ORİENT EXPRESS TRENİ SOYGUNU, ANASTAŞ ÇETESİ, MACARAKİ AİLESİ VE KIRKLARELİ İLE OLAN İLİŞKİSİ


Ahmet Rodopman

Yazının başlığını okuyanların pek çoğu bu birbirine benzemez sözcükler nedeni ile şaşıracaklardır eminim ki. Ben de ilk önce karşılaştığımda hayretler içinde kalmıştım. Ama  olayın bütününü öğrenince nedenler, nasıllar, niçinler daha bir anlam kazanır oldu. Uzun süre değişik kaynaklardan öğrenmeye çalıştım bu soruların nedenlerini. Bir kısmını bulabildim. Ancak hala ulaşamadığım ve kendimce yanıtlarını bulamadığım bir çok nokta var . Oysa yakın tarihimizde ve oldukça yakınlarımızda seyreden bu olaylar zincirinde çok daha fazla bilgiye ulaşacağımı düşünmeme karşın, hayal kırıklıklarına uğradım. Sadece Osmanlı belgelerinde değil, konuya ilişik olan Yunan, Bulgar, Avusturya belgelerinde dahi gördüğüm bilgi eksikliklerini tamamlamayı bir sonraki bahara bırakarak, ulaşabildiğim kadarı ile tarihi bir olayı anlatmanın ötesinde bir film şeridini seyreder gibi öykü tadında aktarmaya çalıştım. O yıllarda bu soygun ve ardında gelişen olayların üzeri öylesine örtülmeye çalışılmış ki hayret ettim. Hatta  Paris’ de yayınlanan Le Petit Journal adlı dergi kapak resmi olarak bu tren soygununu yazdığı için Osmanlı İmparatorluğuna girmesi ve satılması bile yasaklanmıştır. Hele öykünün sonucunda ortaya çıkan bir yasak ilişkinin, bir aile sorunu haline getirilişinin traji komik tarafını aradan 138 yıl geçtikten sonra okuduğunuzda, düşündürdükleri sanırım sizleri de etkileyecektir.

Olayı yazmadan önce bu soygunda adı geçenleri kısaca tanısak sanırım çok daha iyi olacak. 

Orient Express: Nice filmlere, nice romanlara konu olan 1880 lerin sonlarına doğru Paris-İstanbul arsında zamanın en zenginlerinin en lüks denilen seyahatleri yaptıkları efsane tren. 

Anastaş Kaptan; Makedonya doğumlu Rum asıllı 50 yaşları civarında olduğu belirtilen bu soygunu yapan çetenin reisinin önceleri de çeşitli soygun ve yasa dışı işlerden dolayı hüküm giymiş eski bir suçlu olduğu biliniyor.                                                                                                  

Macarakiler: Avusturya’ nın Kırklareli fahri konsolosu olarak bilinen zamanın oldukça zengin bir ailesi. Kırklareli ve civarında hanları ve çiftlikleri bulunduğu belirtilen ancak hakkında ayrıntılı bilgi edinemediğimiz, biraz karanlık bir tarihi şahsiyet. Muhittin Özenbaş’ ın Kırklareli Belediye Başkanı olduğu yıllarda, istimlak edilen, şimdiki Şevket Dingiloğlu Parkının yerinde Büyük Menzil Hanının sahibi. Çete reisi Anastaş ile yakın ilişkisi olduğu belirtiliyor. Kırklareli tarihinde özellikle 1870-1920 tarihleri arasında sıkça anılıyor.

Mösyö Oscar Graeger ve hanım arkadaşı, Berlin’ in en zengin şarap imalatçısı ve tüccarıdır. Eşim diye tanıttığı çok genç ve güzel bir hanım ile birlikte İstanbul’ un gizemli atmosferini yaşamaya gelmişler, Orient Ekspress ile ülkelerine dönmektedirler.

Ve Kırklareli…Sevgili kentimizin böylesi bir soygunla tarihte anılması beni bir hayli üzmüştür. Sanırın sizleri de üzecektir. Ancak ben bu sevimsiz olayı biraz daha yumuşatıp, üçüncü sayfa gazete haberi gibi  sizlere anlatmaya çalışacağım.Sanırım son satırlarında da ‘’Oh iyi olmuş’’ bile diyeceğinizi düşünüyorum.

Olay, 31 Mayıs 1891 yılında saat 20.15 civarında Sirkeci garından kalkıp Paris’e doğru yola çıkan o yılların meşhur efsane treni Orient Express(Şark Ekspresi) de geçiyor. Daha önceden Çatalca istasyonunda görevli olan iki demir yolu görevlisini etkisiz hale getiren çete elemanları, yol bakımını yapan 17 işçiyi de  bağlayıp istasyona hapsediyorlar. Bu arada Çerkezköy ‘ e 14 kilometre yaklaşmışken önceden belirledikleri tenha ve ormanlık bir alanda tren raylarını söküp beklemeye başlıyorlar. Hızla gelen tren sökülmüş olan raylardan çıkıyor .  Büyük bir gürültü ile Lokomotif devrilip iki yük vagonu da yan yatınca,  7 kişiden oluşan silahlı çete tarafından  ateş açılıp bütün yolcular trenden aşağıya indiriliyor. Gerek kazanın verdiği korku gerekse sürekli tüfeklerden açılan ateşin etkisi ile şaşıran yolcuların çantalardaki ve üzerlerindeki kıymetli eşyaları zorla alınıyor. O bağırış ve telaş sırasında lüks vagonlarda yolculuk yapan, önceden belirlenmiş olduğu sanılan 5 kişi yi yanlarına alan çete mensupları karanlıklara karışıp yaya olarak kaçıyorlar. 

