Ali Rıza Dursunkaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ali Rıza Dursunkaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2021 Pazartesi

KIRKLARELİ TARİHİNDE ÖRNEK BİR AYDIN GAZETECİ: ALİ RIZA DURSUNKAYA


 

Akın Güre

Ali Rıza Dursunkaya 1890 yılında Amasya'da doğmuştur.  Babası   1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Artvin’den Amasya'ya göç eden  Kamil Efendi, annesi yine Artvinli Neyire Hanımdır. Babası  Kamil Efendi suvari jandarma yüzbaşı olarak   Kırklareli'ye tayin edilir. Ali Rıza Dursunkaya o sıralarda 4-5 yaşlarındadır. Ortaokulu Kırklareli'nde, Liseyi Edirne İdadisinde  bitirdikten sonra  yüksek öğretim için Darülfünun Edebiyat Bölümüne girer, fakat son sınıfta babası vefat edince okulunu bırakmak zorunda kalır ve ailesinin bulunduğu Babaeski'ye döner.  Gönüllü olarak askere gider ve gümüş harp madalyası ile taltif edilir. Sonrasında Kırkilise İhtiyat Zabitan Teavün Cemiyeti Reisliği görevine atanır. Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi olur. 1920 yılında  Trakya’da Yunan işgali başladığında diğer cemiyet arkadaşları ile birlikte  Bulgararistan'a geçer. Kırcaali Kazası Mekatib-i İslamiye Müdürlüğü,  Rodop Kazası İslam Öğretmenleri için açılan Kurs Müdürlüğü gibi görevleri Bulgaristan'da bulunduğu dönemde yapar. Kırklareli'nin Yunan İşgalinden kurtarılmasından sonra ülkesine döner, İlköğretim Müfettişliği görevine tayin edilir. 1925 yılında resmi görevinden ayrılarak gazeteciliğe başlar. O zamanki adıyla "Kırklareli" gazetesini çıkartır. Gazete bu adla 30 Kasım 1927 tarihine  kadar yayın hayatına devam eder. Bu tarihte  resmi vilayet gazetesi çıkmaya başlayınca Kırklareli  adı bu gazeteye devredilir ve 163. sayıdan itibaren Trakyada Yeşilyurt olarak yayınlanmaya başlar. Trakyada Yeşilyurt  Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yayın hayatına giren ilk dört gazeteden birisidir. Ama daha önemlisi Trakya'da ilk kurulan gazetedir. Edirne Vilayeti'nin satılığa çıkardığı matbaa makineleri  alınarak yayınlanan  gazete Ali Rıza Dursunkaya'nın 15 Şubat 1957 yılında vefatından sonra da kız kardeşinin eşi Rıza Tagal tarafından uzun yıllar basılmaya devam eder. 

Ali Rıza Dursunkaya Kırklareli tarihinin unutulmazları arasına girmiş biridir, yaşadığı kentin kültür, sanat ve tarih alanında yaptığı hizmetler örnek alınacak değerdedir. Toplumsal tarihimizin sosyal, kültürel, siyasi değerlendirmelerini içeren  yazıları ve kitapları günümüz araştırmacılarının vazgeçilmez başvuru kaynaklarıdır. Çıkardığı gazete Kırklareli Üniversitesi tez çalışmalarına konu olmuştur. 

Ali Rıza Dursunkaya'nın en önemli yanı araştırıcı, sorumluluk sahibi, cesur, ülkesinin müreffeh bir yaşam seviyesine ulaşmasını isteyen fedakar bir aydın kimliğine sahip olmasıdır. 

Çıkardığı gazetede siyaset ve güncel habercilik kadar kültür ve sanat yazılarına, edebi eserlere de yer vermiş olması bu aydın kimliğinin  değerinin anlaşılması için önemlidir. Bu türde katkıda bulunan 100 civarında araştırmacı, yazar ve şair gazetede amatörce bir heyecanla yazmışlardır. Sanat, folklor incelemeleri, tarihsel olayların değerlendirilmesi, şiir ve hikayeler, arkeoloji, eğitim,sağlık, spor ve deneme türündeki bu yazıların kentin kültür hayatına getirdiği zenginlik günümüzle mukayese edildiğinde takdir edilecek  düzeydedir. 

Gazetedeki siyasi yazıların büyük çoğunluğu başyazar Ali Rıza Dursunkaya tarafından kaleme alınmıştır. Ama onun gazetesinde tefrika edilen en önemli kaynak eseri hiç şüphesiz "Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrayfa, Kültür ve Eski Eserleri Yönünden Tetkik" adını taşıyan 2 ciltlik kitabıdır. Eserin birinci cildi 1948 yılında Yeşilyurt matbaasında 185 sayfa olarak basılmıştır. Kırklareli'nin Tarih öncesi çağlardan başlayarak geçmişini  anlatan  eser jeolojik ve coğrafi yapısı ile çevremizi tanıtan değerli bilgilere sahiptir. Kentin zirai kaynakları, faaliyetlerinin anlatıldığı bölümler yakın zamana kadar unutulmaya yüz tutmuş konuları ele almasıyla ilgi çeker. Artık eski ağırlığını kaybetmiş, tütüncülük,  şeker pancarı ziraati, ipekböceği yetiştiriciliği ve elbette bağcılık kitapta büyük ilgiyle okunan konulardır. Peynircilik ve hayvancılık terihinin anlatıldığı sayfalar ise günümüzdeki durumu anlamak isteyenler için önemli ipuçları vermektedir. Birinci cildin bunlar kadar önemli ele aldığı diğer bir konu da kitabın 124. sayfasından itibaren başlayan "Kırkkilisenin Geçirdiği muhtelif idari şekillerle Nahiye  Müdürü, Kaymakam, Mutasarrıf ve Valileri" başlığıyla anlatılır. Bu türde bilgileri bulabileceğimiz yegane kaynaklardan biri kabul edilen  Ali Rıza Dursunkaya'nın  bu kkitabı araştırmacıların hep ilgisini çekmiştir. Özellikle Kırklareli yakın tarihinde mutasarrıflık ve valilik yapmış olan şahsiyetlerin tanıtımı için gösterilen gayret takdir kadar büyük bir teşekkürü de hak etmektedir. 

