Yerel Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yerel Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2020 Pazartesi

YEREL TARİH ÜZERİNE

Ekonomist Mahfi Eğilmez'in günlük yazılarını paylaştığı internet sitesinin adı "Kendime Yazılar" 'dır. Ahmet' le birlikte tasarladığımız Kırklareli Yerel Tarih Grubu için yazarken zaman zaman bizi takip eden izleyicileri merak ediyor ve bu konuyu kendi aramızda konuşuyoruz. Ortak düşüncemiz şu ki, biz de bu yazıları aslına bakarsanız kendimiz için yazıyoruz. Kaç kişi okuyor, ne kadar ilgi yaratıyor, ne fayda sağlıyor diye bir merak ve endişeye kapılmadan, kendiliğinden gelişen bir istekle yazmayı sürdürüyoruz. Böyle yaparken,  yazdıklarımızı okuyan, yorumlayan, bazen de kendi deneyim ve bilgilerini paylaşan meraklı, duyarlı üye arkadaşlarımızın heycan ve teşekkürleri bu çabalarımızın tek karşılığı olarak üzerimizdeki yorgunluğu hafifletmeye yetiyor, hatta ilave olarak bize ayrı bir zevk veriyor. Galiba işin ruhu cümlemin sonunda bize yeten şeyi açıklayan bu itirafta yatıyor. Bunun için bazen gönlümüzü acıtan, bazen kafamızı sersemleten tepkilere, eleştirilere rağmen işimizi o kadar çok seviyoruz ki, yaptığımız işe bağlılığımız, inancımız bizi kararlı kılmaya yetiyor.

Biz kendimizi bir tarihçi olarak görmüyoruz. Tarih üzerine çalışmanın bir  akademik disiplin olarak  zahmetli, fedakarlık gerektiren farklı  bir uğraş  olduğunu biliyoruz. Ama biz tarihe nesnel olarak bakarken bu tür çabalardan yola çıkıp, onlardan yararlanarak yaşadığımız coğrafya içindeki hayatın anlamını, toplumsal ilişkiler, kültürel varlıklar, olaylar ve değerlerle ile harmanlayarak yeniden kavramaya, seçici bir anlatıya dönüştürmeye çalışıyoruz. Yeni bir şey keşfetmekten çok geçmişi sorgulayacak, araştıracak   bir farkındalık yaratmaya çabalıyoruz. Geçmişi anlamlandırırken bu günü de daha anlaşılır kılabilmeyi istiyoruz. Bu günü de  düşünerek, yaşadımız kente, coğrafyaya, topluma bakışımızı gözden geçiriyoruz. Bunun, yaşadığımız mekanla olan ilişkilerimizi yeni bir düzene kavuşturmaya yardımcı olabileceğini; onu korumayı, yaşatmayı sağlayan yeni bir bağlanma ilişkisi getireceğini kabul ediyoruz.

Yaşadığımız mekanla olan bu duygulanım, bilgi ile beslenen, ilke ve idealleri  ortaya koyan, sorumlulukları tanımlayan, görevler yükleyen bir hemşerilik yapısını da yaratacaktır. Kent hayatı kendiliğinden gelişen, kuralları ekonomik, siyasal tercihlere göre belirlenmiş toplumsal bir devinim ile değişirken ortaya çıkan sorunlara, bozulmaya, işlev kaybına, orantısızlığa bir cevap arayacaksak, böyle bir tarihsel ve kültürel sorgulamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Bunun için Yerel Tarih ile uğraşmanın  aynı zamanda bir gelecek projesi demek olduğunu  kabul ediyoruz. Geçmişi öğrenerek başlayan bu uğraşının bize kazandıracağı en anlamlı yön bu bizce.

Böyle düşünerek yazıyorsak önce bu hoşumuza gittiği içindir, ama aynı tasaları, heyecanı paylaşabiliyorsak bu başka bir keyif elbet.

Saygılarımla
Akın Güre

3 Ekim 2020 Cumartesi

YEREL TARİH ÜZERİNE

Akın Güre 

İnsanların kentsel hafızaya duyarlı olması güzel. Bu yaklaşım aynı zamanda kent kimliğini inşa eden kültürel, mekansal, doğal özellikleri de ele almayı gerektiriyor. Kent kimliğini belirleyen, kenti diğerlerinden fark edilir kılan bütün özellikler bir bütün oluşturuyor. O nedenle kent kimliğinden bahsederken bir şehrin ruhunu da keşfetmiş oluyorsunuz. Kente özgü unsurları içinde barındıran bu kimlik yaşama anlam ve değer katıyor. Uzun süre yaşadığı yerden uzak kalanların geldiği yere dönmeyi hayal ederken duydukları mutluluk böyle bir farkındalıkdan besleniyor. Kente kimliğini kazandıran bir farkındaliktır bu. Zihinlerde yaşayan meydanlar, sokaklar, hala ayakta kalabilmiş evler, kokularını, renklerini, sahiplerini özlediğimiz dükkanlar, hatıralarla dolu parklar ruhsal bir doyumun en değerli araçları değil midir? 