Eşkıya çetesinin yanlarına alıp kaçtıkları kişileri merak edenler için hemen ayrıntıları ile yazmak gerekirse; Mösyö Oscar Kotieh, Mösyö Oscar Graeger, Mösyö Albert Maquet, Mösyö Moritz Israel ve Mösyö Francis Kort. ve tercüman olarak kullanmak istedikleri Alman  makinist Freudiger’i (Fraydır’ı) ı sayabiliriz. Bir de adı, sanı olup ama hanım olduğu için pek kayıtlara geçmeyen genç ve güzel bir bayanı kafileye katıyorlar. Mösyö Francis Kort, İstanbul’ daki  İngiliz Konsolosluğunda aşçılık yaptığını söyleyip, zengin olmadığını anlattığında, pazarlık edip fazla para isteyemeyeceklerini anlayınca elindeki bütün parasını alıp serbest bırakıyorlar. Böylece beş rehine erkeği ve bir hanımı yanlarına almış oluyorlar  

Gecenin bir yarısında, ormanın içinde, parasız pulsuz kalan diğer tren yolcularını kendi dertleri ile baş başa bırakıp biz rehin alınarak kaçırılan yabancı yolcuların maceralarını yakından izleyebilmek için arkalarından gidelim. Şimdi okumanın kolay, ancak o kişiler için bu şartlarda olmanın ne kadar zor olduğunu düşünecek olursak, durumun dehşetini daha iyi anlayabiliriz. 3-4 saat süren bu zorlu ve zorunlu yürüyüşten sonra duran kafilede, yorulup yürüyemeyecek hale gelen  Mösyö Moritz Israel ve Mösyö Oscar Kotieh’ i kaçmalarını yavaşlattıkları nedeniyle reis Anastaş  öldürmek isteyince olayın vahameti ortaya çıkıyor... Alman makinist  Freudiger araya girip engel olmaya çalışıyor ve anlaşabileceklerini söyleyen Moritz Israel’ le uzun süre pazarlık yapıyorlar. Sonucunda istemiş oldukları 200.000 Frank(yaklaşık 8.750 Osmanlı altını) ını verme sözüne ve makinistin de bunu onaylamasından sonra bütün fidyeyi kendisi ödemeyi kabul eden Berlin’ in en zengin keten tüccarı  Moritz Israel ile ona arkadaş olsun diye Oscar Kotieh’ i parayı getirtip teslim etmeleri için serbest bırakıyorlar. Elde kalan üç tutsak ve 7 soyguncudan oluşan  kafile tekrar yola koyulup bütün gece yürüyerek, Sergen yakınlarında Eşkıya Mezarlığı olarak bilinen yerdeki bir mağaraya zor da olsa sabaha karşı ulaşıyorlar. 

Eşkıyaların reisi olan Anastaş’ ın bu zengin yabancıları kaçırması bütün Osmanlı’ da duyulduğu gibi, Avrupa’ ya da çok hızlı yayılıyor. II Abdülhamid’ e yabancı ülkeler tarafından büyük baskılar yapılarak, sorunun kan dökülmeden çözümlenmesi isteniyor. Bunun üzerine padişah bütün  jandarmayı ve polisi geri çekip aramaları durduruyor.  Moritz Israel’ in  söz verdiği 200.000 Frankın  gelmesi beklenmeye başlanıyor.

İşte tam da bu zamanda Kırklareli’ nin en zengin ve tanınmış kişilerinden olan Macaraki sahneye çıkıyor. Anastaş,  güvendiği tek kişi olduğunu söylediği için, gelen bu büyük para ile tutsakların değiş tokuşunu ancak Macaraki gözetiminde yapılabileceği anlaşılıyor. Bunun üzerine, Osmanlı Bankası’ nın Edirne şubesine gelen 200.000 Frank  karşılığında 8.750 Osmanlı Altını özel korumalı kurye ile Kırklareli’ ye getirilip, Macaraki’ nin evinde oğluna teslim edilmiştir. Özel olarak kendisinin sayıp teslim aldığı paranın tamam olduğunu Anastaş’ a bildirmesi ile değiş tokuşun yapılacağı yer  belirlenmiştir. Alman makinist Üsküp üzerinden Kırklareli’ ye gelmiştir. Almanya’ nın İstanbul Büyükelçiliğinden bu paranın eşkıyalara teslim edilip, tutsakları salimen değiştirmesi için görevlendirilen Eckhardt adında özel bir kişi de Kırklareli’ ye ulaşmıştır. 