Kitabın ikinci cildi daha sonra yazılmış sanılsa da kapağındaki basım yılı 1947’dir. Basıldığı yer yine Yaşilyurt Basımevi'dir. Eserin bu cildinde  “Vilayetin Kültür ve Eğitim  işleri” başlığı altında Meşrutiyet öncesinden başlayarak tarihsel gelişim anlatılır. Daha sonra da yazar, okullar, öğretmenler, öğrenci sayıları konusunda oldukça detaylı bilgiler verir. Kitabın bence en önemli konularının başında gelen Halkevleri'nin anlatıldığı bölüm benim de yazılarımda  yararlandığım kaynaklardan biri olmuştur. Bu konuyu işlerken Mustafa Kemal Atatürk'ün Kırklareli'ne gelişinin de anlatılması  çok önemlidir. Sanırım bir çok araştırıcı bu ziyaret hakkında ilk bilgileri Ali Rıza Dursunkaya'dan öğrenmişlerdir. Kitabın 53. sayfasında bu ziyaret sırasında Atatürk'ün vatandaşlarla sohbetlerinde  dile getirilen şikayetler ve bunlardan Gazi'nin muzdarip olduğunu belli eden yüz ifadesinin anlatılması oldukça ilginçtir. Konuşan halktan birisinin bilhassa nüfus dairesinde köylüye gösterilen zorluklardan ve bazı dairelerdeki yolsuzluklardan şikayet etmesi, Gazi'nin bu şikayetler üzerine müfettişlerin devreye sokulması için emir verdiğinin aktarılması son derece çarpıcı bilgilerdir. Yine aynı bölümde Gazi'nin Kırklareli'ye gelişinin arkasında yatan yakın siyasal gelişmelerin ve olayların etkili olduğunun işaretini veren, Cumhuriyet Devrimlerinin korunması bağlamında Serebest Fıkra konusuna değinilmesinin hatırlatılması  bence çok önemlidir. Halkevleri üzerine yazdığım bir yazıda bu konuya Atatürk'ün Kırklareli ziyaretini anlatarak girmemin de sebebi buydu. 

Kitabın bu cildinde yine çarpıcı konular arka arkaya anlatılır. Örneğin mezarlıklar, camiler, vakıflar, mescidler, dergahlar, çeşmeler, parklar ile ilgili son derec orjinal bilgiler edinirsiniz kitap boyunca. Yine benim ilgimi çok çeken konular şehirde faaliyet gösteren kurumların tarihini öğreneceniz sayfalarda okuduklarım olmuştur. Örneğin Çocuk Esirgeme Kurumu'nun kurucusu olan  Dr. Fuad Umay hakkıda ilk bilgileri bulabileceğiniz bölümler de bu cildin konuları arasındadır. Kırklareli' hakkında tarihsel anlamda geriye yönelik  toplumsal dokuyu oluşturan, doktorlar, avukatlar, eczacılar, musiki cemiyeti, sinemacılık, askeri gazino, askeri kışlalar ve binalar, Kırklareli Hapishanesi, sonradan kaybolan İsmet İnönü büstü, bankalar, vakıflar idarasi, gazete ve matbaalar, Kırklarleli'nde ilk sanayi kuruluşları olan fabrikalar gibi zengin bir içerik sizi kitabın bu cildinde karşılar. 

Kitabın sonlarına doğru, 228. sayfasından  itibareren 1877 Rus Harbi, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Harbinin sonuçları anlatılır ve Mondros Mütarekesi ile başlayan  işgal günlerinin ıstırapları, halkın uğradığı zulüm ve haksızlıklardan bahsedilir. Bu bölümdeki yine bana çok çarpıcı gelen bir hadise de şudur: 

Kırklareli Mütareke yıllarında Damat Ferit Paşanın sedareti zamanında Edirne Vilayetine bağlı sancaklardan biriydi. 5 Şubat 1919 tarihinde Kırklareli'ne mutassarrıf olarak tayin edilen Yanyalı Vassaf, Ali Rıza Bey'in ifadesiyle, Türk milletine zulüm yapmaktan zevk alacak kadar kötü bir idarecidir. Damat Ferit taraftarı olan,  ondan aldığı destekle  30 Ekim 1918 de imzalanan müütarekeden sonra  işgal güçlerinden yana görünebilmek için  fırsat kollayan biridir. Örneğin, bir palikaryanın elinden Yunan bayrağını aldı diye tutuklanan polis Galip Efendiyi hemen görevden alır, şikayete gelen Metropolid'den özür diler. 

