef alamıyorlardı. 

-1870- Kırkkilise’de 1870’li yıllarda üç sıbyan mektebi bulunmaktaydı. Hızır Bey Camii karşısında o zamanlar Cemaati İslamiyeye ait binada Abdül Vahap Efendi Mektebi (mualimi Vahap Efendi, Kırımlı idi) vardı ve sonradan mektebin adı Hacı Ahmet Efendi Mektebi adını aldı. Diğeri Tırnova Caddesi Türbe sokağının sonunda Osmanağa Camii yanında Osmanağa Mektebi (Balkan Savaşlarında Bulgarlar tarafından camiyle birlikte yıkıldı), üçüncüsü de Dereüstü sokakta bir zamanlar Belediye Elektrik Santrali ve İtfaiye olan binada (İl Halk Kütüphanesi’nin alt sırası, şimdi otopark) Hacı Seyit Ahmet Efendi ve sonraları Balcı Mehmet Efendi Mektebi adını alan mekteplerdi.

-1877- Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Rus istilasında Kubad Paşa Medresesi ve kütüphanesindeki 6000 cilt kitap yağma edildi, medrese harap bir halde bırakıldı. Kubad Paşa Medresesi 19. yüzyıl sonlarına kadar faal durumdaydı, ancak son zamanlarda sadece yedi talebesi bulunmaktaydı. Savaşa kadar şer’iye mahkemesi olarak kullanılan binayı Ruslar karargâh olarak kullandı. 

-1878- Kırkkilise mutasarrıflığına Nisan ayında atanan Giritli Cavit Paşa işgal altındaki kasabayı Ruslardan teslim aldı.

Şavaş sonrası birkaç sene daha sıbyan mektepleri faaliyetlerine devam etti. Daha sonra mekteplerin idaresi Kırkkilise Cemaati İslamiye ve Maarif Meclisine verildi, vakıf akar gelirlerinden muallimlere birer miktar maaş ödendi. Sıbyan mektepleri Tanzimat'tan sonra ‘ibtidâi’ adını aldı. İbtidâi mektepleri, sıbyan mektepleri gibi ilköğretim seviyesinde idi. 

İbtidâi okulları, Abdülhamid devrinde yapılan reformlarla daha önem kazandı ve köylere kadar yaygınlaştı. Bu dönemde ilköğretim zorunlu hale getirildi. Bu gelişmelerle 4 yıllık ibtidâi mekteplerinde talebeler rüştiyelere daha iyi hazırlanmaya başladı. 

-1879- Yayla meydanındaki 1833 yılında yapılmış olan eski Rum mektebinin başmuallimi Molinos Efendi’ye 1879 yılında Kırkkilise’nin Rus istilası sırasında Balkanlardan göçen muhacirleri mektebinde koruyarak yardım etmesi ve pek çok hizmetinden dolayı beşinci dereceden bir kıta mecidiye nişanı verildi. 

-1881- Kırkkilise Mutasarrıfı Giritli Cavit Paşa Ruslardan harap kalan mahkeme binasını onararak 1881 yılında 5 derslik, bir öğretmen odası, bir yemekhane ve bir teneffüs alanı olmak üzere yeniden yaptırdı ve rüştiye mektebini (Ahmet Mithat Okulunun olduğu yer) buraya nakletti. Cavit Paşa imara ve eğitime önem veriyordu. 

-1882- Kırkkilise merkezinde eski mekteplerin yerine 1882-1884 yılları arasında 2 erkek (zükûr) ve 1 kız (inâs) ibtidâi mektebi açıldı. Cami-i Kebir ve Karaca İbrahim Mahallesi İbtidâileri erkek, Hacı Zekeriya Mahallesi İbtidâisi kız mektebiydi. İlerleyen yıllarda Hacı Zekeriya Mahallesi’ne kız mektebine ilave olarak bir de erkek ibtidâi mektebi inşa edilecekti.

-1884- Kırkkilise sancağında 1884 yılında 148 ibtidâi mektebi bulunuyordu. 

-1892- Kırkkilise kasabasında 1 rüştiye, 3 iptidâi ve 12 Rum, Bulgar ve Yahudi mektebinde toplam 1.390 talebe eğitim görüyordu. 

Kırkkilise Cami-i Kebir Erkek İbtidâi Mektebi’nde başmuallimler Hacı Ahmet Efendi ile Hafız Mehmet Efendi 180 talebeye, Karaca İbrahim Erkek İbtidâi Mektebi’nde başmuallim Muhammed Efendi 40 talebeye, Hacı Zekeriya Kız İbtidâisinde başmuallim Süleyman Efendi ile ikinci muallim Halil Efendi 190 talebeye eğitim veriyordu. 