Eckhardt, operasyonun sonuna kadar sorunsuz çözüm için büyük gayret göstermiş. Paranın bir kaç gün Kırklareli’ de bekletilip, Edirne valiliğinden görevlendirilen özel  koruma, ile birlikte değişimin yeri ve şekli kararlaştırılmış, altınlar 8 ayrı torbaya konuşmuştur. Bu arada günler heyacanlı bir bekleyişle geçmiş, 7 Hazirana gelinmiştir. Nihayet ortalık yatışmış, taraflar anlaşmışlar sıra teslimata gelmiştir. Anastaş’ ın isteği doğrultusunda güvendiğini söylediği tek kişi olan Macaraki’ nin en yetkin ve güvenilir üç sivil adamı ile birlikte gitmesi kararlaştırılmıştır. Yine Anastaş ın isteği üzerine silahsız olarak gelen bu üç koruma ve Alman makinist Freudiger, beyaz atlara binip, başlarına da beyaz örtüler takarak sabahın çok erken saatlerinde yola koyulmuşlardır. Üsküp üzerinden Kurudere ve Yenice yolunu takip edip Sergen ile Midye(Kıyıköy) arasında bulunan orman içinde Eşkıya Mezarlığı yakınındaki Sultan Mağarasında onları bekleyen Mösyö Albert Maquet, Mösyö Oscar Graeger ve genç bayanla, onları beklemekte olan Anastaş’ la diğer çete elemanlarına ulaşmışlardır.

Freudiger tarafından Anastaş’ a teslim edilen torbalardan iki üç tanesini açıp sayan eşkıya reisi, tamam olduklarına ikna olunca adamlarına altınları dağıtmış, tutsaklarla helalleşip en büyük payı da kendisine ayırarak, yardımcısıyla birlikte deniz tarafına doğru giderek izini kaybetmiştir. Diğer eşkıyalar da dağıldıktan sonra , 8 gün süren bu zorlu bekleyiş de bitmiş, hep birlikte Kırklareli’ ye gelerek Edirne’ ye geçmişler ve yine Orient Express’ e binip Berlin’ e gitmişlerdir. Telgraflarla rehinelerin kurtarıldığı her tarafa bildirilmiştir. Durdurulan eşkıya arama çalışmaları yeniden genişletilerek başlamış, kaçan eşkıyalardan bir kısmı paralarıyla birlikte yakalanarak, hapse atılmıştır. Ancak, Anastaş’ tan yıllar geçse de aradan, hiç bir haber alınamamıştır.

Bir rehin alma olayı bu şekilde neticelenmiş derken, nokta değil virgül koyuyoruz ve olayın bambaşka bir penceresini açıyoruz. Berlin’ de çok zengin bir şarap tüccarı olan Mösyö Oscar Graeger ve yanında ki ismi açıklanmayan genç ve güzel hanım sahneye çıkıyor bundan sonra. Gazetelerde olayı okuyan Berlin’ de Graeger’ leri tanıyanlar da telaşa kapılıp  Mösyö Grager’ i ve eşini sormaya başlayınca, asıl Bayan Grager’ in evde olup, İstanbul’ a hiç gelmediğini öğreniyorlar. Ancak onlardan önce eşinin metresiyle İstanbul’ a gittiğini öğrenen bayan Grager soluğu mahkemede alıyor ve boşanma davasını hemen açıyor. Ve daha Almanya’ ya dönmeden, Mösyö Oscar Graeger’ den ayrılıyor. Şark Ekspresi ile doğunun efsane güzelliklerini keşfetmek için birlikte İstanbul kaçamağı yapmaya gelen  çiftin ise seyahat hayalleri kötü bir şekilde sona eriyor. Böylece bir tren soygunu macerası, bir Alman’ ın 200.000 frankının gitmesi, diğer bir Alman’ ın ise ailesinin yıkılıp, sevgilisini kaybetmesinin yanı sıra , bütün bu kötülüklere neden olan eşkıya Anastaşın’ da aldığı paralarla birlikte yok olması gerçeği ile sonuçlanmış oluyor. Artık hangisine üzülüp, hangisine sevinilir bilemiyorum. Ancak, doğruluktan ayrılmanın insanın başına neler getirebileceğini bir kez daha görüyoruz. Bizlerde, kentimizin istemeyerek de olsa, Macarakiler nedeni ile pekte bilinmeyen böylesi üzücü bir olaya karıştığı, gerçek bir tarihi para ve insan öyküsünü okumuş oluyorsunuz işte. Beğenmiş olmanızı diliyorum.


KAYNAKÇA:

Osmanlı Devleti’nde İlk Tren Sabotajı: Sinekli Hadisesi ve Anastaş Çetesi. Selahattin Satılmış. Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi Cilt:6 / Sayı:1 Satılmış / ss 252-283 Mart 2019

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/681809

https://tarihdergi.com/orient-expresse-saldiri-soydular-rehin-aldilar-ve-kactilar/

https://www.youtube.com/watch?v=WfhUFDvQeOY

Popüler Yayınlar