O günlerde her gün bir Türkün evi basılmakta, sözü geçen, ileri görüşlü kişiler sürgün edilmekte veya hapsedilmektedir. Kırklareli'nin  imtiyazlı bir bölgesi sayılan Yayla meydanında toplanan rum kalabalıklar işgale hazırlanan Yunan askerleri lehine karşılama törenleri yapmakta, şimdi Faik Üstün İlkokulu diye bildiğimiz Rum Mektebinde gece yarılarına kadar süren  eğlenceler tertip edilmektedir. İstanbul Hükümetine bağlı yerel yönetim ve memurları  bu olaylardan hiç rahatsızlık duymuyorlardır. Yunan askerleri Edirne'den Hadımköy'e kadar demiryolu boyunca yayılmışlardır. Bu arada harpten yeni dönmüş yedek subaylardan oluşan  İhtiyat Zabitleri Teavün(yardımlaşma)  Cemiyetinin bir şubesi de Kırklareli'nde kurulmuştur.  Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ali Rıza Dursunkaya bu cemiyetin başkanıdır.  Şehirde güvenilebilir, mücadele edecek güçler sınırlıdır. Mütarekeden hemen sonra kurulan  Trakya-Paşaeli cemiyeti ile  işgale karşı  hukuk mücadelesi başlamıştır. Şükrü Naili(Gökberk) Beyin 3-4 yüz kişi kalmış 49. tümeni ve 50-60 kadar yedek subayın kurduğu Teavün Cemiyeti dışında başkaca bir askeri dayanak kalmamış gibidir. Mutasarrıflık makamı ise yine Ali Rıza Dursunkaya'nın ifadesiyle, uzlaşma yanlısı Hürriyet ve İtilaf klubüne dönmüş vaziyettedir. Vassaf bey bu partinin o kadar etkisi altındadır ki kendi gözlerinde İttihatçı yuvasına dönüşmüş sayılan Yayla'daki Darüleytam öğrencilerini sokağa atmıştır. Darüleytam da elbette kapatılmıştır. 

Görüldüğü gibi ülkenin işgali söz konusu iken bile, siyasi görüş ayrılıkları  yüzünden   işgal altındaki İsanbul Hükümetininden cesaret alan  zihniyet, toplumsal düşmanlıkları körüklercesine hareket etmeye devam ediyordur. Bütün bu gelişmelerden etkilenen Türk kesiminde   isyan ruhu günden güne güçlenmektedir. İhtiyat Zabitleri arasında böyle bir ruhla canlanan kararlılık günden güne güçlenir. Yaptıkları gizli bir toplantıda yapılanlardan tahammül güçlerinin kalmadığını Sadarete bir telgraf çekmeye karar verirler. Yunan ordusunun henüz şehiri işgal etmemiştir. Telgraf 20 Kasım 1919 tarihini taşır. Telgrafın çekildiği tarihten bir gün sonra Damat Ferit kabinesi düşecek ve sedarete Ali Rıza Paşa geçecektir. Bu telgrafın altında İhtiyat Zabitan Teavün Cemiyeti  başkanı Ali Rıza Dursunkaya, katip Aziz Alagüneli, delege Hayri beyin imzaları vardır. Telgrafda şunlar yazılıdır:

"Trakyanın geçirdiği en nazik bir devirde Kırkkiliseye musallat edilen Mutasarrıf Vassaf adlı adamı derhal kaldırmadığınız takdirde silaha sarılarak işi halledeceğimizi arz ederiz."

Bu telgrafı o  tarihte şehirde bulunan Şükrü Naili beye gösterdiklerinde gözleri dolu dolu olmuş, telgrafı çeken cemiyet üyelerine başarılar dileyerek yapılan hareketi onaylamıştır. 

Bu olaydan 2-3 gün sonra Mutasarrıf Vassaf’ın adamları   İhtiyat Zabitlerinin peşine düşer. Evler silah arama bahanesiyle basılır, kimileri de jandarma dairesinde sorguya çekilir. Bu baskınlar sırsında mutasarrıfın oturduğu Yayla'daki Dodoplos Evinde ele geçirilen saatli bomba epey telaşa yol açar.

Bu yaşananları özellikle Ali Rıza Beyin mücadeleci, vatansever kişiliğini ve o günlerde Kırklareli'ndeki poltik durumu, toplumun yenilgi sonrası yaşadığı ıstırapları daha iyi  anlayabilmek için aktarmak istedim. 

Merak edenler için şunu da eklemekte fayda var. Mutasarrıf Vassaf  çekilen telgraftan sonra gönderilen bir mülkiye müfettişinin yaptığı soruşturma gereğince görevden alınır ve mutasarrıf bir gece jandarma koruması altında İstanbul'a kaçar. 

Buraya kadar anlattıklarım sanırım Ali Rıza Dursunkaya hakkında ilk defa bir şeyler okuyanlar için fikir verici olmuştur. Ali Rıza Dursunkaya ülkesi ve yaşadığı şehir için bütün tehlikelere ve zorluklara karşı koyarak mücadele etmesini bilmiş, Cumhuriyet devrimlerinin yerleşmesi, korunması için bir aydın gazeteci ve yazar kimliğiyle önemli hizmetler vermiş, eserler bırakmış bir şahsiyettir. 

Ali Rıza Dursunkaya için anlatılacak çok konu vardır. Onun yaşadığı kente yaptığı  hizmetleri anlayabilmek bu günün sorunlarına çözüm ararken bizlere yol gösterici olmayı da sağlar.  Bu bir zihniyet sorunu ve aynı zamanda aydın olma sorumluluğudur. Geleceği görebilmek, bağnazlık, dar görüşlülük kıskacını kırabilmek, korunacak değerleri ve doğruları özgürce savunmak bu aydın kimliğinin  vazgeçilmez şartlarıdır ve bunlar Ali Rıza Dursunkaya'yı anlatan özelliklerdir. 

Bunlardan birisi de onun tarihe ve kültür birikimine olan bilinçli yaklaşımını gösteren bir duyarlılıktır ki tarihi anıtlarımızdan olan Çifte Hamamların yıktırılmasına  karşı verdiği mücadeleyle ilgilidir. 