Yayla meydanındaki eski Rum mektebinde 1884-1892 yıllarında Başmuallim Petrokovaçidi Efendi, ikinci muallim Melendiyos ve Dimostanos Efendiler görev yapıyor, mektepte 46 talebe eğitim görüyordu. 

-1893- Kırkkilise sancağında 1892-93 yılında Müslümanlar için 113 ibtidâi mektebinde 3212 erkek ve 1542 kız öğrenci, gayrimüslimler için 85 okulda 4581 erkek ve 1513 kız öğrenci vardı. Yani 1893 yılında 139 bin nüfuslu Kırkkilise sancağında talebe sayısı 10.848 olup, nüfusun % 7,8 ’i ibtidâilerde talebeydi. 

 -1898- Kırkkilise’de ‘Kınkın İsmail’ tarafından 1898 yılında açılan özel bir Şule-i Maarif Mektebi vardı, 2 yıl kadar yaşayabildi. Edirne Metropolit’ine ait olan Yayla Rum Mektebi 1898 yılında rüştiye derecesinde 91 erkek talebeye eğitim vermekteydi.

-1900- Yayla mahallesindeki sadece erkek talebelerin eğitim gördüğü eski Rum mektebinde Petrokovaçidi Efendi’nin vefatı veya ayrılmasıyla başmuallimliğe Yani Angali Efendi geldi. Mektepte talebe sayısı azalarak 45’e düşmüştü.

Müslümanlara ait ibtidâi mekteplerden Hızırbey Camii karşısındaki kadastro binasının yerindeki Hacı Ahmet Efendi Mektebi bu yıllarda yandı. 

-1902- 1833 yılından beri faaliyette olan eski Rum mektebi, artık metruk ve harap bir halde olduğundan yenisinin yapılmasına karar verildi. Bunun için Rum piskoposu Kırkkilise Belediye Meclisi’ne başvurdu. Kırkkilise Belediye Kalfası Haralumbo’ya fiyat ve keşif defteri hazırlatılarak, yeni inşa edilecek Rum Rüştiyesinin planları yaptırıldı.

Kırkkilise sancağı gayrimüslimleri mektep inşa ve tamirine önem vererek birçok yeni mektep inşa etmişlerdi. Bu mekteplerin inşa giderleri Kırkkilise’deki gayrimüslim halkın yardımları, kilise sandığı ve zengin gayrimüslimler tarafından karşılanmıştı. II. Abdülhamid devrinde Kırkkilise’de inşa edilen okullardan günümüze kadar ulaşan binalar arasında Cami-i Kebir Mahallesi’nde Yayla meydanındaki Rum mektebi de bulunmaktadır. 

-1903- Eski Rum Mektebi’nde muallim olarak Kostandi ve Mihalaki Efendiler vardı, ancak bakımsız kalan mektepte eğitim artık verilemiyordu. Yeni mektebin yapılması için gerekli 1200 altın Rum cemaati ve kiliselerinden iane defterine isim ve miktarı kaydedilerek yardım olarak toplandı. 

-1905- Yayla mahallesindeki yeni Rum mektebi tam olarak bitmese de eğitime başladı. Sadece erkek öğrenciye eğitim verilen mektepte iptidâi beş yıl, rüştiye üç yıl sürüyordu. 

Sultan Abdülhamid devrinde 1905 yılına gelindiğinde Mutasarrıf Galip Paşa zamanında Kırkkilise merkezinde iptidai mektepleri dağınık yerlerde ve sağlık yönünden uygun olmayan toprak ve loş odalarda acınacak vaziyette faaliyetlerine hala devam ediyordu. Bu okulları inşaat tarzı mükemmel devrin şartlarına uygun, yeni ve sıhhi bir binada bir araya getiren şehrin orta yerinde Kırkkilise’deki Müslüman halka güzel bir mektep yapılması gerekiyordu. Mutasarrıf Galip Paşa, o vakit Cemaati İslamiye ve Maarif Encümeni kâtipliğini yapan ve Hacı Hasan Ağa Vakfı Mütevelli Kaymakamı Ali Efendi ile el ele verdi. Ali Efendi dürüst ve temiz bir kişiliğe sahip olup, Karaumur caddesinde 1940’lı yıllarda kerestecilik yapan Hamdi'nin babası, yapağı makinesi sahibi Hakkı’nın ağabeyi oluyordu. Böylece Mutasarrıf Galip Paşa’nın aracılığı ile halkın yaptığı bağışlara Efkaf (Vakıf)  İdaresi de kaynak aktardı. İlk önce Sultan Beyazıd Mahallesi’nde Kayalık Çeşmesi bitişiğindeki büyük ev ve bazı arsalar kamulaştırıldı.

