Kırklareli Halkevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kırklareli Halkevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2020 Pazartesi

KIRKLARELİ HALKEVİ: KURULUŞU VE KAPANIŞ NEDENLERİ(5)

Akın Güre

Halkevleri için başladığım yazı dizisinin bu gün son bölümüne geldim. Umarım bu yazdıklarımı okuduktan sonra  Dingiloğlu Parkı'nın bir köşesinde tarihin hesaplaşmlaları içinde bir kenarda sessizce duran Kırklareli Halkevi Binasının önünden bir kere daha geçersiniz. 
Binaya tırmanan merdivenlerin basamaklarını adımlarken içeriden duyulan müziği, oval geniş salondaki   etkinlikten sonra dağılan konukların seslerini hayalinizden geçirirsiniz.
50'li yıllara yaklaşırken ise sınırlarımıza dayanan ikinci dünya savaşının gürültüsü  halkevlerini de etkilemişti. Hayatın savaşın önceliklerine göre ayarlandığı günlerde burada yapılmakta olan faaliyetler de giderek azalmaya başlamıştı. Ama asıl değişim, savaştan sonra olacak, ülkede yapılan genel seçimleri kazanan Demokrat Parti'nin iktidara gelişi ile yaşanacaktır. Artık bundan sonrası hazin bir bitiştir. Bu bitiş, halkevlerinin kuruluş nedenleri ile başlayan yaklaşık 18 yıllık bir sürecin hikayesidir. Siyasi hayatımızın değişmeyen karakterini gösteren sorunların başlangıcıdır aynı zamanda. Gelece kötü bir miras olarak  kalan, günümüze kadar uzanan tartışmaları besleyen günler Halkevlerinin kapısına gelip dayanmıştır. Halkevlerinin oynadığı rolün siyasi çekişmelerin içinde değersiz gösterilmesi, tarihi öneminin hafife alınması, hatta inkar edilmesi, bir karalama aracı olarak istismar edilmesi gibi nedenler bu kurumsal mirasın sonunu getirecektir. 
Şimdi biraz bu konulara değinmenin sırası. 
7 Ocak 1946 yılı bu açıdan önemli bir milat. Tek Partili rejimden çok partili sisteme geçişin üçüncü denemesi Demokrat Partinin kuruluşu ile başlamıştır. Bundan sonra Halkevlerindeki canlılık azalarak devam eder. Çok partili rekabetin başlamasıyla CHP'nin fazla mali kaynak aktarmaması yanında daha önce bu partideki bazı bilim adamlarının  DP saflarına geçmeleri veya DP'yi  iktidara yakın görerek düşüncelerinden uzaklaşmaları   halkevlerine duyulan ilgiyi azaltır.

Türkiye çok partili sisteme geçişin daha başlarında CHP içinde Halkevlerinin gelecekteki yapısı konusunda bazı hazırlıklar başlamıştı. Hatırlayacaksınız, daha önce söylemiştim, Halkevlerinin kuruluşu için ayrı bir yasal zemin düşünülmemişti. Bu kurumlar parti kararlarına göre teşekkül etmişlerdi ve kendilerine ait maddi varlıklara sahip değillerdi. Çok partili hayatın başlamasıyla bu konu şiddetli eleştirilerin konusu olacak, daha doğrusu DP sözcüleri bu noktadan Halkevlerini yıpratmaya çalışacaklardı.
Halkevleri bu açıdan 17 Kasım 1947 tarihinde toplanan CHP kurultayında gündeme gelmişti. Kurulan komisyonda yürütülen çalışmalar ile Halkevlerinin bağımsız tüzel kişiliğe kavuşturulması kararlaştırılmıştı. Böylece Halkevleri parti ayrımı gözetmeksizin bütün vatandaşlara kapısı açık yerler haline gelecekti. 
Ancak bütün bu çabalara rağmen iki parti arasında halkevleri tartışması 1950'yılından sonra hızlandı ve kapanmasını sağlayan yasa çıkıncaya kadar da şiddetlenerek arttı. 
14 Mayıs 1950 seçimlerinden hemen sonra TBMM'nde arka arkaya Halkevleri ile ilgili  önergelerler verilmeye başlamıştı. Bunlardan birisi de Türk Ocaklarının kapatılmasıyla CHP 'ye geçen taşınmazların iadesi hakkındaydı. Haziran ayında sunulan yine başka bir önergede ise binalarla ilgiliydi ve önergede bunların bir partinin değil, milletin malı olduğu söyleniyor, Halkevlerinin idaresinin yeni bir tüzüğe bağlanması isteniyordu. CHP tarafından ise bu girişim "müsadereye hazırlık" şeklinde yorumlanıyordu.