Kırklareli’nin kültürel ve coğrafi zenginliğinden haklı olarak sıkça bahsedilir. Gerçekten öyle değil midir? Trakya’nın her köşesi böyledir. Kırklareli deyince bir kent fanatiği olarak görülmesin ama, bu zenginliği özellikle vurgulamak da gerekiyor. Bu kentin adı Cumhuriyetten sonra 1924 yılına kadar Kırkklise olarak kalmıştır. Osmanlı tarafından ele geçirildikten sonra kalesi olmayan tek yerdir aynı zamanda.

Bunları neden hatırlatıyorum? Kırklareli coğrafi olarak ilginç bir bölge. Bu durum tarihsel gelişmeler açısından da kentin hayatını derinden etkilemiş. Kent, 93 Harbi nedeniyle Balkan savaşlarında önce Ruslar, sonra Bulgarlar tarafından işgal edilmiş, sonra geri alınmış. Kurtuluş Savaşı yıllarında, 26 Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğrayan Kırkkilise 10 Kasım 1922’de kurtarılmış, 1924 yılında vilayet olmuş. Mübadele yıllarındaki göçlerde şimdiki nüfüsu oluşturan büyük toplumsal hareketlilikler yaşanmış. Daha sonraki yıllarda ise şehrin eski insanları olan ve Türkler ile barış içinde yaşayan Museviler şehri terk etmişler. Onların bıraktığı boşluğun kentin ekonomisine olumsuz etkileri olmuş, kültürel, sosyal dokular değişmiş.

Bütün bu hareketliliğe baktığımızda yaşanan acılar yanında, değişkenlik ve kültürler arası ilişkiler şehir yaşamına ve kültürüne çok şeyler kazandırmış olmalı. Eski binalar kadar, maddi olmayan kültürel varlıklar toplumsal geçişkenlikler içinde varlıklarını sürdürmüşler. Peynircilik, şarapçılık, besicilik gibi uğraşlar ve folklorik zenginlikler de bölgesel kültürün gelenekleri içinde yaşamaya devam etmişler. Bu berberliklerin ne kadar farkındayız? Yakın zamana kadar çok şey atlanmış. Asıl mesele bu. Yayla Meydanı’na bu çerçeveden bakıldığında kent kimliğinin çok önemli bir ögesi olduğunu fark etmekte geç kalmışız. Yayla Meydanı gibi özgün bir mekanın bu gün hala olması gerektiği gibi değerlendirilmeyişi bu nedenledir. Uzun geçmişe dayalı ihmaller ve sonrasında yapılan tercihler hep yakınageldiğimiz bir unutkanlığın eserleri aslında. Şüphesiz yapılan bazı güzel işler olmuş. Yayla evlerinin restorasyonu, parkın düzenlenmesi, müzelerin açılması gibi… Ama yeterli mi? Bugün Yayla Meydanı sadece bir park olarak değerlenirken, onu çevreleyen mimari dokuyla ilişkileri yok sayılabilir mi? Bu önemli bir konu. Hala parkın önünü, güzelliğini kapatan trafo binası bir ucube örneği olarak dikkatlerden nasıl kaçmış?

İstasyon mevkii aynı adı taşıyan caddesinde süregelen hareketliliğe rağmen alınan yanlış kararlar ve ilgisizlik nedeniyle perişan bir halde bildiğiniz gibi. Demem şu ki, Kırklareli İstasyon’u tek başına tarihsel anlamıyla bir kimliğin parçası sayılacak önemde bir yer. Osmanli Demiryolları Tarihi’nden uzanıp Balkan Harbi’ndeki yenilgi sonrası bu istasyonda yaşanan hadiselerin çok azını biliyoruz hala… Yani şehrin tarihinde önemli anlara şahitlik yapmış bir mekan burası. Bir zamanlar, bu topraklarda gayrimüslim vatandaşların bağcılık ve şarap üretimi ile de uğraştıkları yıllarda üretilen şarabın ihtiyaç fazlasının, Fransız uzmanların gözetiminde, trenle Fransa’ya ihraç edildiği söylenir. Bu İstasyon öte yandan Atatürk’ün 1930 seçimleri sonrasındaki yurt içi gezi programları sırasında kullanılmış. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk şeker fabrikalarından sayılan Alpullu Şeker’i ziyarete gelirken Trakya demiryolunu kullanmış ve 20 Aralık’da Kırklareli’ne, burada ayak basmıştır. Belki yakın bir gelecekte, Kapıkule-Halkalı hattına bağlanacak hızlı tren hattı için yeniden inşa edilecek Yeni Kırklareli İstasyonu için bir ilham kaynağı olacak bir değere sahip Kırklareli İstasyon Binası.