-1906- 8 Şubat 1906’da ‘Kırkkilise Mekteb-i Kebir-i İbtidâi’ adı ile açılan bu mektep, Edirne vilayeti genelinde inşa edilen en büyük ve görkemli ibtidâi idi. 1906 yılında genç bir maiyet memuru olan Fahrettin Bey (1940’lı yıllarda Vakıflar Umum Müdürü olan Fahrettin Kiper) bu okula ilk müdür olarak vekâletle tayin edildi.

Kırkkilise’deki kız ibtidâi ve rüştiyesi hariç bütün diğer mahalli mektep talebeleri buraya toplanmıştır.

-1910- Rüştiye mektebine 1892 yılında idadi mektebi de ilave edilmişti. Fakat mektepler artan talebe sayısını artık kaldıramayacak bir hale geldi. Öyle ki üç devreli eğitim yapılmaya başlandı. Maârif Nazırı ve Kırkkilise mebusu olan Emrullah Efendi’nin gayretleri ile Arif Paşa Köşkü, mülk sahibi Bulgar Pandrof’dan 500 altın liraya satın alındı ve idâdî mektep oraya nakledildi. Bu suretle boşalan Rüştiye mektebine kız iptidai ve rüşti mektebi yerleştirildi.

-1911- II. Abdülhamit döneminde Kırkkilise Küçük Yayla meydanında Parthenogogeio Yunan Kız Mektebi vardı. II. Meşrutiyet döneminde de mektep inşaatları devam etti. Hayırsever gayrimüslim vatandaşlardan Dimitri’nin eşi Evante üzerine mektep yapılması için Küçük Yayla meydanında arsasını bağışlamıştı. Gün geçtikçe artan talebe sayısı ilkokul ihtiyacını da artırıyordu. Sultan Mehmet Reşat zamanında Rum kız mektebinin (Tevfik Fikret Mektebi) temeli atıldı. Ancak I.Dünya Savaşı nedeniyle mektep inşaatı yarım kalacaktı. 

-1912- Balkan harbinden sonra kız rüştiyesine bir de ana mektebi kuruldu ve faaliyeti Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraya kadar devam etti.

-1913- 1906’da açılan Kırkkilise Mekteb-i Kebir-i İbtidâisinin adı kısa bir süre sonra II. Abdülhamid’e atfen ‘Hamidiye Mektebi’ (Hamidiye Numune Kebiri İbtidâi Mektebi) olarak değiştirilmişti. 1913 yılında ise Kırkkilise Mutasarrıfı Süreyya Bey zamanında mektep müdürü Mehmet Şerafettin Aykut’un (daha sonra Edirne milletvekili, avukat) desteği ve araştırmaları ile bu mektebin adı tekrar değiştirilerek ‘Kocahıdır Mektebi’ oldu. 

Osmanlı Padişahı 2.Murat, Varna Büyük Meydan Muharebesi’nde Haçlı ordularıyla karşı karşıya geldiğinde Türk bahadırları arasında bulunan ‘Kocahıdır Bey’ yapılan kanlı savaşta Macar kralı Vladislas’ın kafasını kestiği, savaşın Osmanlıların zaferi ile neticelendiği rivayet olunur. Ayrıca büyük Türk bahadırı ve Varna kahramanı Kocahıdır Bey anısına Kırklareli'nin 5 kilometre güneybatısında, Kırklareli-Edirne yolu üzerindeki Karahıdır köyü yanında dört mermer direk üzerine kubbeli bir abide olan ‘Kocahıdır Anıtı’ da yaptırıldı.

Ahmed Rasim ise ‘Osmanlı Tarihi’ kitabında şöyle der: Sultan II. Murad, ordusuyla Varna üzerine yürüdü. İki ordu karşı karşıya geldi. Savaşın çıktığı anın ilk döneminde Osmanlı ordusu bozuldu. Önemli kumandanlardan bazıları şehit oldular. Sonunda padişahın yanında kapıkulu bölükleri haricinde asker kalmadı. Hatta Sultan 2. Murad dahi ricata başlamak üzereyken Karaca beyi: "Aman padişahım, sebat” diyerek durdurdu. Macar kralı Vladislas atını sürerek, padişahın üzerine hücum etti. Ancak ‘Koca Hızır’ isimli ihtiyar bir yeniçeri, ilk önce kralın atını sonra da kendisini keserek başını Sultan Murad'ın önüne koydu. Kesik baş hemen bir mızrağın ucuna takıldı, düşman askerine gösterildi. Bu dehşet verici manzaraya şahit olan düşman askeri geri çekildi. Kumandanlardan Davud Paşa arkalarından kovaladı. Osmanlıların yüzü gülmüştü.

-1920- Sultan Mehmet Reşat zamanında Rum kız mektebinin (Tevfik Fikret Mektebi) temeli atılmıştı. Ancak Birinci Dünya Savaşı nedeniyle mektep inşaatı yarım kalmıştı. Kırkkilise’nin Yunan işgalinde mektep, yerli Rum halkı tarafından yeniden yaptırılmaya başlandı.