7 Aralık 1950 tarihinde Başbakan Menderes'in de katıldığı Anayasa Komisyonundan Halkevlerinin partiler üstü bir kültür kurumu olarak devam etmeleri kararı çıkmasına rağmen gelişmeler bu istikamette değil, iktidar partisince oldu bittiye getirilerek, korkulduğu gibi Halkevlerinin müsaderesini sağlayacak bir netice doğurdu. 8 Ağustos’ta 365 oyun 362’sinin onayı ile kabul edilen 5830 sayılı kanunla sonunda  Halkevleri kapatıldı. Kabul edilen kanun, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın onayından sonra Resmi Gazete’de yayınlandı ve 11 Ağustos 1951’de yürürlüğe girdi. 
Halkevlerinin kapanmasıyla birilerinin ne kazandığını, neyi heba ettiklerini, nereleri ıskaladıklarını anlatmak için çok örnek  sayabiliriz. Bütün bunlar Türk siyasetinin içsel dinamiğindeki kör noktalar olarak isimlendirilebilir. Ama sonuçta ülkenin kaybettikleri çok anlamlıdır. Aynı yıllarda faaliyete geçirilen Köy  Enstitülerinin de benzer bir akıbete uğramaları bu dönemde yaşanan tahribatın bir başka örneğidir. 
Ne yazık ki önce  işlevsiz bırakılan sonra tamamen kapatılan halkevlerinin arkasından yok olan sadece muhteşem binaları olmamıştır. Bu binaların kütüphanelerinde okunmak üzere sergilenen binlerce kitabın sonu ne yazık ki kağıt fabrikasının kazanlarına atılmak olmuştur. Kırklareli Halkevine ait binlerce kitap bu veya benzeri şekilde yok edilmiş, Atatürk'ün Kırklareli gezisine ait belgeler dahi kaybolmuştur. Yine halk evinin müzik kollarına ait aletler de okullara dağıtılmıştır. 
Kısacası Halkevleri gerçeği kurulduğu koşulların içinden süzülerek gelen aydınlıkçı, yenilikçi bir kültürel dönüşümün hikayesidir. Bu hikayenin bitiş nedenleri ise hala güncel sıcaklığı ile zihnimizi meşgul etmeye devam etmektedir.

Not: Bu yazı dizisinde içine girdikçe  merakımı arttıran  konular  nedeniyle  pek çok makale okudum, bulabildiğim kitapları inceledim. Sizler için  doğru bir analiz yapmaya, hikayenin özünü doğru vermeye çalıştım. Hata yapmamaya özen gösterdim. Umarım hoşunuza gitmiş,  ilginizi çekmiştir. Yararlandığım kaynakları belirtmek için  bu yazının altına koymam gereken referansları  sayfayı açan kişide bırakacağı etkiyi düşünerek başka bir gönderide paylaştım. İsteyen ve merak edenler oraya bakabilirler. Bu yazı ile planladığım üçlemenin ikincisini de gerçekleştirmiş oldum. Biliyorsunuz bundan önce Alpullu Şeker ile başlamıştım. Halkevleri bu dizinin ikincisi oldu. Şimdi bir diğer konu gelecek: Kepirtepe Köy Enstitüsü. Böylece Cumhuriyet tarihinin  temel ayaklarını yerel tarih olgularından yola çıkıp sizlere anlatmış olacağım. Burada şunu da itiraf etmeliyim. Bahsettiğim konular bir   kitap hacmini dolduracak kadar kapsamlı aslında. Böyle işlere  soyunup  keyfini çıkarmanın yanında kendimi bir  öğrenci gibi hissetmem de   çok özel ve zevkli bir tarafı. Bu arada yazıda paylaştığım rahmetli Adnan Menderes'in   fotoğrafı okuduğum bir  kaynaktan alınma. Kendisi Aydın Halkevi ilk üyelerinden. Fotoğraflardan İlki İstanbul Kadıköy Halkevi binası, diğeri Ankara'daki kapatıldıktan sonra Halkevlerine devredilen meşhur Türk Ocağı binası.
Yararlanılan Kaynaklar:
"Kırklareli Halkevi:Kuruluşu ve Kapanış Nedenleri" için kullandığım kaynakları aşağıda paylaşıyorum. Konu hakkında elbette yazılmış başka yayınlar da var ve sayıları görebildiğim kadarıyla epey fazla. Bunları yazmamdaki  bir diğer gaye ise meraklı okuyucuların araştırmalarına, okumalarını yardımcı olabilmektir. Bu kaynaklardan kamunun kullanımına açık olanlarını ayrıca grup dosyalarına da koyacağım.