Ali Rıza Dursunkaya şehirde çok az kalan tarihi eserlerin, anıt sayılacak kültür varlıklarının heba edilemesine, bakımsız halde bırakılmasına isyan eder. Bu konuda hala çok mesafe kat ettiğimiz söylenemez aslında. İşte, yakınlarda yine bir ihmal neticesi yanmasına engel olamadığımız güzelim Arasata'mızın hali son bir örnektir. Bu olayların benzerleri daha önceleri de yaşanmıştır. Bir çok tarihi eser niteliğinde bina yanıp, yok edilmiş, tarihi kimliği hiçe sayılarak kaderine terk edilmiştir. Şu anda Müze olarak kullanılan eski Belediye Binası istimlak bahane edilerek yıkılmaktan son anda rahmetli Nazif Karaçam’ın  çabalarıyla kurtulmuş, ondan yıllar sonra Vali Faik Üstün İlkokulu binası ise yanmaktan kurtulamamıştır. Bunlar hep aynı zihniyetin kurbanı sayılacak kötü örneklerdir. Bu gün bile hala sahipsiz halde kaderine terk edilmiş, muhteşem güzelliğiyle kentimizi simgeleyen değerde anıt binalarımız yok mu? İşte Kocahıdır İlkokulu binası bunlardan biridir.  

Ali Rıza Dursunkaya hakkında anlatılacaklardan  birisi de bu konuyla ilgilidir ve aslında hala benzer duyarsızlığın eskiden kalma kötü bir alışkanlık olarak içimize yerleştiğini açıklamaktadır.

Evet, Ali Rıza Dursunkaya'nın itirazı bunadır. Trakya'da Yeşilyurt gazetesindeki bir makalesinde 20-25 yıl önce yaşanan bir hadiseyi anlatır. O vakitler Hükümet Konağı binası Yayla'dadır. Demek ki 1940'lı yılların başıdır. Zamanın belediye başkanına Yayla'ya bağlanmak üzere Necdet Bayer’in dükkanının önünden başlayarak  Arasta ile Kadınlar Hamamı içinden geçecek bir yol teklif edilir. Teklife Belediye yönetimince de sıcak bakılmaktadır, kuruldan geçerek onaylanır. Ali Rıza Dursunkaya Parti İdare heyetinde olmasına rağmen Belediye’deki  toplantıya çağrılmamıştır. Haberi öğrenir öğrenmez Vilayet Makamına çıkar ve itirazını iletir. Hemen Ankara'yla yazışmalar başlar. Sonunda Milli Eğitim Bakanlığı'ndan gelen emirle  Hamamın yıkılması durdurulur. 

Bu olay da göstermektedir ki Ali Rıza Dursunkaya gerektiğinde birlikte çalıştığı partili arkadaşları ile bile ters düşmeyi göze alacak kadar  inandığı yolda yürümekten vazgeçmeyen cesur, ilkelerine bağlı  bir kimliğe sahiptir.

Kırklareli böylesine değerli bir aydınıyla ne kadar övünse yeridir.