-1922- Arif Paşa Köşkü satın alınmış ve idadi mektep olarak açılmıştı. 1920 yılında Yunan işgalinde idadi kapatılmış ve Arif Paşa Köşkü Yunan tümen karargâhı olarak kullanılmıştı. 1922 yılında Yunanlılar çekilince, bir süre sonra Yayla meydanında bulunan Rum mektebine ‘Ziya Gökalp’ adı verilerek ilkokul yapıldı.  

Kocahıdır Mektebi ise Yunan işgali sırasında İngiliz, İtalyan, Fransız karargâhı ve Askeri Divanı Harp olarak kullanıldı ve birçok masum Türk’e burada ağır cezalar verildi. Kırkkilise’nin 10 Kasım 1922 günü sabahı saat 10'da Kuvayı Milliye kuvvetlerince kurtarılmasıyla mektebe Türk bayrağı merasimle çekildi ve 15 gün kadar Kırkkilise Hükümet Merkezi olarak kullanıldı. Çünkü Yunan işgali zamanında Kırkkilise Hükümet Binası tamamen yanmıştı.

Yine mektebin tarihi salonunda, Hürriyet ve İtilâfçıların kongre ve seçimi yapılırken, İttihat taraftarı genç subaylar seçimi engelledi ve parti mührünü İtilafçıların elinden alarak imha ettiler. 

Ayrıca Kocahıdır Mektebi, Trakya müdafaa tarihine de tanıklık etti. Trakya'nın müdafaa kararını almak üzere Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti okulun salonunda bir toplantı yaptı, delegelerini seçti ve Edirne'ye gönderdi.

Yunan işgalinde Rum kız mektebi (Tevfik Fikret Mektebi) Rum cemaati tarafından tamamlanmak istese de yine bitirilemedi. 1922 tarihindeki Kırkkilise kurtuluşuna kadar yalnız duvar kısımları yapılabildi ve yarım durumda kaldı.

-1923- Arif Paşa Köşkü’nde eğitim yapan Ziya Gökalp İlkokulu mevcut olan öğrencisine yeterli gelmiyordu. Yayla’daki Rum mektebi binası ilk olarak 1923-1927 yılları arasında Ziya Gökalp İlkokulu olarak kullanıldı. Bu nedenle öğrencisinin bir kısmı eski Rum mektebi binasına nakledildi. 1927 yılına kadar Ziya Gökalp İlkokulu hem Paşa Köşkü’nde hem de bu binada eğitimi sürdürdü.

-1924- Cumhuriyet idaresi kurulduktan sonra 20 Aralık 1924 tarihinde Kırklareli il yapıldı ve valilik teşkilatına kavuştu. Tevhid-i Tedrisat kanunu ile kız rüştiyesi kaldırıldı, Ahmet Mithat İlkokulu adı verilerek karma ilkokul yapıldı. Milli Eğitim Bakanlığı tamimlerine uyularak okula 1844-1912 yılları arasında yaşayan gazeteci-yazar Ahmet Mithat Efendi’nin adı verildi. 

Saltanat devrinde köylerde mektep sayısı azdı. Bazı köylerde ise cami imamları uygun olmayan fiziki şartlar altında talebelere din dersi eğitimi yapmaya çalışıyordu. Bu nedenle köylerde okuma yazma oranı çok düşüktü hatta okur yazar tek bir adam bulunamadığından köy halkı herhangi bir şey yazdırmak veya okutmak için köy köy dolaşıp okur yazar birisini bulmaya çalışırdı. 

Cumhuriyet devrinde ise köylerde bir taraftan modern mektepler açılmaya başlayınca sadece talebeler değil bir taraftan da kadın erkek bütün köy halkı okutulmaya başlandı. Ayrıca köylünün bilgisini artırmak için Kırklareli’nin 105 köyünde halk okuma odaları açıldı, birçok kitap, gazete ve faydalı mecmualar temin edildi. Bunun neticesi Cumhuriyetin ilk 15 yılında bütün köylerin yarısından fazlası okuyup yazmaya başladı. 

-1927- yılında Kırklareli ili toplamında faaliyette olan ilkokul sayısı 101, öğretmen 164, erkek öğrenci 4051, kız öğrenci 2955 olmak üzere 7006 öğrenci vardı.

-1928- Dönemin Maarif Vekili Mustafa Necati Kırklareli ziyaretinde yarım kalmış okulların bitirilmesi talimatını verdi. 