- Hikmet Çolak. 1930 Belediye Seçimleri, Ankara Üniversitesi, 2007.
- Özgür Gürses. Atatürk'ün Halkçılık Politikasında Halkevlerinin Yeri ve Önemi(1932-1938),Hitit Üniversitesi, Çorum 2018.
- Eminalp Malkoç. Bir Aydınlanma Projesi Halkevlerinin Tasfiye Süreci, Türkoloji Kültürü Cilt 3, N:6.
- Evren Altınkaş. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydınlar:Kurucu İdeolojinin Seçkinleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 7 Sayı 14, 2011.
- Yavuz Özdemir, Elif Aktaş. Halkevleri(1932’den 1951’e) A. Ü. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum 2011.
- Erdem Çanak. Kırklareli Halkevleri Faaliyetleri(1932-1951) Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl 6, Sayı 85, 2018.
-  Erdem Çanak. Halkevlerinin Dergicilik Faaliyetlerinde Bir Örnek: Kırklareli Halkevi Dergisi Batı Yolu. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 11, Sayı 81 2018.
- Orhan Özacun. Halkevlerinin Dramı. Kebikeç, Sayı 3,1996.
- Ömer Obuz. Halkevlerinin Kapatılmasının Türk Basınına Yansımaları, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 8, Sayı 41, 2015.
- Zeki Arıkan. Halkevlerinin Kuruluşu ve Tarihsel İşlevi.
- Levent Köker. Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Yayınlar, İstanbul 2007.
- Gökhan Durak. Trakya Bölgesi Halkevi Faaliyetleri, İzmir 2006.
- Fatih Tuğluoğlu. Türkiye'de Halkçılık İdeolojisi ve Halkevleri, Ankara Üniversitesi.
- Ali Rıza Dursunkaya. Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kültür ve Eski Eserleri Yönünden Tetkik, Cilt 2 Kırklareli 1947.
- Müslime Güneş. Adnan Menderes ve Halkevleri, Çağdaş Türkiye Tarih Araştırmaları Dergisi, XII/25, 2012-Güz.
- Füsun Üstel. İmparatorluktan Ulus Devlete Türk Milliyetçiliği:Türk Ocakları(1912-1931),İletişim Yayınları, İstanbul 2004.
- Ali Arslan. Atatürk'ün Kırklareli'ne Geliş Nedenleri, Lüleburgaz Görünüm Gazetesi. 21 Aralık 2017.
- Nazif Karaçam. Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, Özyılmaz Matbaası, Kırklareli 1995.

KIRKLARELİ HALKEVİ : KURULUŞU VE KAPANIŞ NEDENLERİ(4)

Akın Güre

Halkevlerinin kuruluşunu hazırlayan koşulların anlatılması, tarihsel bir dönüşümün yol haritasındaki zorlukların, engellerin aşılması için gösterilen çabaların bilinmesi  adına önemlidir.  Gazi Mustafa Kemal 21 Aralık 1930 günü Ziya Gökalp ilkokulunu ziyaret ettikten sonra ayrıldığı Kırklareli 'nden  arabayla Edirne' ye geçer, fakat buradaki gezisi uzun sürmeyecektir. 22 Aralık' da duyulan acı haber herkesi dehşete düşürecek bir vahamettedir. Manisa Menemen'de Teğmen Kubilay'ın silahlanmış  gericiler tarafından katledilmesi üzerine Edirne gezisi yarıda kalır ve trenle İstanbul'a dönülür. Gazi'nin Trakya gezisine çıkarken gündemde olan Belediye seçimleri sonuçlarıyla ilgili sorunlara bir yenisi eklenmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırka denemesinin tetiklediği olaylar, ülkede çok partili siyasi hayata geçme arzularını uzunca bir süre daha erteleyecektir. Bu gün siyasi yapımızda hala yaşanan sıkıntıların bir bölümü, bu süreçteki başarısızlıkların, yapısal engellerin, siyasi ve kültürel olgunlaşmadaki gecikmelerin eseridir denebilir. Bunun nedenlerinin analizi elbette yapılmalıdır. Amaç ülkemizin her yönden  modern, çağdaş bir yapıya kavuşması, akılcı, insan odaklı, toplumsal değerlere sorumluluk ve saygı ölçülerinde bağlı, olgun bir düzeye çıkartılması ise, Cumhuriyetin kurucu yıllarının hayal ve beklentilerini, sarf edilen gayretleri anlamak ve doğru yorumlamak durumundayız. 