13 Kasım 2020 Cuma

TARİHE BAKIŞ VE KIRKLARELİ'NİN KURTULUŞU

Akın Güre
Tarih okudukça öğrenmenin sorumluluğu da artıyor.  Tarihin içinde dolaşırken hem yeni bir  düşünce ufku kazanıyorsunuz hem de şimdiye kadar bildiklerinize eleştirel gözle bakmayı öğreniyorsunuz. Tarihsel bilgiyi sorgulayıp anlamaya çalışırken ayrıca şunu da görüyor insan: Tarih bize anlatılan kadarı değil.
Özellikle Osmanlı'nın çöküşünü hazırlayan 19. yüzyıl başlarından itibaren devam  eden yenilgiler, toprak kayıpları, ayaklanmaların tarihi çok can alıcı detayları  barındırıyor. Bunları toplayarak elde ettiğiniz bilgiler sizi kavramsal anlamda yeni bir yere taşıyor.  Balkan Savaşları sırasında gördüğümüz gibi, mütemadiyen bir öncesine bakarak o güne neden, nasıl gelindiğini anlama gereği duyarken bir bakıyorsunuz ki en az 100 yıl geriye gitmeniz gerekiyor. Hatta bazı durumlarda bu bile yetmiyor. Tarih bilgisi size geçmişi sorgulamaya zorlarken her adımda biraz daha derine inmeye  mecbur bırakıyor.  Bu bütünsellik halkalar halinde iç içe geçen süreçlerle günümüze  kadar uzanıyor. Geldiğimiz noktalarda zihninize takılan soruların yanıtlarını daha kolay verebiliyorsunuz artık. Tarihi öğrenmek bu güne bakış açınızı da belirliyor, bu günü bakarken bir yanda da geçmişi nasıl "okumalıyız" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Tarihi öğrenmenin bu yüzden heyecan verici bir özelliği var.
Örneğin, Balkan Savaşlarını okurken  bir devletin neden yıkıldığını, bu yaşanırken toplumda  nasıl travmalar yarattığını, bu gün bile zihinlerimizde etkisi devam eden  hangi izler bıraktığını daha iyi kavrıyorsunuz.  Balkan Savaşının başlama nedenlerini öğrenirken Osmanlı Devletinin yapısal engeller içinde nasıl sıkıştığını da görüyorsunuz. Bu durumu kullanan Avrupa Devletlerinin ve Rusya'nın her fırsatta sizden bir parça daha koparmaya çalışmaları, Balkanlardaki milliyetçi uyanışları teşvik ederek yayılma emellerini açığa çıkartmaları,  parçalanma ve küçülmeye neden oluyor. Bu sorunu aşmaya çalışan reformcu akımların 19. yüzyılın ilk yarısında başlattıkları islahat hareketleri ise batının beklentilerini sağlar görünse de Osmanlı'ya sadece zaman kazandırıyor ama çöküşü durdurmaya yetmiyor. Bu arada  İkinci Meşrutiyet'e giden süreçte  iç siyasetteki çekişmelerin de  hızlandığını, İttihat Terakki yönetiminin Sultan karşısında gücünü arttırarak   ülkeyi yeni maceralara sürüklediğini görüyoruz. Ülkeyi savaşa sokan İttihatçıların kendi sonlarını da hazırlayan yenilgiler ise Çanakkale savunmasındaki askeri kahramanlıklara rağmen  ülkenin Doğudan batıya kadar Avrupa devletleri arasında bölüşülmesi ile sonuçlanıyor. 
Çok hızlı geçip şuraya gelmek istiyorum: Mondros Mütarekesi sonrasında dayatılan yenilgi şartları altında artık geride bir devlet kalmamış gibidir. Çünkü bu enkaza rağmen iktidarını korumaya çalışan hanedanlık hala çözümü kendi bekasında görmek arzusundadır.  Oysa Anadolu'da ve  Tarkya'da başlayan direniş ve hareketlenmeler başka bir kıvılcımın habercisidir:  Yeni bir döneme girilmiştir. Bu güne kadar küçülme ve yenilgilerle  karşı direnen  devlet yerine gücünü milli iradeden alan bir kurtuluş mücadelesi başlamıştır. Hem de Anadolu coğrafyasının tam göbeğinde...Bu konum aynı zamanda tarihsel bir bileşkenin yeniden canlanması demektir. Artık her şey bu merkezden yürütülecek ve ilerleyecektir. Yarının kuruluşu buradan yönetilen kurtuluşun eseri olacaktır. 
Kurtuluş mücadelesinin Trakya ayağına gelirsek oradaki uyanışın başlangıçta bazı zayıflıkları vardır. Edirne'de kurulan Trakya-Paşaeli Cemiyeti daha başlarken adına Heyet-i Osmaniye adını ekleme gereği duyar. İstanbul Hükümetince  planlanan oyalama takitiği fark edilmez.   Beklentileri Wilson prensipleri gereğince topraklarında egemenlik haklarının sağlanması ve korunması ile sınırlıdır. Trakya'nın Türklere ait olduğunu ve bu devamlılığın güvence altına alınması en önemli kaygıdır. Cemiyet üyleri bu düşüncelerle İtilaf devletlerinden destek beklerler, İstanbul'da bulunan temsilcileriyle irtibata geçerler. Kurtuluşun Anadolu ile birlikte düşünülmesi gereken topyekün bir mücadele olduğu gerçeği Yunan işgalinin hızlanmasından sonra anlaşılacaktır.  En son Edirne ve Kırklareli 26 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından hiç bir direnişle karşılaşmadan işgal edilir. Kurtuluş Mücadelesi sırasında Trakya'da başlayan direnişin savaşın kaderini belirleyen Ankara merkezli  eksene oturması  zaman alacaktır. Gazi Mustafa Kemal Nutuk' da bu konuyu çarpıcı bir biçimde  açıklar. Hatta Trakya'da görevli 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar'ı direnişin askeri örgütlenmesini  iyi yönetemediği için bayağı hırpalar. Sonunda Tarkya'daki ulusal mücadele askeri sahada, köy ve kasabalardaki halkın insiyatifi ile oluşan milis kuvvetlerce sürdürülür. Osmanlı ordusu oldukça zayıflamış haldedir ve kırsal kesimde Yunan ordusuyla yürütülen bu çete savaşları oldukça etkili olur. Yunanlılar bu direnişler  nedeniyle Anadolu'ya güçlerini taşımaktan vazgeçerler, dolayısıyla Trakya'daki silahlı direnişler Anadolu'daki mücadeleye önemli katkılarda bulunur. Trakya Paşaeli Cemiyeti Ankara ile birlikte hareket ederek milli mücadelenin batıdaki önemli bir ayağı olur.   Ankara'da toplanan milli meclise Trakya temsilcisi olarak İsmet İnönü, Kazım Karabekir Paşa ile Cafer Tayyar bey seçilmiştir. 
Bunların öğrenmeden Trakya'da Milli Mücadele tarihi anlaşılmaz. İki gün önce 98. yılını kutladığımız Kırklareli Kurtuluş için anlatılacak, konuşulacak çok konu var. Bunlar içinde, mesela Kırklareli'nin Yunan işgalinden kurtuluşundan önce şehirde yaşananları da bilmek lazım. Ali Rıza Dursunkaya Kırklareli Vilayetinin Tarihini anlattığı kitabında 1.Dünya Harbi öncesi henüz sancak merkezi sayılan Kırklareli'nde 5 Şubat 1919 tarihinde atanan adı Yanyalı Vessaf olan mutasarrıftan bahseder. Bu kişi koyu bir İttihatçı düşmanıdır ve şehirdeki Hürriyet ve İtilaf partisinin kontrolü altındadır.  Yayla Meydanındaki Çocuk Yurdunu (Darüleytam) İttihaçı taraftar yetiştiriyor diye kapatır, çocuklar sokağa atılırlar. Henüz işgal başlamasa da Yayla'da Yunan Ordusunun zaferi kutlanır, Rum Mektebinde(Eski Faik Üstün Lisesi) yunan bayrakları ile süslü salondo balolar tetip edilir. Bunlardan birinde Vessaf bey de bulunur. Yine Yayla'da rumlar ellerinde bayrakları ile  bir yürüyüş yaparken bir polisimiz bayraklardan birini ellerinden alıp parçlayınca Rum ileri gelenleri Metropolit ile birlikte Vessaf beyin makamına  şikayete gelirler, mutasarrıf da bu yapılandan dolayı özür diler, "Polis edepsizlik etmiş, derhal vazifesine son verdim" der. Mutasarrıfın işbirlikçi davranışı doğal olarak şehirde büyük tepkilere yol açacaktır. İşgal günlerinde kurulan, savaştan dönen genç yedek subayların oluşturduğu İhitiyat Zabitan Cemiyeti üyeleri mutasarrıfın tutumuna isyan edercesine Sadrazama bir telgraf çekmeye karar verirler. Bu telgrafta şunlar yazılıdır:
"Trakyanın geçirdiği en nazik bir devirde Kırkkiliseye musallat edilen Mutasarrıf Vesaf adlı adamı derhal kaldırmadığınız takdirde silaha sarılarak işi halledeceğimizi arz ederiz"