Mustafa Necati, ‘Tevhidi Tedrisat’ sürecinde ve ‘Harf Devrimi’ esnasında 1925-1929 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı yaptı. Bu dönemde Maarif Teşkilatı’na dair kanunu çıkardı, eğitim işlerini valilerin kontrolünden çıkararak bakanlığın kontrolüne aldı, ‘Maarif hizmetinde asıl olan öğretmenliktir’ hükmü ile öğretmenlik mesleğini itibarlı hâle getirdi, öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yaptı, 10 bölge merkezinde birer öğretmen okulu inşaatını başlattı. O zamanlar Balıkesir Necatibey Muallim Mektebi’ne ve bugün Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi’ne adı verildi. 

Rum kız mektebinin temeli atılmış, savaş ve işgal nedeniyle bitirilememişti. Cumhuriyetin ilanından sonra, Vali Ahmet Durmuş’un zamanında kâgir bina, İl Özel İdaresi’nce 9500 lira harcanarak noksanları tamamlandı. 7 odalı olarak ‘Tevfik Fikret Okulu’ adı verilerek ‘Harf İnkılabı’ ile birlikte 10.11.1928 tarihinde Tevfik Fikret İlkokulu adı ile açıldı. Eskiden okulun karşısında ‘İl Özel İdaresi’ ile biraz aşağıda güney kısmında ‘Adliye’ vardı. Tevfik Fikret adının okula verilmesi o tarihlerde gelen Milli Eğitim Bakanlığı'nın genelgelerine uyumuş olmasındandı.

-1931- Hasan Paşa Caddesi üzerinde bulunan Cumhuriyet İlkokulu’nun yerinde daha önce bir Rum Mektebi ve yanı başında bir de kilise vardı. Rum mektebi kapandıktan bir süre sonra okul Vizeli ünlü eğitimcinin adı verilerek Selim Sabit Bey Okulu olarak faaliyetini sürdürdü. Selim Sabit reformist görüşlerini söylediğinde çalkantılı bir devir yaşanıyordu.

Vali Mustafa Arif Bey zamanında İl Özel İdaresi tarafından 8500 lira harcanarak 3 sınıflı bir okul yapıldı, ancak Karakaş mahallesinin kalabalık nüfusuna yeterli ve kullanışlı değildi.

-1933- Arif Paşa Köşkü’nde açılan ortaokulda talebe sayısı artınca 1930 yılında Yayla’daki eski Rum okuluna taşındı. Ziya Gökalp İlkokulu da 1933 yılında Arif Paşa Köşkü’ne kaldırıldı. 

Cumhuriyet İlkokulu birkaç yıl önce yapılmasına rağmen yeterli ve kullanışlı değildi. Vali Faik Üstün zamanında öğrenci sayısı da dikkate alınarak sınıflar genişletildi ve iki sınıfa indirildi. 

-1935- Kırklareli ilinin tamamında 101 ilkokulda öğretmen sayısı 187’ye, öğrenci sayısı 7713’e çıktı. 

-1937- 1933 senesinde vilayet mekteplerinde 7834 talebe varken 1937 öğretim yılında Kırklareli ilinde 14304 öğrenci vardı.

-1938- Cumhuriyetin ilk 10 yılında Kırklareli ilinde köylerde 22 mektep yapılmıştı. Cumhuriyetin 15. yılında Kırklareli ilinde Trakya Umumi Müfettişi Kâzım Dirik ve Kırklareli Valisi Faik Üstün ve B.Hasip Koylân zamanında son beş yılda 63 ilk mektep binası, 34 köy konağı, 8 muallim evi, 1 talebe pansiyonu, 4 okuma odası, 6 konuk odası yapılmış olup, 38 adet yapımı devam eden mektep binası vardı. Böylece köylerde 33 okuma odası, 11 köyde 16 muallim evi, Demirköy, Pınarhisar ve Pehlivanköy’de toplam 100 yataklı talebe pansiyonu bulunuyordu. 

-1940- İlkokul sayısı 74, öğretmen sayısı 184’e düşerken, öğrenci sayısı 14105 oldu.   

-1945- Bu yıl 90 ilkokulda, 252 öğretmen, 12535 öğrenciye eğitim veriyordu. 

-1948- Kırklareli Milli Eğitim Müdürü Hilmi Tuncer ile birlikte Merkez Milli Eğitim memuru ve Ahmet Mithat başöğretmeni Vefik Sözen, Merkez İlköğretim Müfettişi Necati Erinç, Milli Eğitim müdür başkatibi Rahmi Tuncar, Milli Eğitim katibi Hasan Çubukçu ve Milli Eğitim katibi bayan Hikmet Sezgin bulunuyordu.

Kocahıdır İlkokulu’nda Başöğretmen Kâzım Konuralp, öğretmen Eşref Gürdal, Avni Tüzün, Hacer Sözen, Rezan Yücesoy, Mahter Ergenekon, Aliye Ünsal, Havva Başeğmez, Nezihe Mengü vardı.