Şimdiye kadar  halkevlerinin kuruluşuna giden tarihsel bağlamı anlatmaya çalıştım. Bu gün ise Halkevi düşüncesinin hedeflerini özetlemek istiyorum sizlere. 
Yazacaklarım, bu bölümden sonra anlatacağım kapanış hikayesi ile bitecek. Neden, nasıl bittiğini anlatırken belki de ne yapılmalıydı, nasıl olmalıydı gibi soruların da cevabını birlikte düşüneceğiz. 
                                  ***
Daha önce de belirtmiştim, Mustafa Kemal Atatürk Kırklareli'ne gelişinde deneyimlediği gibi, Türk Ocaklarının artık istenildiği gibi hizmet edemeyeceği konusunda  kesinleşmiş bir kanaate sahipti. 21 Aralık günü Yayla'ya çıkan yokuştaki Türk Ocağı binasında etrafındaki onu merakla dinleyen kalabalığa hitap ederken  adeta bir öğretmen gibiydi. Sorduğu sorularla görüşlerini almak istediği şahısları bir sınavdan geçirircesine tartıyor, hedefinin daha iyi anlaşılmasına çalışıyordu. Kafasındaki model farklıydı: toplumsal geleceğimiz  için milliyetçilik kadar önemli bir mesele olan kültürel değişimi sağlayacak çalışma biçimi ve örgütlenme tarzının inşa edilmesi. Bunu sağlayacak yeni bir bakışa ihtiyaç vardı. Ulusal egemenliğin güçlendirilmesi için halka yenilikçi, çağdaş bir yaşam kültürü kazandırılmalıydı. Kurulacak halkevleri bu  hedeflere yönelik bir modernleşme projesiydi. Bunun için halkın eski itikat ve değerlerini değiştirmeye yönelik bir kadro hareketi başlatılmalıydı. Türk Ocakları bunu bir yere kadar sağlayabilirdi, ama o güne kadar yaşanan tecrübeler Gazi'ye başka bir yol daha olması gerektiğini öğretmişti. 

Atatürk bir konuşmasında  halkevlerinin kuruluşunda benimsedikleri amacı şöyle anlatır:  
“Gençlik istikbalin ışığıdır. Gençlik mütemadiyen gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşamalıdır. Millet, şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kitlesi şeklinde teşkilatlandırılmalıdır. En kuvvetli ders vasıtalarına, en yetişkin muallim ordularına malik olmak kâfi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kitle haline getirmek için ayrıca bir halk mesaisinin tanzimini ihmal etmeyeceğiz. Silah kuvvetinden her türlü cebir ve meslek kuvvetinden daha müessir olan fikir kuvvetidir. Milletimizi bu sahada yetiştireceğiz. Bunu halkevleri yapacaktır.”

Atatürk'ün kuruluş tüzüğüne de giren,  Halkevlerinin açılmasında beklenen hedefleri şunlardır:

"Devrimlerin niteliğinin ve amaçlarının bilinçli algılanıp benimsenmesini değer yargılarının buna uyumlu gelişme sürecine girmesi, yeni değer yargılarının oluşması, doğu kültüründen batı kültürüne geçişte kültür, sanat, spor ve yazının etkinlerine katkıda bulunarak halka gönüllü hizmet sunulması”.

Halkevleri açılması için hazırlıklar yapılırken dünyada da buna benzer faaliyetler incelenmiş, bunlardan yararlanmak üzere konusunda uzman kişilere görevler verilmiş, seyahatlerin sonuçlarına dair sunumlar yapılmıştır. 

Bu yıllarda Almanya'da Yurttaş evi ve Hemşeri evi biçiminde yapılanmalar vardı. Her türlü toplantı ve çalışmaların yapıldığı  bu merkezlerin yanı sıra, köylerde bunlara benzer  toplum evleri faaliyet göstermekteydi. İtalya’da ise, 5 yaşından itibaren ailelerinden alınan kız ve erkek çocukları “Balilla”  ve “Piccole” teşkilatları içerisinde eğitilirdi. Kadınlara ise ayrıca biçki dikiş ve hastabakıcılık eğitimleri veriliyordu. 
Ancak Cumhuriyet yönetimine bu örnekler değil, İsviçre'de ki uygulamalar etkili olmuştur. Selim Sırrı İsveç’e, Vildan Aşır ise  Orta Avrupa ülkelerine gönderilir, oradaki kurumlar hakkında araştırmalar yapmaları istenir. 

Sonuç olarak Halkevleri, Ulus  bilinci içinde yaşayarak Cumhuriyetin ortak idealleri etrafında birlikte hareket eden;  "kültür, ülkü, amaç ve düşünce birliği gösteren bir toplum" olmayı sağlamak için kurulurlar. Halkevleri, köy ve kent halkı arasındaki kenetlenme  ile  toplumsal ilişkileri düzenleyecek, geliştirecek, aralarındaki kaynaşmayı sağlayacaktır. 

