Trakya'da Yunan İşgali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Trakya'da Yunan İşgali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2020 Cuma

TARİHE BAKIŞ VE KIRKLARELİ'NİN KURTULUŞU

Akın Güre
Tarih okudukça öğrenmenin sorumluluğu da artıyor.  Tarihin içinde dolaşırken hem yeni bir  düşünce ufku kazanıyorsunuz hem de şimdiye kadar bildiklerinize eleştirel gözle bakmayı öğreniyorsunuz. Tarihsel bilgiyi sorgulayıp anlamaya çalışırken ayrıca şunu da görüyor insan: Tarih bize anlatılan kadarı değil.
Özellikle Osmanlı'nın çöküşünü hazırlayan 19. yüzyıl başlarından itibaren devam  eden yenilgiler, toprak kayıpları, ayaklanmaların tarihi çok can alıcı detayları  barındırıyor. Bunları toplayarak elde ettiğiniz bilgiler sizi kavramsal anlamda yeni bir yere taşıyor.  Balkan Savaşları sırasında gördüğümüz gibi, mütemadiyen bir öncesine bakarak o güne neden, nasıl gelindiğini anlama gereği duyarken bir bakıyorsunuz ki en az 100 yıl geriye gitmeniz gerekiyor. Hatta bazı durumlarda bu bile yetmiyor. Tarih bilgisi size geçmişi sorgulamaya zorlarken her adımda biraz daha derine inmeye  mecbur bırakıyor.  Bu bütünsellik halkalar halinde iç içe geçen süreçlerle günümüze  kadar uzanıyor. Geldiğimiz noktalarda zihninize takılan soruların yanıtlarını daha kolay verebiliyorsunuz artık. Tarihi öğrenmek bu güne bakış açınızı da belirliyor, bu günü bakarken bir yanda da geçmişi nasıl "okumalıyız" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Tarihi öğrenmenin bu yüzden heyecan verici bir özelliği var.
Örneğin, Balkan Savaşlarını okurken  bir devletin neden yıkıldığını, bu yaşanırken toplumda  nasıl travmalar yarattığını, bu gün bile zihinlerimizde etkisi devam eden  hangi izler bıraktığını daha iyi kavrıyorsunuz.  Balkan Savaşının başlama nedenlerini öğrenirken Osmanlı Devletinin yapısal engeller içinde nasıl sıkıştığını da görüyorsunuz. Bu durumu kullanan Avrupa Devletlerinin ve Rusya'nın her fırsatta sizden bir parça daha koparmaya çalışmaları, Balkanlardaki milliyetçi uyanışları teşvik ederek yayılma emellerini açığa çıkartmaları,  parçalanma ve küçülmeye neden oluyor. Bu sorunu aşmaya çalışan reformcu akımların 19. yüzyılın ilk yarısında başlattıkları islahat hareketleri ise batının beklentilerini sağlar görünse de Osmanlı'ya sadece zaman kazandırıyor ama çöküşü durdurmaya yetmiyor. Bu arada  İkinci Meşrutiyet'e giden süreçte  iç siyasetteki çekişmelerin de  hızlandığını, İttihat Terakki yönetiminin Sultan karşısında gücünü arttırarak   ülkeyi yeni maceralara sürüklediğini görüyoruz. Ülkeyi savaşa sokan İttihatçıların kendi sonlarını da hazırlayan yenilgiler ise Çanakkale savunmasındaki askeri kahramanlıklara rağmen  ülkenin Doğudan batıya kadar Avrupa devletleri arasında bölüşülmesi ile sonuçlanıyor. 