Ziya Gökalp İlkokulu Başöğretmeni Ahmet Akşit idi. İdris Uluocak, Latife Ener, Maruf Öztürk, Nazif Tuna okulun öğretmenleriydi.

Tevfik Fikret Okulunda 5 sınıfta 360 öğrenci öğrenim görüyordu. Okulun bu yıla kadar ilköğretim hayatında 37 öğretmen çalıştı ve 530 öğrenci mezun oldu. Son 16 yıldır başöğretmen Hayri Gürsu ve öğretmen Kemal Tanyolaç okulda görevliydi. Hasan Fehmi Ener, Mücahit Türkoğlu, Türkan Ezgü, Leman Engürler, Nefise Güçyener, Melâhat Ayla, Atiye Aka, Fethiye Üçkün öğretmen olarak görev yapıyordu. 

Ahmet Mithat Okulu’nda Başöğretmen Vefik Sözen’di. İlhan Berkman, Şaban Gürdal, Hamdiye Tuna, Sevdiye Akalp ve Meliha Yapan öğretmen olarak görev yapıyordu. 

Uzun yıllar 2 sınıflı ve 2 öğretmenli olarak faaliyet gösteren Cumhuriyet İlkokulu 1948 yılında 104 öğrencisi vardı, öğretmenleri Tevfik Koçnard ve Bedriye Yenili idi.

-1950- Cumhuriyet İlkokulu iki geniş sınıf olarak uzun yıllar çalıştı, ancak yeni bir okula ihtiyaç duyuldu. Bu nedenle okul tamamlanıncaya kadar Yahudi-Karakaşbey sokağındaki Musevilere ait okula taşındı. 

Kırklareli’deki 189 ilköğretim okulunda 301 öğretmen, 19317 öğrenci bulunuyordu.

-1955- Kırklareli’nde 191 okul ve 499 öğretmen ile beş yıl önceye kadar benzer olsa da, ilköğretimdeki öğrenci sayısı 25981’a çıktı.  

-1957- Kırklareli Valisi B.Hasip Koylân zamanında, işadamı Hamdi Helvacığlu Vilayet Meydanında Atatürk Bulvarı üstünde İstasyona yakın bir yerde 10 sınıflı okul yaptırdı ve 9 Aralık 1957 tarihinde öğretime açıldı. Osman Oyman okulun ilk müdürü oldu.

Hamdi Helvacıoğlu, Bulgaristan'ın Hezergrad kasabasında üç erkek kardeşten en küçüğü olarak 1905 doğumlu olup, rüştiye okulunu bitirdikten sonra dört yıl da Bulgar okulunda eğitim gördü. Mübadele sonunda önce İzmir, daha sonra İstanbul'a geldi. 1934 yılında da ağabeyi Sabri Helvacıoğlu ile birlikte Kırklareli'ne gelerek ticaretle uğraştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında işini İstanbul'a taşıyarak ihracat ve ithalat işleriyle uğraştı.

Hamdi Helvacıoğlu, devamında okulla ilgisini kesmedi, ihtiyaca göre okula imkân sağlamaya, yeni ek tesisler yapmağa, araç-gereç almağa, teşvik ve burs vermeye devam etti. Ayrıca Milli Eğitim Vakfı'nda "Hamdi Helvacıoğlu Fonu" oluşturarak yüksekokul kazanan başarılı ve ihtiyacı olan öğrencilere yardımlarda bulundu.

Tevfik Fikret Okulu’nun bakıma ihtiyacı vardı ve mimari özelliği korunarak büyük bir onarım yapıldı. 

-1958- Kırklareli Valisi Alâeddin Eriş zamanında iki katlı yeni Cumhuriyet İlkokulu yapımına başlandı ve 6 sınıflı yeni okul 28 Nisan 1958 yılında tekrar açıldı. Öğrenciler taşınarak Musevi Okulu boşaltıldı. Yapı ve biçimi ile çok güzel olan Musevi Okulu aynı sokaktaki bir başka bina ile takas edildi ve okul binası yıkıldı. Yerine Kırklareli Ticaret ve Sanayi Odası yapıldı.

-1960- Kırklareli’nde ilköğretim okul sayısı 217, öğretmen 633, öğrenci sayısı ise 29765’e ulaştı.

-1963- Kırklareli Yayla meydanındaki Ziya Gökalp Ortaokulu 1963 yılına kadar faaliyetine devam etti. 1963-65 yılları arası Ticaret Lisesi olarak kullanıldı.

-1964- Ahmet Mithat Okulu’nda okul alanı içine yeni okulun temeli atıldı. Tarihi binanın restore edilmesi ve Eğitim Araçları Başkanlığına devredilerek milli eğitim hizmetlerinde kullanılması kararlaştırıldı.