Telgrafın gönderildiği tarih 10 Kasım 1919'dur. Altında imzası olan iki kişiden biri sizlerin çok iyi bildiği İhtiyat Zabitan Cemiyeti reisi Ali Rıza Dursunkaya'dır. Telgraf Karargah olarak kullanılan Belediye Binasında yazılmış ve  Ali Rıza Bey tarafından  karargah komutanı Şükrü Naili beye de gösterilmiştir.  Gözleri dolu dolu olan Komutan bu hareketi onaylamış ve başarılı olmalarını dilemiştir. Bu olaydan sonra ihtiyat zabitlerinin evleri basılır ve silah araması yapılır. Kimisi de Jandarma tarafından tutuklanır. Mutassarıfın Yayla'da oturduğu evde bomba bulunması üzerine baskılar şiddetlenir. Daha sonra  bu olayın tahkikatı için    Nedim Nazmi Bey adında bir Mülkiye müfettişi gönderilir.  Müfettiş mutasarrıfın nasıl biri olduğunu anlar ve İstanbul hükümetine yazdığı telgrafta Vessafın görevden alınmasını ister. Bir gün sonra mutasarrıf Vessaf gizlice şehirden jandarma himayesinde Alpullu'ya kaçar ve  oradan İstanbul'a giden trene biner. 
Trakya Paşaeli Cemiyeti ile başlayan çalışmaların detayları uzun  uzun anlatılmaya muhtaçtır. Nihayet Kırklareli 2 Ekim 1922 'de Yunan askerlerinden boşaltılarak Fransız kuvvetlerine teslim edilir.  30 Ekimde de Türkler geçici bir yönetim oluştururlar , Hükümet Konağı olarak kullanılan Kocahıdır Okulu binasına Fransız bayrağı  çekilir.6 Kasım'da ise Yunanlılar yönetimi Fransızlara devrederek tamamen  şehri terk ederler. Türk birlikleri Şeytandere mevkiinde şehre girmezden bir kaç gün önce toplanırlar ve 10 Kasım günü Kurtuluş Caddesinden geçerek şehre girerler. Türk ordusu şehre girişte büyük bir kalabalık ile karşılanır, kurbanlar kesilir. Ordumuzu karşılayanlar arasında sevinçlerini aynı çoşkuyla paylaşan yahudiler de bulunmaktadır. Hükümet Konağındki Fransız bayrağı indirilerek yerine Türk bayrağı çekilir. Artık Kırklareli'nde TBMM idaresi resmen başlamıştır. Mutasarrıflığa  Tevfik Sırrı Gür, Belediye Başkanlığana da Trakya Paşaeli Cemiyeti kurucularından Şevket Dingiloğlu getirilir.

KAYNAKLAR
1. Özgür Mert, İşgalden Kurtuluşa Doğu Trakya, AÜ.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ataürk Yolu Dergisi,  S.58, Bahar 2016.
2. Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih Coğrafya Kültür ve Eski Eaerleri Yönünden Tetkik, 1 ve 2. Ciltler, 1948 Kırklareli.
3. Veysi Akın, Trakya'nın Türklere Devir Teslimi, AÜ.Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Erzurum 1994.
4. Ali Arslan, Trakya'da Milli Mücadele, Türkiye Barolar Birliği Yayını, 2014.