Halkevlerinin, 10–18 Mayıs 1931 tarihleri arasında yapılan Cumhuriyet Halk Partisi’nin 3. büyük kongresinde kurulması kararlaştırılmış, gerekli altyapının tamamlanması ile  ancak   19 Şubat 1932 tarihinde fiilen faaliyete çeçmiştir.
 Halkevleri, Cumhuriyet Halk Partisi Kâtibi Umumiliği’nin parti örgütlerine gönderdiği  parti genel yönetim kurulunca hazırlanan ve genel başkanlıkça onaylanan bir talimatname ile kurulmuştur. Başka bir yasal dayanağı olmayan halkevleri  kapanacağı  1951 yılına kadar da  hep talimatnamelerle yönetilmişlerdir. Yasal kimliğin bu haliyle kalması ilginçtir. Halkevleri yasalarda tarifi yapılan bir kimliğe sahip olamadıkları için doğrudan  bağış ve aidat toplayamamışlardır. Bütün yardımlar CHP
kanalıyla gerçekleşmiş ve taşınmaz mallar CHP adına tapuya kaydedilmiştir. Yasal kimliğe sahip olma konusundaki eksikliklikler 1950 seçimleri sonrası alevlenen  halkevleri karşıtı hareketlerince  olumsuz yönde kullanılacaktır. 
Böylece Halkevleri için anlatacaklarımın sonuna yaklaştık. Bundan sonraki son bölümde hepinizin tahmin eceği kapanış nedenleri ile ilgili son bilgileri aktaracağım. 


KIRKLARELİ HALKEVİ: KURULUŞU VE KAPANIŞ NEDENLERİ(3)