-1965- Kırklareli ili toplamında faaliyette olan ilköğretim okul sayısı 223, öğretmen 1048, erkek öğrenci 20594, kız öğrenci 18847 olmak üzere 39441 öğrenciye ulaştı. 

-1966- 1557 yılında inşa edilen mahkeme, karargâh, rüştiye, idadi ve ilkokul olarak kullanılan, Kırklareli eğitim tarihinde büyük yeri olan Ahmet Mithat Okulu hemen yanında yaptırılan 10 derslikli binaya 29 Ekim 1966'da taşındı.  Bu tarihi bina restore edilerek Eğitim Araçları Başkanlığına devredildi ve yine Milli Eğitim hizmetlerinde kullanıldı. 

Bu okuldan yetişen birçok kişi arasında Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu kurucusu Kırklareli Milletvekili Dr. Fuat Umay, ilk okuma yazmayı bu okulda öğrenen ve doktor olarak yetişen Profesör Dr Mazhar Osman Usman, emekli Korgeneral Kırklareli Milletvekili Kemal Doğan, emekli Jandarma Genel Komutanı Tümgeneral Şakir Güleş, Tümgeneral Burhanettin Denker ve 1909 yılında okulumuzun birinci sınıfına yazılan ve mezun olan daha sonra orduya diş tabibi olarak katılan savaşlarda malul olan ve emekliye ayrılan halen Malul Gaziler Dergisi kurucusu ve başyazarı şair Tevfik Abdurrahman Tanyolaç, ayrıca 1904'te okulumuzda yazılan ve mezun olan halen İstanbul barosuna kayıtlı Avukat Menehim Adato Haker, 27 İnşaat kimya makine ve elektrik mühendisi, 21 doktor, 29 idareci ve iktisatçı, 100'e yakın öğretmen ve yüzü geçkin subay, ilimizden yetişen ve 1910 yılında Maarif Nazırı bulunan Emrullah Efendi bulunmaktadır. 

-1967- Kırklareli merkezinde Ahmet Mithat, Cumhuriyet, Hamdi Helvacıoğlu, Kocahıdır, Tevfik Fikret ve Ziya Gökalp yedi binada 6 ilkokul, merkeze bağlı nahiye ve köylerde 55 binada 45 ilkokul vardır. Bu okullarda 273 öğretmen, şehirde 3032 öğrenci, köylerde 7100 öğrenci bulunuyordu.

-1970- Kırklareli merkezinde Ahmet Mithat, Tevfik Fikret, Kocahıdır, Cumhuriyet, Ziya Gökalp, Kırkşehitler, Hamdi Helvacıoğlu ve Karahıdır okulu olmak üzere 8 ilkokul vardır. Kırklareli ilinde ise ilkokul sayısı 231, öğretmen 1210, erkek öğrenci 20726, kız öğrenci 19318 olmak üzere 40044 öğrenciye çıktı.

-1971- Yayla mahallesindeki eski Rum Okulu 1963’den beri depo olarak kullanılıyordu. 5 Ekim 1971 tarihinde danışma kurulu kararı ile yeni açılacak okulun adı ‘Vali Faik Üstün’ oldu. Tevfik Fikret Okulu’nda kapasitenin üstünde öğrenci olunca, öğretmenleri ile beraber öğrencilerin bir kısmı hemen yakındaki Vali Faik Üstün İlkokuluna nakledildi. 

Faik Üstün 1886 yılında Milas’ta doğdu. 1907 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. 1910-15 yıllarında Karaburun, Bodrum ve Soma’da kaymakamlık yaptı. Daha sonraki yıllarda mülkiye müfettişliği görevinde bulundu.1924-25 Burdur, 1928-30 Amasya, 1928-30 Mersin, 25 Şubat 1932-25 Ocak 1936 Kırklareli, 1936-39 Niğde ve 1939-42 yıllarında Adana Valiliği yaptı. Seyhan Valisi iken 1942 yılında emekli oldu. 1942 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi İdari Meclisi üyeliği yaptı. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti Kırklareli Milletvekili olarak seçildi. 1966 yılında Ankara’da vefat etti. 

Kırklareli Valiliği zamanında, ‘Okul Himaye Heyetleri’ kurdu, okulsuz köylerde 1933 yılında 40, 1934 yılında 20 bina yaptırdı. Bu okullar tamamen köy bütçesi ve köylülerin gayreti ile tamamlandı.

-1972- İlkokul sayısı 234, öğretmen 1103, erkek öğrenci 18748, kız öğrenci 17730 olmak üzere 36478 öğrenci vardı.

-1973- İl milli eğitim müdürlüğü görevinde Osman Gülal bulunuyordu.