Çok hızlı geçip şuraya gelmek istiyorum: Mondros Mütarekesi sonrasında dayatılan yenilgi şartları altında artık geride bir devlet kalmamış gibidir. Çünkü bu enkaza rağmen iktidarını korumaya çalışan hanedanlık hala çözümü kendi bekasında görmek arzusundadır.  Oysa Anadolu'da ve  Tarkya'da başlayan direniş ve hareketlenmeler başka bir kıvılcımın habercisidir:  Yeni bir döneme girilmiştir. Bu güne kadar küçülme ve yenilgilerle  karşı direnen  devlet yerine gücünü milli iradeden alan bir kurtuluş mücadelesi başlamıştır. Hem de Anadolu coğrafyasının tam göbeğinde...Bu konum aynı zamanda tarihsel bir bileşkenin yeniden canlanması demektir. Artık her şey bu merkezden yürütülecek ve ilerleyecektir. Yarının kuruluşu buradan yönetilen kurtuluşun eseri olacaktır. 
Kurtuluş mücadelesinin Trakya ayağına gelirsek oradaki uyanışın başlangıçta bazı zayıflıkları vardır. Edirne'de kurulan Trakya-Paşaeli Cemiyeti daha başlarken adına Heyet-i Osmaniye adını ekleme gereği duyar. İstanbul Hükümetince  planlanan oyalama takitiği fark edilmez.   Beklentileri Wilson prensipleri gereğince topraklarında egemenlik haklarının sağlanması ve korunması ile sınırlıdır. Trakya'nın Türklere ait olduğunu ve bu devamlılığın güvence altına alınması en önemli kaygıdır. Cemiyet üyleri bu düşüncelerle İtilaf devletlerinden destek beklerler, İstanbul'da bulunan temsilcileriyle irtibata geçerler. Kurtuluşun Anadolu ile birlikte düşünülmesi gereken topyekün bir mücadele olduğu gerçeği Yunan işgalinin hızlanmasından sonra anlaşılacaktır.  En son Edirne ve Kırklareli 26 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından hiç bir direnişle karşılaşmadan işgal edilir. Kurtuluş Mücadelesi sırasında Trakya'da başlayan direnişin savaşın kaderini belirleyen Ankara merkezli  eksene oturması  zaman alacaktır. Gazi Mustafa Kemal Nutuk' da bu konuyu çarpıcı bir biçimde  açıklar. Hatta Trakya'da görevli 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar'ı direnişin askeri örgütlenmesini  iyi yönetemediği için bayağı hırpalar. Sonunda Tarkya'daki ulusal mücadele askeri sahada, köy ve kasabalardaki halkın insiyatifi ile oluşan milis kuvvetlerce sürdürülür. Osmanlı ordusu oldukça zayıflamış haldedir ve kırsal kesimde Yunan ordusuyla yürütülen bu çete savaşları oldukça etkili olur. Yunanlılar bu direnişler  nedeniyle Anadolu'ya güçlerini taşımaktan vazgeçerler, dolayısıyla Trakya'daki silahlı direnişler Anadolu'daki mücadeleye önemli katkılarda bulunur. Trakya Paşaeli Cemiyeti Ankara ile birlikte hareket ederek milli mücadelenin batıdaki önemli bir ayağı olur.   Ankara'da toplanan milli meclise Trakya temsilcisi olarak İsmet İnönü, Kazım Karabekir Paşa ile Cafer Tayyar bey seçilmiştir. 