3 Ekim 2020 Cumartesi

KIRKLARELİ’NDE İZ BIRAKAN BİR AYDIN: ALİ RIZA DURSUNKAYA


Akın Güre


Bu yazımda Kırklareli yakın tarihinin önemli bir şahsiyeti olarak Ali Rıza Dursunkaya'dan söz etmek istiyorum.  Ali Rıza Dursunkaya 1890 yılında Amasya'da doğmuştur.  Babası  93 Harbi denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşlarında Artvin’den Amasya'ya göç eden  Kamil Efendi, annesi yine Artvinli Neyire Hanımdır. Babası  suvari jandarma yüzbaşı olarak   Kırklareli'ye tayin edilir. Ali Rıza Dursunkaya'nın hayatında Kırklareli dönemi böyle başlar. O sıralarda 4-5 yaşlarındadır. Ortaokulu Kırklareli'nde, Liseyi Edirne İdadisinde  bitirir. Yükseköğretim için Darülfünün Edebiyat Bölümüne girer fakat son sınıfta babasının vefatı nedeniyle bitiremez ve ailesinin bulunduğu Babaeski'ye döner.  Bundan sonra bir dizi  görevlerde görürüz kendisini: Gönüllü olarak askere gider ve gümüş harp madalyası ile taltif edilir. Sonrasında Kırkilise İhtiyat Zabitan Teavün Cemiyeti Reisliği görevine atanır. Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeliği sırasında  Trakya’da Yunan işgali başladığında diğer cemiyet arkadaşları ile birlikte  Bulgararistan'a geçer. Kırcaali Kazası Mekatib-i İslamiye Müdürlüğü,  Rodop Kazası İslam Öğretmenleri için açılan Kurs Müdürlüğü gibi görevleri Bulgaristan'da bulunduğu dönemde yapar. Kırklareli'nin Yunan İşgalinden kurtarılmasından sonra ülkesine döner, İlköğretim Müfettişliği görevine başlar. 1925 yılında resmi görevinden ayrılarak gazetecilğe yönelir. O zamanki adıyla "Kırklareli" gazetesini çıkartır. Trakya'da Yeşilyurt adıyla  yayın hayatına  devam eden bu gazetenin önemi Türkiye'de hala yaşayabilen en eski dördüncü yerel gazete olmasıdır. ilk Sayısı 31 Ağustos 1925 tarihinde Ali Rıza Dursunkaya tarafından basılan gazete 30 Kasım 1927 tarihine kadar  "Kırklareli" adıyla çıkmıştır. 
Ali Rıza Dursunkaya'nın bu hizmetinin önemini daha iyi anlayabilmemiz için biraz yerel basınla ilgili tarihsel bilgileri hatırlatmak gerekiyor: Osmanlı Devleti'nde İstanbul dışında basılan ilk gazete Rusçuk'ta yayınlanan "Tuna" gazetesidir. Anadolu'da ise ilk yerel gazete Erzurum'da basılan "Envar-ı Şarkiye" dir. Bu gazete 1929 yılından sonra "Erzurum" adını almıştır. 1919 ile 1938 yılları arasında yayınlanan yerel gazetelerin sayısı 406 dır. Milli Mücadel ve sonrasında Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak günümüze kadar gelen yerel gazeteler arasında dördüncü sırada yer alması Trakyada Yeşilyurt Gazetesinin önemini gösterir.  Daha önemlisi Trakyada kuruluş tarihi olarak birinci sıradadır. İlk kurulduğunda gazete Kırklareli Vilayet Matbaasında basılır. Resmi vilayet gazetesi çıkmaya başlayınca adı bu gazeteye verilir ve 30 Kasım 1927 tarihinden sonra 163. sayıdan itibaren Trakyada Yeşilyurt adını alır. Edirne Vilayetinin satılığa çıkardığı baskı makinaları alınarak Yeşilyurt Matbaasında basılmaya başlanır. Gazete Ali Rıza Dursunkaya'nın 1957 yılında vefatından sonra (15 Şubat 1957) Kız kardeşinin eşi Rıza Tagal tarafından yayınlanmaya başlar.
Bir süre süre önce elime geçen Trakyada Yeşilyurt gazetesinin muhtelif yıllara ait digital nüshaları içinde dolaşırken daha iyi kavradığım gibi bu gazete Kırklareli sosyal ve siyasal yaşamına yansıtan güncel olay ve görüşleriyle bir habercilik göevi yaparken aynı zamanda  kültür değişiminin öncüsü olmuştur.  Kırklareli toplumsal tarihini, müziği, folklorik unsurları, gelenekleri, yaşam tarzları ile çok yönlü olarak anlatma gereğini duyarken, sayfalarını  sanat ve edebiyata açarak zengin bir yazar kadrosu ile  çağdaş bir yayın anlayışını kendine misyon edinmiştir.  
"Siyasetteki mücahedemiz(mücadelemiz), bir gün mübarek bayrağımız altında tam bir istiklâle mazhar olan yurdumuz halkının bilâ tefrik minnet ve şükran hisleriyle merbut (bağlı) bulunduğu büyük Halâskâr Gazimizin çizdiği yolun âciz bir yolcusu olmaktır” diyen Ali Rıza Dursunkaya yönetimindeki gazete uzun yıllar, Türkiye Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkarak laik, milliyetçi, devrimci bir çizgiyi savuna gelmiş, ısrarla bağlı oluğu bu yayın politikası doğrultusunda sayfalarını açıtığı Kırklarelili aydınların, yazarların, sanatçıların sesi olmuştur. 
Değerli bir hukukçu olan oğlu Orhan Dursunkaya, 30 Ağustos 1990 tarihinde Kırklareli Halk Kütüphanesinde Babası ile ilgili bilgileri paylaşmak için yaptığı konuşmasında şunları anlatır:
"Gazetenin, Ali Rıza Dursunkaya’nın koyduğu ilkelere göre yayınladığı ilk dönemde sütunlarında yer alan imza sayısını şu anda belirleyemiyorum ama bu sayının 80-100 arasında olduğunu tahmin edebiliriz.Bu yazarlar gazetenin sütunlarında tam amatörce bir heyecanla eserlerini sunmuşlardır. Siyasi yazıların büyük bir çoğunluğu gazetenin başyazarı Ali Rıza Dursunkaya tarafından yazılmıştır. Bunun dışında pek çok değişik konularda pek çok yazılar yazılmıştır. Bunlar, sanat ve folklor incelemeleri, tarihsel olayların açıklanması veya anıları, şiirleri hikâyeler, denemeler, üniversite tez çalışmaları, arkeoloji, Bulgaristan Türkleri, Rumeli ile, sağlıkla, eğitimle, sporla ve diğer toplum olayları ile ilgili yazılar, bir zamanlar gerçekten zengin kültür hareketlerinin kaynağı olan eski Halkevlerinin çalışmaları ile ilgili olarak Yeşilyurt’un sayfalarında yer almışlardır.Bu yazılar arasında Ali Rıza Dursunkaya’nın uzun yıllar öncesinden topladığı notlarla anılarının oluşturduğu Kırklareli tarihi ve kültürü ile ilgili yazılarını da hatırlamak gerekir.