-1977- Tevfik Fikret Okulu öğrenci sayısı yine fazlalaşınca zorunlu olarak ikili öğretime geçildi.

-1980- Cumhuriyet İlkokulu müdürü Nejat Bahçıvanoğlu zamanında okul içinde yapılan tadilatla 2 sınıf ve 2 ana sınıfı ilavesiyle okul 10 sınıflı oldu.    

-1995- 142 ilkokulda, 2777 öğretmen, 27905 öğrenci vardı.

-1998- Temel eğitimin sekiz yıla çıkması ile Ahmet Mithat İlköğretim Okulu adı altında 8 sınıfta 601 öğrenci ile öğretime devam etti.

-2000- Kırklareli ilinde 156 İlköğretim okulunda 1148 sınıf öğretmeni, 513 branş öğretmeni, 39.081 öğrenci vardı. 13 İlköğretim okulunda ikili öğretim yapılıyordu. 145 yerleşim biriminden 3137 öğrenci, 47 merkez okula taşınarak eğitim veriliyordu. 


KAYNAKÇA:

Selçuklularda Eğitim Faaliyetleri ve Yetişen İlim Adamları, Ali ÖNGÜL, 2003

Manisa’da Osmanlı Dönemi Mirası: Sıbyan Mektepleri, Elif SÜYÜK MAKAKLI-Betül OZAR, 2019

Kırkkilise Sancağı’nın Tar. ve Coğ. Açıdan Tasviri, Melissinos HRISTODULU,Atina Th. Papaleksandri Mat.,1881

Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kül.ve Eski Es.Yön.Tetkik,Yeşilyurt Bas.1948

Adem Ali Şahin, Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Eğitim Sistemi, Yönetimi ve Denetimi, İSZÜ Sos.B.Ens, 2015

Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bakış, İsmail GÜVEN

Manisa’da Osmanlı Dönemi Mirası: Sıbyan Mektepleri, Elif SÜYÜK MAKAKLI-Betül OZAR, 2019

Kırklareli (Kırkkilise) Mekteb-i İdadisi, Mesut AYAR

Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, Nazif KARAÇAM, 1995

Bütün Yönleri ile Kırklareli ve İlçeleri, Nazif KARAÇAM, 1970

Kırklareli, Osman YALÇIN, 1970

Kırkkilise ‘Kırklareli’ Vilayeti Sıhhi İctimai Coğrafyası, Dr.Ahmet HAMDİ, Çeviri: Sinan ŞANLIER

Cumhuriyetin 15. Yılında Kırklareli, 1938

Kırklareli İl Yıllığı, 1967, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 1973, Kırklareli Valiliği

Kırklareli İl Yıllığı, 2000, Kırklareli Valiliği

Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, Öz Yayınları, Ankara 1959, s. 34-37.

https://islamansiklopedisi.org.tr/zuhdu-pasa

https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu%27nda_e%C4%9Fitim

Ali Coşkun YANARDAĞOĞLU Arşivi

Fuat FÜRKAŞ Arşivi 

İlter SÖZEN Arşivi

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Eğitim Sistemi, Yönetimi ve Denetimi, Adem Ali ŞAHİN, 2015

II. Abdülhamid Döneminde Kırkkilise (Kırklareli) Sancağında Eğitim ve Öğretim, Hümmet KANAL

Sâlnâmelere Göre İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısıyla Edrine Sancağı, Halûk KAYICI, 2013

Kırklareli (Kırkkilise) Rum Mekt.Vali F.Üstün İlko.Bir Eğitim Bin.Hikâyesi(1905-2005), Nuri GÜÇTEKİN

II. Meşrutiyet Osmanlı Meclis Zabıtlarında Bulgar Azınlıklarının Kilise ve Okul Sorunları, Gülnihâl BOZKURT

Melissinos Hristodulu,Kırkkilise Sancağı’nın Tarihi ve Coğrafi Açıdan Tasviri, Atina Th. Papaleksandri Mat.,1881

Kırklareli Şehri - Oya Esin KAYMAZ 

Güngör MAZLUM, Ihlamurlar Açarken, 2015

Ahmet Mithat İlköğretim Okulu Slayt

Türkiye’nin Sıhhi-i İçtimai Coğrafyası Kırklareli Vilayeti, Türkan DOĞRUÖZ

1880 Tarihli Kırkkilise Sancağı’nın Tarihi ve Coğrafî Açıdan Tasviri, Türkan DOĞRUÖZ, 2020

Kırklareli Merkez İlçe ve Köylerindeki Gayrimüslim Eserleri, Barış TOPTAŞ, 2012

Osmanlı Tarihi 1, Ahmet Rasim,1999

Kırklareli ve Tekirdağ'daki Klâsik Dönem Osmanlı Camileri, Serpil YILMAZ, 2019





KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...