Bunların öğrenmeden Trakya'da Milli Mücadele tarihi anlaşılmaz. İki gün önce 98. yılını kutladığımız Kırklareli Kurtuluş için anlatılacak, konuşulacak çok konu var. Bunlar içinde, mesela Kırklareli'nin Yunan işgalinden kurtuluşundan önce şehirde yaşananları da bilmek lazım. Ali Rıza Dursunkaya Kırklareli Vilayetinin Tarihini anlattığı kitabında 1.Dünya Harbi öncesi henüz sancak merkezi sayılan Kırklareli'nde 5 Şubat 1919 tarihinde atanan adı Yanyalı Vessaf olan mutasarrıftan bahseder. Bu kişi koyu bir İttihatçı düşmanıdır ve şehirdeki Hürriyet ve İtilaf partisinin kontrolü altındadır.  Yayla Meydanındaki Çocuk Yurdunu (Darüleytam) İttihaçı taraftar yetiştiriyor diye kapatır, çocuklar sokağa atılırlar. Henüz işgal başlamasa da Yayla'da Yunan Ordusunun zaferi kutlanır, Rum Mektebinde(Eski Faik Üstün Lisesi) yunan bayrakları ile süslü salondo balolar tetip edilir. Bunlardan birinde Vessaf bey de bulunur. Yine Yayla'da rumlar ellerinde bayrakları ile  bir yürüyüş yaparken bir polisimiz bayraklardan birini ellerinden alıp parçlayınca Rum ileri gelenleri Metropolit ile birlikte Vessaf beyin makamına  şikayete gelirler, mutasarrıf da bu yapılandan dolayı özür diler, "Polis edepsizlik etmiş, derhal vazifesine son verdim" der. Mutasarrıfın işbirlikçi davranışı doğal olarak şehirde büyük tepkilere yol açacaktır. İşgal günlerinde kurulan, savaştan dönen genç yedek subayların oluşturduğu İhitiyat Zabitan Cemiyeti üyeleri mutasarrıfın tutumuna isyan edercesine Sadrazama bir telgraf çekmeye karar verirler. Bu telgrafta şunlar yazılıdır:
"Trakyanın geçirdiği en nazik bir devirde Kırkkiliseye musallat edilen Mutasarrıf Vesaf adlı adamı derhal kaldırmadığınız takdirde silaha sarılarak işi halledeceğimizi arz ederiz"

Telgrafın gönderildiği tarih 10 Kasım 1919'dur. Altında imzası olan iki kişiden biri sizlerin çok iyi bildiği İhtiyat Zabitan Cemiyeti reisi Ali Rıza Dursunkaya'dır. Telgraf Karargah olarak kullanılan Belediye Binasında yazılmış ve  Ali Rıza Bey tarafından  karargah komutanı Şükrü Naili beye de gösterilmiştir.  Gözleri dolu dolu olan Komutan bu hareketi onaylamış ve başarılı olmalarını dilemiştir. Bu olaydan sonra ihtiyat zabitlerinin evleri basılır ve silah araması yapılır. Kimisi de Jandarma tarafından tutuklanır. Mutassarıfın Yayla'da oturduğu evde bomba bulunması üzerine baskılar şiddetlenir. Daha sonra  bu olayın tahkikatı için    Nedim Nazmi Bey adında bir Mülkiye müfettişi gönderilir.  Müfettiş mutasarrıfın nasıl biri olduğunu anlar ve İstanbul hükümetine yazdığı telgrafta Vessafın görevden alınmasını ister. Bir gün sonra mutasarrıf Vessaf gizlice şehirden jandarma himayesinde Alpullu'ya kaçar ve  oradan İstanbul'a giden trene biner. 
Trakya Paşaeli Cemiyeti ile başlayan çalışmaların detayları uzun  uzun anlatılmaya muhtaçtır. Nihayet Kırklareli 2 Ekim 1922 'de Yunan askerlerinden boşaltılarak Fransız kuvvetlerine teslim edilir.  30 Ekimde de Türkler geçici bir yönetim oluştururlar , Hükümet Konağı olarak kullanılan Kocahıdır Okulu binasına Fransız bayrağı  çekilir.6 Kasım'da ise Yunanlılar yönetimi Fransızlara devrederek tamamen  şehri terk ederler. Türk birlikleri Şeytandere mevkiinde şehre girmezden bir kaç gün önce toplanırlar ve 10 Kasım günü Kurtuluş Caddesinden geçerek şehre girerler. Türk ordusu şehre girişte büyük bir kalabalık ile karşılanır, kurbanlar kesilir. Ordumuzu karşılayanlar arasında sevinçlerini aynı çoşkuyla paylaşan yahudiler de bulunmaktadır. Hükümet Konağındki Fransız bayrağı indirilerek yerine Türk bayrağı çekilir. Artık Kırklareli'nde TBMM idaresi resmen başlamıştır. Mutasarrıflığa  Tevfik Sırrı Gür, Belediye Başkanlığana da Trakya Paşaeli Cemiyeti kurucularından Şevket Dingiloğlu getirilir.