Bildiğim kadarıyla Kırklareli Tran Garı binası ve çevresi 2.derece sit alanı olarak ilan edilmiştir. İstasyon binasının bulunduğu çevresel dokuyla birlikte taşıdığı tarihi, kültürel ve sosyal özelliklerini göz önünde bulundurarak Kent Kimliğine yakışan bir görünüme kavuşması umarım daha fazla gecikmez.

Aynı mekansal hassasiyeti göstermemiz gereken biğer bir köşe ise Dingiloğlu Parkı’dır. Sanırım burası da koruma altına alınmış, 2.derecede bir sit alanı. Koruma altına alınması nedense İstasyon Binası örneğinde olduğu gibi bir farkındalık yaratmaya yetmememiş olmalı. Gezenler, görenler bilir. Bu parkın içinde Eski Halk Evi Binasını ayrı tutarsak, iki önemli kültür varlığı vardır. İlki Park’a kimliğini veren 1928 yılında heykeltraşı Kenan Ali Yantuç olan ünlü Atatürk Heykeli’dir. Bu heykel aynı zamanda Atatürk’ün siyasi tarih ve Cumhuriyet döneminin kültürel değişimi yönünden önemsediği bir ziyaret nedeniyle tarihi bir anlam taşır. Heykel Atatürk’ün Kırklareli’ne geldiği 20 Aralık 1930 tarihinden önce 8 Mayıs 1930 tarihinde İsmet İnönü Hükümeti’nin kararıyla yapılmıştır. Parkın diğer yaşayan varlığı ise asırlık Doğu Çınarıdır. Yakın döneme ait Cumhuriyet Meydanı çevresini içine alan hangi Kırklareli fotoğrafına baksanız bu ağaç farkedilir. Parkın yıllardır yaşayan bu varlığı kent kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak, özenle korunacak bir ilgi odağıdır. Ama nedense Atatürk Heykeli ve Doğu Çınarı’nın bulunduğu mekan koruma altına alınsa da gerekli olan özenden nasibini almamıştır henüz. Parkın durumu herkesin bildiği gibi üzücü.

Son olarak Vilayet Meydanı için de bir şeyler söylemek istiyorum. Belki başka bir yazıda yeniden ele almak lazım. Kırklareli Kimliği için genel anlamda meydanlarımıza gereken önemin verildiğini düşünmüyorum. Tabii bu şehir planlamasıyla ilgili, bu nedenler de sebepleri muhtelif olan bir sonuç. Ama çok gerilere gitmeye gerek yok. Atatürk Heykeli hariç, Vilayet Meydanı için son yıllarda gerçekleşen yapılanmanın, kent kimliğiyle ne kadar örtüştüğünü, kent dokusunda nasıl imgesel tezatlara yol açtığını, bütünselliği nasıl bozduğunu sormadan geçmek mümkün mü? Bu tür yanlışlardan dönmek için uzun planlara gerek yok. Benzer hataların tarihi sokakların ruhuyla tezat iş yerlerine göz yumularak tekrarlandığını gördüğümde Kırklareli adına üzülüyorum.

Yazıya başlarken söyledim, kentler kimlikleri ile yaşayan, ruhları olan mekanlardır. Bu özellikler kentlere anlam ve değer katar. İçinde yaşadığı insanlarla beraber herkesin alakasını çeker ve kentsel var oluş çizgisini sürdürülebilir kılar. Kentleri farkındalık yaratan kültürel ve doğal özellikleri o kentte yaşayanların bağlılıklarını ve kente saygılarını çoğaltır. Değişim ile birlikte koruma duygusu da pekişir bilinçlerde. Bu bakış öğreticidir, önemlidir. Bu duygu ve bilinç yeni nesillere de aşılanırsa, kentin zaman içindeki mekansal ve ruhsal bütünselliği, orasını yaşanır kılar.

1 Ekim 2020 Perşembe

NEDEN YEREL TARİH GRUBU?