Akın Güre

Gazi Mustafa Kemal 19 Aralık 1930 akşamı soğuk bir kış günü Sirkeci'den ayrılarak planlandığından daha kısa sürecek Trakya gezisine çıkar. Gece yol boyunca geçtiği kasaba ve köylerde yağmur altında bekleyen halk  Gazi paşalarını görme heyecanı ile yolllara dökülmüşlerdir. Gazinin geçtiği her yerde sevinç gösterileri ile coşkulu bir kalabalık vardır. Tren sabaha karşı Alpullu'ya ulaşır. İlginçtir, tren ondan önce geçtiği yer olan Lüleburgaz istasyonunda  durmamıştır. Mustafa Kemal Fabrikayı gezdikten sonra öğle saatlerinde Kırklareli'ye gitmek üzere yola koyulur ve saat 15 civarında şehrimize gelir. Büyük bir kalabalık istasyonu doldurmuştur. Kalabalık yine ötekiler gibi oldukça coşkuludur. Gazi önce Valiliği, askeri Komutanlığı ve  Belediye'yi ziyaret eder, daha sonra CHP İl binasına gelir. Burada konumuzla ilgili  hususa yoğunlaşmak üzere bu ziyaretin detaylarına girmiyorum. Demek istediğim şu ki Gazi Trakya gezisini Kırklareli Vilayeti ile başlatırken aklından geçen soruların cevabını merak etmektedir. Geziye çıkmasında en önemli neden, geziden çok kısa süre önce kurucu Fethi Beyin "Çok iyi niyetlerle ve Cumhuriyetimizin gelişmesine katkı sunması amacıyla kurduğmuz partimizin yönetimi bizim irademizin dışına taşırılmıştır. SCF’nın Cumhuriyetimize yararı değil, zararı dokunacağına inandığımdan, partiyi feshetmek  mecburiyetindeyim" diyerek kapattığı Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın  göstermiş olduğu başarının nedenlerini öğrenmek istemesidir.
CHP İl yöneticileriyle yaptığı toplantıda bunu tartışmadan önce belli ki önüne  önceden gelen raporları okumuştur. Sorduğu sorulardan hoşnut kalmadığı aşikardır.  O gün, köylerden ve  kasabalarda gelen parti temsilcileriyle hararetli tartışmalar yapılır. Gazi  üzülmekte haklıdır. CHP' lilerin yeteri kadar çalışmamadığını öğrendiği belediye seçimlerinde Lüleburgaz, Vize, Pınarhisar, Üsküp gibi yerlerde kaybedilmesi canını sıkmıştır. Beraberindeki heyette bulunan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya aynı gün Başbakan İsmet (İnönü) Beye çektiği telgrafta, Gazi'nin yaptığı temasları bildirir. Serbest Fırkanın nasıl kurulduğunu, seçimlerde nasıl çalıştıklarını anlatırken  kullandığı usulleri Gazi şiddetle tenkit etmiştir. Bu konuda belli ki CHP 'ye de mesaj vermektedir. Şükrü Kaya, telgrafında, Gazi' nin Halk Fırkasının sorumluluklarını hatırlattığını  ve cumhuriyetin kollanması, laikliğin korunması için partinin tuttuğu yolda durmaksızın yürüyeceğini söylediğini yazar. 
Gazi Mustafa Kemal Kırklareli'ne gelmeden önce İstanbul'da Türk Ocakları' na bir ziyaret yapar. Buraya geldiğinin ikinci günü gittiği yer yine Türk Ocakları binası olacaktır. Belli ki kendisi gelinen noktada bu kuruluşun da tutunduğu tavırlarlardan hoşnut değildir. Türk Ocakları uygulamaya sokulan devrim niteliğindeki yeniliklerin sahiplenilmesi, kök salması yönünde önemli destekler sağlamış  sayılsa da Gazi Mustafa Kemal'in kafasında bundan sonra gidilecek yolda güven verecek başka bir teşkilatlanmanın esaslarını oluşturma arzusu vardır. 
Nitekim daha 1927 yılında Türk Ocaklarının programlarında yapılan düzenlemeler ile  milliyetçilik anlayışlarındaki aşırıklar giderilmeye çalışılmış, teşkilat giderek CHP 'nin bir gençlik kolu gibi çalışmaya başlamıştır. 
Ancak Başkan Hamdullah Suphi' nin konuşmaları rahatsızlığı arttıracak boyutlardadır. Kendisi o yıllarda Avrupa’da yükselen faşizmin tesiri altındadır. Yapığı konuşmalarda İtalyan faşist partisinin milliyetperver tarzını örnek almaktadır. Bu da yetmez, Ocakların bazı bölgelerde Serbest Cumhuriyet Fırkası’yla işbirliği yapması kafaları karıştırır, kuşkuları çoğaltır. Hatta Kırklareli'nde Boşnak ve Pomak kesimlere karşı gösterilen şovenist duruşlar ülke siyaseti ile bağdaşmadığı gibi o sıralar aramızın iyi olduğu Sovyetler Birliği ile ilkişkiler açısından da rahatsızlık vericidir. 
Bütün bunlara bakınca devletin, halkçılık ve milliyetçilik ülkülerinin birlikte ele alındığı ve tek merkezden yönetildiği yeni bir teşkilatlanmaya gidilmesi kaçınılmazdır. 
Gazi Mustafa Kemal'in önderlik edeceği adımlar bu hazırlıkların yoğunlaştırılması yönünde olacaktır bundan sonra. Halkevlerinin kuruluş kararı böyle bir sürecin başlamasının eseridir.


Açıklamalar: Fotoğraf Kırklareli Halkevi önünde oturanlar. Sağ baştan ikincisi dedem Şevki Güre. İkinci fotoğraf daha önce Kırklareli Kent Konseyince paylaşılan, fakat  tarihçi Ali Arslan beyin arşivinden alınan bir fotoğraf. Yazımdaki Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın Başbakan İsmet beye çektiği telgraf.

KIRKLARELİ HALKEVİ: KURULUŞU VE KAPANIŞ NEDENLERİ(2)