KAYNAKLAR
1. Özgür Mert, İşgalden Kurtuluşa Doğu Trakya, AÜ.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ataürk Yolu Dergisi,  S.58, Bahar 2016.
2. Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih Coğrafya Kültür ve Eski Eaerleri Yönünden Tetkik, 1 ve 2. Ciltler, 1948 Kırklareli.
3. Veysi Akın, Trakya'nın Türklere Devir Teslimi, AÜ.Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Erzurum 1994.
4. Ali Arslan, Trakya'da Milli Mücadele, Türkiye Barolar Birliği Yayını, 2014.

28 Eylül 2020 Pazartesi

100 YIL ÖNCE TRAKYA’ DA YAŞANAN YUNAN İŞGALİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Ahmet Rodopman

I.Dünya Savaşının, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile sona ermesinden sonra olaylar öylesine hızlı bir şekilde gelişiyor ve insanlar büyük bir belirsizlik ve karmaşa içerisinde kalıyorlar ki o günlere ait belge ve bilgilere ulaşabilmek çok zor oluyor. Genellikle yakın tarihimiz ile ilgili çalışmalarda, 15 Mayıs 1919 da İzmir’e Yunan Kuvvetlerinin çıkışıyla başlayan Anadolu İşgali ve batı Anadolu’ da Yunan güçleri ile yapılan çatışma ve savaşlara ağırlık verilmiştir. Yunan Hükümeti de Trakya’ yı nasıl olsa kolay ele geçiririz diye düşünmüş olacaklar ki Anadolu’ da daha fazla silahlı direniş göreceklerini tasarlayıp güçlerinin büyük bir kısmını Batı Anadolu’ ya göndermişlerdir.
Ancak  Yunan Kuvvetlerinin beklediklerinden daha hızlı bir şekilde Anadolu’ nun içlerine doğru ilerlemeleri ve Afyon’ un alınmasından umutlanıp, fazla getirdiğimiz askerlerin bir kısmı ile de Trakya’yı da işgal etme hevesine kapılmışlardır. Bunun için de Bursa ve Mudanya ‘ da bulunan İzmir Tümenlerini deniz yolu ile Tekirdağ ve civarına çıkarıp, Meriç Nehrinin batısında bulunan 9. Tümen ve İskeçe  Tümenleri ile de nehir geçilip Edirne üzerinden Trakya’ nın işgali sağlamak üzerine planlar kurmuşlardır.
Bu zaman içerisinde Trakya haklıda boş durmamış, Sivas Kongresi öncesinde Edirne ‘ de toplanan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ ileri gelenleri, artık açıkça belli olan Yunan İşgaline karşı savunma ve karşı koyma girişimlerini başlatmışlardır. Bunun için önce Trakya Paşaeli Cemiyeti ve Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuş, ardından bu iki cemiyet birleşerek Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Sivas Kongresinde de Mustafa Kemal Atatürk’ ün vatan savunması bir bütündür. Birlikte mücadele edilmesi gerekir önerisiyle Anadolu Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismini alarak çalışmalarını sürdürmüştür. Fakat İstanbul’ da ki Osmanlı hükümetlerinden olumlu bir davranış ve destek görülemeyince oluşturulan heyetlerle Roma ve Paris’ e gidilmiş, Trakya’da Türk ve Müslüman halk çoğunluğu olması nedeniyle işgal edilmemesi gerektiği anlatılmış ancak ne yazık ki bir faydası olmamıştır. Bu arada Fransızlar Doğu Trakya’ da Fransız mandasına benzer bir idare kurulmasını çok istemişler ancak Fransa’ nın daha önce de bu gibi durumlarda(tren yollarının Yunanlılar' a bırakılması gibi) oyunlar oynayabilecekleri düşünülerek vazgeçilmiştir. Özellikle Kırklareli halkı daha önceki yabancı işgallerin yarattığı sorunları bildiklerinden büyük oranda yerlerini yurtlarını terk edip İstanbul ve oradan da Anadolu’ya gitmek için çaresizlik içinde  yollara düşmüşlerdir. Tabii daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Trakya Demir yolları Fransızlar tarafından Yunanlara bırakıldığı için tren yollarında bir çok sorun, işkence ve zulümle karşılaşmışlardır.