Ahmet Rodopman 

Eğitim ve öğrenim yıllarımızdan hepimizin anımsayacağı tarih derslerini kimimiz çok sevmiş, kimimiz ise nefret etmiştir. Bu ve benzer duygusal gelgitlerimizin ötesinde farklı bir gerçeğimiz daha vardır ki; insan, yeryüzünde ilk hücrenin oluşumundan itibaren, insanlık tarihinin içinde, dünya tarihinin tam da ortasında, kimi zaman izleyici kimi zaman yapıcı, yaratıcı olarak var olmuştur. Bu anlamda evvelimizde, yaşamımızda ve sonramızda hep tarihle birlikte olmanın onurunu veya sıkıntılarını yaşamaktayız. Tarih kavramı da, zamana bağlı olarak  değişiklikler göstermiş, orta çağda derebeyliklerin tarihi olmasına karşın sonraları imparatorlukların, ardından kişilerin tarihi öne çıkar olmuştur. Bu doğal olarak bizlere okutulan resmi tarih kavramını oluşturmuştur.
Oysa her şeyin değişip dönüştüğü gibi Tarih Bilimi de  kendi içinde farklılıklar göstermiştir. Bunların içinde son yıllarda  YEREL TARİH Kavramı, oldukça öne çıkmış olup, kapsamı sürekli genişleyerek yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olmaya başlamıştır.
Peki nedir Yerel Tarih ?
Yaşadığımız evimizden başlayarak, ailemizin, mahallemizin, köyümüzün, kasabamızın, şehrimizin canlı cansız her şeyinin geçmişini, yaşanmış ve yaşanılan olaylarının tümünün, bugününü ve geleceği ile ilgili her şeyi kapsamına alan ve inceleme  alanı olarak gördüğü gibi, bütün verilerin arşivinin yapılarak gelecek kuşaklara bırakılacağı çalışmalar bütünlüğüne verilen addır.
Burada en belirleyici unsurlar insan ve mekan olmakla beraber, insanla birlikte var olan kültür de Yerel Tarih çalışmalarının önemli bir yanını oluşturmaktadır. İnsanın kültürel bir varlık olması nedeniyle tarihsel geçmişine ait tüm kültürel değişiklikler, edinimler, alışkanlıklar yöre ve töre ilişkileri, sosyal davranışlar, klasik meslekler ve bu mesleklerin yaşanan süreçlerde gösterdikleri gelişmeler Yerel Tarih sayfalarında kendilerine yer bulmayı bekliyorlar.
Kısaca insana dair ne varsa yanı başımızda olan, olmakta olan hatta olacak olan, azı ile çoğu ile Yerel Tarih çalışmalarının gündeminde olacaktır. Yöre insanının yaptığı, yazdığı tarih, ürettiği tarihi değerler, yine o yöre insanının kendine özgü nitelikleridir. Burada yörenin tarihsel gelişimi ve bu gelişim sonucu oluşan izler toplamı , yöre halkının ortak sevinç ve üzünçlerinin dile gelmesi, türkü, mani , şarkı olarak kuşaktan kuşağa devrediliş şekilleri, halk oyunlarının giysileri, motifleri, müzikleri ve figürleri Yerel Tarihle ilgilenenler için hep birer konu başlıkları olarak araştırılıp, yazılmayı beklemektedir.
Yerel Tarih içinde, yöre insanının dinsel, ırksal, etnik ve  mezhepsel ayrılıklarının da  araştırılıp, geçmişten, güncele gelişleri , bazı grupların eriyip yok oluş nedenlerini belirleme çalışmaları, zaman içerisinde değişen nüfus hareketleri, sosyal hayat anlayışlarındaki farklılıklar hep geçen yıllarda araştırılıp belirlenemeyişlerinin sıkıntıları günümüze kadar gelmiş olmasının üzüntüsünü yaşatmaktadır bugünü anlamak isteyen bizlere.
Bütün bu duyguların yoğunluğunda ne yapabiliriz diye sorduğumuzda kendimize, görülen bu eksiklikleri gidermeye çalışmakla başlayabileceğimizi düşündük ve KIRKLARELİ YEREL TARİH GRUBU oluşturmakla ilk harcı karmış olduk. Yaşamında yolu Kırklareli ile kesişmiş, doğmuş, büyümüş sonra ayrılmak zorunda kalmış, ama yüreğinin bir parçasını, suyunu içtiği, havasını soluduğu bu mütevazi şehirde bırakmış, gelmiş, geçmiş ama bir yıl, ama  10 yıl kalmış yine unutamamış, yaşadıklarının bıraktığı izlerini tekrar arayanlar için, bir çağrımız var. Sosyal medyanın içine düştüğü niteliksizliğe isyan edenlerle, “Bilgi en değerli hazinedir, paylaşıldıkça değerlenir’’ diyenlerle, eleştirinin, tartışmanın  medeni koşullarınca yapılabileceği, ortak değerlerde kişisel gelişimimizi sağlayacak bu yazım ve paylaşım alanında birlikte olmayı diliyoruz.   
Tarih bilincinin insan olma sorumluluğu olduğunu düşünen, benim de söyleyecek sözüm, yazacak gücüm var diyenlerin katılımları ile daha da güçlenerek bilimsel nitelikte değerli çalışmalarla çok şey borçlu olduğumuz Kırklareli’mize bir nebze de olsa katkılarımızın olacağını düşünüyoruz.

KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...