Akın Güre

1929 yılı dünyada büyük bir ekonomik krizin yaşandığı bir dönemdir. Kapitalist sistemin geçirdiği bu ağır bunalımın sonuçları bütün ülkelerde hissedilir. Büyük bunalım  50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. 
Ekonomideki bu dibe vuruş Avrupa’da faşist partilerin güçlenme sürecini tetikler. Dünya giderek yeni bir savaşın eşiğine doğru sürüklenecektir. Lozan Antlaşmasını yaparak bağımsızlık savaşını taçlandıran Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'dan miras kalan Düyun-u Umumiye borçlarını ödemeyi üstlenmiştir ve ilk taksit 1929 yılında başlamıştır. O yıllarda  ülkede henüz sanayi girişimleri hızlanmamıştır. 1923'den sonra kurulan tekstil ve şeker fabrikaları dışında devletçi  uygulamalar  yetersizdir. Bunalım Türkiye ekonomisine ağır bir darbe indirir. Özellikle tarım kesimi dünya tarım fiyatlarının gerilemesi nedeniyle fakirleşir. Öte yandan devlet ödemeler dengesi sıkıntısı çekmekte, Lozan Antlaşması nedeniyle de yeni vergileri devreye sokmakta zorlanmaktadır. Halkın artan  yoksulluğu şikayet ve huzursuzlukları da peşinden getirmekte, tek parti yönetimine yönelik eleştiriler çoğalmaktadır. Yaşanılan bu dönem siyasi bir atılım için ülkede başlayan radikal değişimlerin başarılmasını güçleştirecek riskleri de barındırmaktadır. Nitekim İsmet İnönü başkanlığındaki Hükümete yönelik suçlamalar  yaşanan ekonomik  başarısızlıklar nedeniyle sertleşme eğiliminde ise de bunun toplumsal yansımaları ideolojik ve kültürel yönleriyle endişeler doğrucak bir kopma anlamına gelmektedir. 
Gazi Mustafa Kemal başlarda yeni bir muhalefet partinin kurulması için talimat sayılacak tarzda bir müdahalede bulunmuş ve Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluşu için arkadaşı Fethi (Okyar) beyi görevlendirmiştir.
Fethi bey Gazi'ye yazdığı 9 Ağustos 1930 tarihli mektubunda özetle, iç huzursuzlukla ilgili sıkıntının ekonomik ve mali durumdaki bunalımdan kaynaklandığını, bu durumun ise beş yıldan beri izlenen ekonomik ve mali politikadan ileri geldiğini savunmaktır. Hükümet'in gereksiz harcamalar yaptığını, halktan dayanamayacağı dayanılması güç ağır vergiler aldığını, yerli üreticileri kollamadığını söyler. Bütün bu nedenlerle köylünün ve halkın  çabalarına rağmen meydana çıkan sonucun hoşnutluk verici olmadığını savunur. Cumhuriyet idaresinin devamlı olabilmesi için millet işlerinde tartışma özgürlüğünün gerektiğini hatırlatır ve bütün bunlardan ötürü laik olan ve fakat Cumhuriyet Halk Partisi'nin mali ve iktisadi, iç ve dış politikasının bir çok noktalarına karşı çıkacak ayrı bir parti ile siyasi mücadele sahnesine atılmak isteğini vurgular. 
Gazi Mustafa Kemal'in ülkedeki huzursuzluğun demokratik yollardan giderilmesine yönelik bir çare olarak çok partili bir rejime geçişi teşvik etmesi ülkenin o yıllarda yaşamış olduğu çok yönlü krizin yönetimi açısından ibret alınacak bir yaklaşım olsa gerek. 

Ancak beklentinin bu almasına karşılık yapılan denemenin sonuçları istenildiği gibi olmayacaktır ne yazık ki. 

Serbest Cumhuriyet Fırkası siyasi hayata katıldıktan kısa bir süre sonra, katıldığı belediye başkanları seçimlerinde umulunanın üzerinde bir başarı kazanmasına rağmen kapanmak zorunda kalır.

Bunun nedenlerinin anlatılması burada konunun bütün detayları ile irdelenmesini gerektirdiği için sizleri yormak istemiyor ve kısaca özetleyerek geçiyorum. Sonuçta Serbest Fırka denemesi Cumhuriyet Halk Partisinin daha iyi çalışması, eksikliklerinin kavranması, mecliste bunu sağlayacak bir denetim ve kontrol  sisteminin işlemesini sağlamak için düşünülse de gelinen noktada yaşananlar bu amacın sağlanmasında yeterli koşulların hazır olmadığı gibi bir kanaati doğurur. 

Belediye seçimlerinde alınan sonuçların şaşırtıcılığı kadar Serbest Fırka'ya karşı gösterilen büyük ilginin yarattığı endişeler cumhuriyet devrimlerinin geleceğine gölge düşürmek gibi değerlendirilir. Gazi Mustafa Kamal'in Anadolu’da devam eden seçim sonrası gezisinde uğradığı Samsun bu açıdan düşündürücü bir örnektir. Kurtuluş Savaşı mücadelesinin başlangıcı olan Samsun'da belediye başkanlığı seçimini Serbest Fırka adayı kazanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Samsun'dan Trakya' ya yönelirken ilk ziyaret edilecek şehir olarak Kırklareli'ni seçer. Çünkü aynı seçimlerde kaybedilen yerlerden birisi de burasıdır ve Gazi bunun nedenlerini yapacağı incelemeler ile öğrenmek ve topluma bazı mesajlar vermek istemektedir. 