16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’ un işgal edilmesi ile de Trakya’da Yunan kuvvetlerinin kötü davranışları daha da artmış, gerek şehirlerde gerekse köy ve kasabalarda büyük bir moral bozukluğu ve çaresizlik hakim olmuştur. Bir kısım genç silahlanarak Vize, Saray ve Demirköy civarlarında dağlara ve ormanlara çıkmış, Yunan Kuvvetlerine vur kaç düzenindeki hareketleri ile önemli kayıplar verdirmişlerdir. Bu davranışları da Yunan birliklerinin Trakya’ da tutulup Anadolu’ ya kaydırılmasını önleyerek Milli Mücadelenin kazanılmasına katkı sağlamıştır.
Yunan Hükümeti Doğu Trakya’yı işgale karar verince bu göreve General Zimvrakakis getirilmiş ve yapılan planları uygulamak üzere, Mudanya’ da topladıkları yaklaşık 35.000 kişilik birliklerini,  19 Temmuz 1920’de 17 vapura bindirilerek bir zırhlı ve bir İngiliz muharebe gemisi ile 4 Yunan muhribi bir de  uçak gemisi koruyuculuğu altında Marmara Ereğlisi ve Tekirdağ sahillerine taşınmış ve 20 Temmuz 1920 sabahı iki koldan Trakya’ nın işgaline başlanmıştır. Çıkarma başlamadan önce Yunan gemilerinden sahilde ki yerleşim yerleri top ateşine tutulmuş, ardından karaya çıkan birlikler, Hayrabolu, Keşan, Uzunköprü üzerinden Edirne’ ye ulaşmış, diğer kolda  Muratlı, Çorlu, Lüleburgaz, Babaeski, Pınarhisar üzerinden Kırklareli’ ye varmıştır. Yunan birliklerinin Trakya il ve ilçelerini işgal tarihleri sırası ile; Lüleburgaz 22. Temmuz 1920 , Babaeski 24. Temmuz 1920, Pınarhisar 25. Temmuz 1920, Kırklareli 26. Temmuz 1920, Demirköy 27. Temmuz 1920, Vize 27 Temmuz 1920, Midye(Kıyıköy) 1 Ağustos 1920, Saray 6 Ağustos !920
Yunan işgalinde önce moral ardından fizik olarak göçen 1. Kolordu, Trakya Kumandanı olarak nitelenen Cafer Tayyar Paşa’ nın Havsa civarında yaralanıp düşmana esir düştüğü haberleri ile iyice dağılmış, subay ve askerler firar ederek mevzilerini terk etmiş, belirli noktalar dışında önemli bir direniş görmeksizin Yunan birlikleri bir hafta içinde bütün Trakya’ yı işgal etmişlerdir. Direnen askeri birlikler taşıyabildikleri kadar silah ve mühimmatla Bulgaristan sınırını geçip, Bulgaristan’a sığınmışlar, keza Trakya Paşaeli Cemiyetinin yöneticileri ve sınır köylerinde ki bir kısım halkta Bulgaristan’ a sığınarak
canlarını kurtarmışlardır. Ancak bu sığınmacılar içinde gelen günler cok zor ve büyük sıkıntılarla geçebilmiştir. Ancak dayanabilenler, iki yıl gibi bir süre sonra Yunanlılar çekilince yurda dönebilmişlerdir.