Yeşilyurt sütunlarında ölümsüzleşen bu yazı sahiplerinden bir çoğunun adlarını hatırlayabiliyorum. Eski yazarlar, daha gençler diye bir ayırım yapmadan, aklıma gelenleri sayıyorum :Vahit Lütfi Salcı, Halide Nusret Zorlutuna, Uluğ Turanlıoğlu, Mustafa Şerif Alyanak, Abdurrahman Altuğ, Refet Rodoplu, Şerif Baykurt, Ali Coşkun Yanardağoğlu, Ziya Güney, Mahmut Ragıp Gazimihal, Rıza Tagal, Necmettin Deliorman, Nazif Karaçam, Nafi Atuf Kansu, Kâmil Tomruk, Etem Ütük, Eşref Gürdal, Niyazi Akıncıoğlu, Jale Aydonat, Mustafa İlhan, Hayri Gürsu, Mimar Talât Özışık, Şevki Gemicioğlu, Ziya Bayraktar, Dr.Suat Vural, Dr.Nazmi Tunçay, Orhan Dursunkaya, Salâhattin Ünsal, Mustafa Ege, Hüseyin Özger, Sadiye Aydonat, Orhan Pirler, Şevki Pazarcı, Halil Alpçelebi, Semih Erkmen, Necdet Balcı, Kürşat Yanardağoğlu." 
Ali Rıza Dursunkaya'dan geriye kalan çok önemli bir kaynak eseri burada  hatırlatmadan geçemeyeceğim. Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kültür ve Eski Eserleri Yönünden Tetkik isimli 2 ciltlik bu  kitap ilk önce 1945-1946 yılları arasında Trakyada Yeşilyurt gazetesinde yayımlanmaya başlanır. Eserin 1. cildi 1948 yılında Yeşilyurt Matbaasında 185 sayfa olarak basılır. Kırklareli'ni tarihi, kültürü, coğrafi yönleri ile inceleyen kitapta bağcılık, meyvecilik, şekerpancarı ziraati, tütün ekim, ipekböceği yetiştiricişiği, peynircilik hakkında bilgiler verilmiştir. Son bölümde ise Kırklareli Vilayeti  ile ilgili bilgiler ve  biyografiler tanıtılmıştır.  Eserin 2. cildinde ise  eğitim konusu işlenmiş, 1938-1947 yıllarına ait okullar, öğretmenler, öğrenci sayıları hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. 20 Aralık 1930 tarihinde Atatürk'ün Kırklareli ne gelişi ile ilgili bilgiler de kitabın ilgi çeken bölümleri arasındır. Kültür kurumları ve hayır cemiyetleri başlığı altında ise Kırklareli Halkevi, Yeşilay, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurmu, Verem Savaş Derneği, Halk Musiki Cemiyeti, Türk Hava Kurumu hakkında kuruluş bilgilerine ve faaliyetlerine yer verilmiştir. Kırklareli'nin dini eserleri, camiler, mescitler, tekke ve zaviyeler, gayrimüslim din kurumları ayrı bir başlık altında inclenmiştir. Tarihi anıtlar olarak çeşmeler ve tarihi eserler, yerleri ve özellikleri ile anlatılmış, askeri binalar, Kırklareli Hapishanesi, Belediye Binası, Vilayet Hastanesi, spor klüpleri, sinemalar, serbest meslek insanları hakkında bilgiler verilmiştir. 240 sayfa olan 2. cilt Kırklareli gazetelerinin tanıtımı ile bitmektedir.  
Ali Rıza Dursunkaya'nın kültür ve siyaset hayatındaki gerçekleşen katkıları yanında Kırklareli'nin toplumsal tarihinde  iz bırakan bir diğer hizmeti de Kırklareli Ticaret Odası kuruluşu için yirmi arkadaşı  ile birlikte yaptığı öncülüktür. Bugünkü Oda ve Borsanın temelleri 1925 yılında Ali Rıza Dursunkaya ve arkadaşları tarafından atılmıştır. Ali Rıza Bey'in ilk oda başkanı olarak kurucular huzurunda yaptığı açılış konuşmasından alıntılanan şu sözler oldukça anlamlı ve düşündürücü olsa gerek:
"Maalesef çok bariz ve açık bir düşkünlüğümüz var, tüccarlarımız hemen hemen umumiyetle sevk-i tabii (içgüdüsel) altında iş görmektedirler. Reklâm, propaganda vesaire gibi ihtiyacı tabiiyeden (doğal ihtiyaçlar) sarf-ı nazar (vazgeçme) henüz bir varlık etrafında toplanmış zümremiz yoktur.(...) İstanbul’un yanı başında yaşıyoruz, bize ticaret faaliyetlerini kim temin edecek, bir iş bankası tahsisi için yapılan hareket neden tevakkuf (durma-bekleme) etti. Ne için ticaret işlerimizde başımızdaki sermayedarlar ve tüccarlar bize yol göstermiyor. Körebe oyunu gibi her gün ortaya atılıp batan küçük esnaf ve tüccar zümresi neden himaye görmüyor?"
Yaşadığı kente daima bir aydın sorumluluğu ve duyarlılığı ile yaklaşmış, gelecek kuşaklara çok yönlü kişiliği ile örnek alınacak hizmetler bırakmış, laik ve çağdaş bir Türkiye'nin kuruluşu adına yazıları ile katkıda bulunmuş bu değerli insanı sizlere kısaca anlatmak istedim. Yazımın sonunda Ali Rıza Dursunkaya gibi  Kırklareli toplumsal hayatında iz bırakmış kişilerin gelecek kuşaklara tanıtılmasında bizlere ve kurumlara sorumluluklar düştüğünü hatırlatmak isterim. 
Bir  başka yazıda buluşmak üzere hoşçakalın.
Kaynaklar:
1) V. Türkan Doğruöz, Esra Çavdar. Trakyada Yeşilyurt Gazetesine Göre 1944 Yılında II. Dünya Savaşı ve Kırklareli. 
2) Zafer Kat. II. Dünya Savaşı Sonrası Trakyada Yeşilyurt Gazetesine Göre Kırklareli (1944).

KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...