KIRKLARELİ HALKEVİ: KURULUŞU VE KAPANIŞ NEDENLERİ(1)

Akın Güre

Kırklareli'nin tarihe gömülü geçmişinde dolaşmak için elimizde çok azı kalan binalardan birisi de bugün sessiz sedasız bir halde artık eski canlılığını yitirmiş bir parkın arkalarında, ağaçların arasında bir uykuya dalmış gibidir. Bu bina ötekilerden biraz farklıdır. Mesela Yayla mahallesinde restorasyonu bittikten sonra bir kent Müzesi havası kazandırılan eski Türk ocağı biinasının tarzında değildir. Ya da biraz ilerisinde hala ihtişamını koruyan, adını bir akıncı kahramanından almış tarihi bir mektep olan Kocahıdır İlkokulu binasına da benzemez. Çünku bu bina erken Cumhuriyet döneminin mimari tarzına, anlayışına uygun olarak yapılmış, modern Türk mimarisine ait bir örnektir. 

Evet, tahmin edeceğiniz gibi Kırklareli, Halkevi binasını anlatmaya, çalışıyorum. 

Kırklareli Kent belleğini yaşatacak zengin mimari dokuya ne yazık ki pek sahip olabilmiş bir kent değildir. Bunun nedenlerini belki başka bir fırsatta konuşabiliriz, ama asıl üzülecek husus sayıları az bu tür binaların da kimliğini, değerini yeni kuşaklara aktarabilmeyi pek beceremediğimizdir. Oysa 1937-1939 yılları arasında inşaatı tamamlanmış, yaklaşık 80 yıllık bir ömrü olan bu bina Cumhuriyet tarihimizin sembolik bir anıtı gibidir. Hatta benim gibilerin çocukluk yıllarının anılarında yaşayan haliyle düşünüldüğünde hala güncel değerinden bir şey yitirmiş sayılmaz. Bir çoğumuzun babalarının, tanıdıklarının bu binaların merdivenlerinde çekilmiş  kutlama törenlerine ait toplu fotoğrafları albümlerde nefes almaya devam ediyordur  belki de. Binanın önündeki geniş merdivenin uzun basamaklarından inilerek girilen Şevket Dingiloğlu parkınında oturanların sesleri şimdi bu derin uykuya dalmış binanın duvarlarında yankılanmaz artık. Her yerde benzer bir sessizlik, bir bekleyiş vardır. Ana caddeden Parkın içine adım atarken sizi karşılayan yalnızlık duygusu da buna eşlik eder. Ama bütün bunlara rağmen Atatürk heykelinin yanından geçip  parkın içine doğru yürüdüğünüzde karşılaştığınız manzara hala kendi diliyle sizlere anlamlı bir şeyler fısıldar. Gelin bu fısıltıyı birlikte dinleyelim. 

                                           ***

Halkevleri neden düşünüldü, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Bu soruların cevaplarını aradığınızda aslında Cumhuriyet Tarihimizin en önemli konularının arasına dalmış olursunuz birden bire. Halkevlerinin kuruluş yılları 1932 yılının başlarıdır. Ondan önce Millet Mektepleri diye adı geçen öncül girişimler de olmuştur. Fakat Halkevleri sayıları 479'u bulan yaygın bir teşkilatlanmanın eseri olarak karşımıza çıkar.  İlk anda Halkevleri açılan ilk 14 il (İstanbul, Bursa, Eskişehir Denizli, İzmir, Çanakkale, Konya, Diyarbakır, Malatya, Samsun, Afyon, Ankara, Aydın, Bolu) arasında Kırklareli hemen yer almasa da aynı yıl içinde 24 Haziran1932 tarihinde burada Halkevi açılır.Bir ilde Halkevi açabilmek için en az üç faaliyet kolunun aktif hale getirilmiş olması gerekiyordu  çünkü. Mesela Kırklareli Halkevi ilk kuruluş yıllarında üç şubede faaliyet gösterebilmiştir. Sadece Spor, Kütüphane ve Müzik kolunun Bando takımı etkin olabilmiş, ilerleyen yıllarda da mevcut olanaklarını sonuna kadar kullanarak büyük gelişmeler kaydedebilmiştir. 

Burada hemen hatırlatmakta fayda var, Halkevleri 1931 yılının şubat ayında kapatılan Türkocakları yerine kurulmuştur. O zamana kadar Halkevlerinin üstleneceği görevleri Türkocakları yapıyordu. Peki neden bundan vazgeçilmiştir? 

Bu sorunun cevabını bulmak için Atatürk'ün 20 Aralık 1930 tarihinde Kırklareli'ne gelişinde yaptığı konuşmalara bakmak gerekir. O zaman da  Gazi Mustafa Kemal'in  Trakya gezisine hangi nedenlerle çıktığını anlatmakta  fayda var. Buradan yola çıkıp halkevlerinin arkasında yatan siyasi, toplumsal olguları ve gelişmeleri dünyada da olup bitenlerin çerçevelediği bir pencereden anlatmaya çalışacağız. 


KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...