Türk ulusunun 1919-1922 yılları arasında canını dişine takarak verdiği varoluş savaşını, emperyalist devletlerin kışkırtması ile yurdumuzu işgale gelip iki yıl içinde Anadolu ve Trakya halkına yapmadığı zulmü kalmayan Yunan kuvvetlerinin İzmir’ de denize dökülmeleri ile yenilip, ülkemizi terk etmeleri ile 3 Ekim 1922 tarihinde yapılan Mondros Mütarekesi  sonucunda işgal ettikleri bütün beldeleri en kısa zamda teslim etme şartı gereği önce Fransız güçlerine bırakmaya başlamışlardır. Kırklareli’ yi de Yunanlılar giderlerken Fransız’ lara bırakmış, ancak üç dört gün sonra Fransız bayrağı indirilerek, Hükumet Konağına Türk Bayrağı çekilip, Türk yöneticilerin iş başına geçmeleri ile bu zulüm süreci sona ermiştir. Bu işgalin yerli halk adına çok büyük yıkımları olmuştur. En az 40 köyün yakıldığının belgelenmesi bile durumun ne denli vahim olduğunu göstermektedir.
Çok çok kısaltarak, hatta pek çok olayı atlayarak yazabildiğim Trakya’ da Yunan işgali, sanırım pek çoğumuzun okul kitaplarında veya sıradan basılı kaynaklarda rastlamadığı veya dikkatini çekmediği bir konudur. Tarihimizin çok ta uzak olmayan bir bölümünde, doğup büyüdüğümüz, yaşadığımız bu topraklarda henüz 100 yıl önce babalarımızın, dedelerimizin, ninelerimizin yaşadığı o acılı, yakıcı günleri unutmamak, unutturmamak için son 200 yılı konu alan uluslar arası olayları inceden inceye araştırırken çoğu yerde, okuduklarımdan gözlerim yaşarıyor, boğazım düğümleniyor. Ama yazmaya, anlatmaya özen gösteriyorum. Özellikle gençlerin o günleri, yöneticilerin ve halkın yaptığı yanlışlarla,
toplumların ne denli zor koşullara sürüklendiklerini bilip anlamasını, bir daha da tekrarlanmamasını istediğim için bu konuların üzerinde önemle duruyorum.
1829 Osmanlı-Rus Savaşından başlamak üzere, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşları, II. Dünya Savaşı ve yaşananlarını usumda canlandırdıkça Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün bir asker, bir dahi devlet adamı olarak savaş ile ilgili söylediği o büyük sözü olan ‘’ Savaş, zorunlu olmadıkça cinayettir. Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ deyişi daha da büyüyor gözümde. Bugün huzur içinde Yayla’ da Mehmet Akyürek Parkında oturuyorsak, çok değil daha 100 yıl önce kan, ter içinde çarpışan, şehit olan, veya yaralanıp Gazi kalan, canından ,malından olan herkese ama başta Mustafa Kemal Atatürk’ e sonsuz , saygı, sevgi ve minnet duygularımı sunar, aziz hatıralarının önünde eğilerek, ruhlarının şad olmasını, huzurla, ışıklar içinde yatmalarını dilerim.

Yararlanılan Kaynaklar:
1 – MİLLİ MÜCADELEDE KIRKLARELİ
V. Türkan Doğruöz – Doktora Tezi –Kırklareli-2005
2 - TRAKYA PAŞAELİ CEMİYETİ VE LÜLEBURGAZ–EDİRNE KONGRELERİ
Akif Çevik -  Yüksek Lisans Tezi - Edirne-2015
3 – BALKANLARIN TARİHİ
Georges Castellan –Milliyet Yayınları –İstanbul 1995
4  - ANADOLU, RUMELİ , SONRASI …
Amiral Çetinkaya Apatay – İstanbul 2000

KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...