VAHİT LÜTFİ SALCI'NIN KALEMİNDEN
Akın Güre
(Vahit Lütfi Salcı bu bölümde Şair Sulhi'yi anlatmaya başlıyor. Okumalarım ilerledikçe bazı konularda zorlanmalar da yaşıyorum. Bunlardan birisi coğrafi yer adlarının, tarih içinde yer değiştirmiş olmasından kaynaklanıyor. Mesela, artık Bulgaristan topraklarında kalmış, Ahtapoğlu, Vasilkoz gibi yer adlarını öğrenmek için ayrı bir araştırma yapmanız gerekiyor. Ahtapol bir liman kazası. Burasının ilginç bir tarihi var. Ama Vasilkoz adını öğrenmem biraz zaman aldı. Betül Konyar'ın Kırklareli İl Merkezi Yer Adları İncelemesi'ne bakmam gerekti. Orada Vasilkoz adı Vahit Lütfi Salcı'nın hayatı anlatılırken çalıştığı yer olarak belirtilmişti. Ama asıl aradığım bilgiye Prof. Dr. Ramazan Özey'in "19. Asırda Edirne Vilayeti Coğrafyası" makalesinde ulaştım. Burada, Edirne Vilayetine bağlı bütün sancak, kaza ve nahiye isimlerinin arasında Vasilkoz, Kırkkilise sancağına Bağlı Ahtapolu kazasının nahiyesi olarak geçiyordu.
Yaşadığım başka bir zorluk, dil ile ilgili. Burada iki türlü bir handikap ile karşılaşıyorsunuz. İlki, yazarın kullandığı anlatım biçiminden kaynaklanıyor. Kurallarına uygun doğru haliyle yazmaya çalışsanız da bazen orijinal haliyle bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Dönemin koşullarından kaynaklanan dizme hatalarını da göz ardı etmemek gerekiyor ayrıca. Bütün bunlar, 1937 yılına ait bir gazeteden bu güne taşımak istediğiniz bir kaynağın doğru bir yöntemle değerlendirilmesini zorlaştıran nedenler.
Okuduğum yazıyı hem anlaşılır kılmak hem de özünden koparmayarak aslına uygun haliyle tanıtmaya çalışmak bana doğru geliyor. Özellikle aktarılan şiirlerde kullanılan ifadelerde aslından ayrılmamaya özen gösterdim. Bu konuda meraklı okuyuculara da iş düşüyor. Bu konuda okuyucunun çabasını da gerekli görüyorum.
Yazının altına küçük bir sözlük koymayı sürdüreceğim. Ayrıca bu yazıda gördüğünüz gibi önemli isimler için açıklama dip notlarını da bulabileceksiniz. Bu isimlere ait web bağlantılarını da oluşturmaya başladım. Merak eden okuyucu ismin üzerinden bu erişimi yapabilecekler.
Vahit Lütfi Salcı'nın yazılarını okurken aslında tarihin içinde çok yönlü bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Aslında beni bu yazıları okurken heyecanlandıran özellik de bu oldu diyebilirim. Okudukça anlıyorsunuz ki şimdilerde unutulmuş bir çok kültürel öge ile gizli kalmış inanç sistemleri, yaşadığımız coğrafyanın toplumsal tarihiyle iç içe geçmiş durumda. Bu güne kadar bunları yeteri kadar incelememişiz, merak etmemişiz ne yazık ki. İşte Vahit Lütfi Salcı yıllar önce bunu yapmayı başarmış bir araştırıcı. Onun değerinin farkında olmayan çok yaygın bir kitle var hala ve bu durum gerçekten ciddi bir eksiklik. Bu yazıların tamamını okurken merak uyandıracak çok ilginç başka konulara da rastlayacaksınız. Eminim okurken benim kadar ilginizi çekecek ve heyecanlanacaksınız. )
Kırklareli Halk Şairleri-5
Balkan Harbi patladığı zaman ben ( O vakit Kırkkilise mutasaraflığına tabi) Ahtapoğlu (1) kazası (Vasilkoz) (2) tahrirat katibi idim. Bütün memurları ile İstanbul'a hicret ettik. Şairin "Canan da muhacir oldu" dediği gibi biz de muhacir olduk. O sıralarda bir akşam istanbul'da bektaşi ceminde de bulundum. Benim Kırklareli'nden geldiğimi bilenler bana orada bulunan bir genci takdim ettiler. "Kırkkiliseli Salih Bey" dediler. Bu genç sarışın ve mavi gözlü ve ateşin bir genç idi. O da benim gibi muhacir olmuştu. İşte bu genç Salih Sulhi idi.
Artık onunla sıkı fıkı arkadaş olmuştuk. Her günümüz her diyecek kadar beraber geçiyordu. Onun ne kadar ince bir şair olduğunu o zamandan anlamıştım. Yazdığı şiirleri bana sevinçlerle okuyordu. Fakat doğrusu ya, ilk önceleri ondan bu kadar ince san'at ummuyor ve o şiirlerin onun olduğuna inanmamak günahına giriyordum. O kadar güzel o kadar san'atlı idi. Sonraları benim yanımda yine o derece kuvvetli şiirler yazdığını görünce yaptığım günahtan tevbe ve istiğfar ederek onun şairliğinin kudretine iman ettim. O zaman aslen Prevezeli olup bahriye zabitlerinden bulunan ve;
Yarab senin mekanın yok,
Hem dinin hem imanın yok,
Elmasın yok boncuğun yok,
Karın, kızın, çocuğun yok.
*
Yatağın yok yorganın yok,
Herbir şeyden münezzehsin
Aban, keben, gocuğun yok,
Lemyelid ve lemyuledsin.
Gibi İstanbul divan edebiyatı şairlerinin bile dikkatini çekecek derecede mistik şiirler yazan meşhur (Edip Harabi) sağ idi. Bugün Türk edebiyatı tarihinde önemli bir yer alan bu Harabi o sıralarda her gün manzumeler yazıyor ve bu manzumeler hayranları arasında elden ele dolaşıyordu. Sulhi de Harabi gibi yazıyor ve ona tamamiyle bir rakip kesiliyordu. Harabi'nin ve Sulhi'nin eserlerini okuyanlar bu eserleri birbirinden ayırt edemiyorlardı. Mübalağa ediyorum sanılmasın, çok defa Sulhi, Harabi'yi geçiyordu bile. Harabi eserleriyle mağrur olan ve kendi kendine yüksek kıymetler vermek itiyadında bulunan bir zat olduğundan Sulhi'nin kıymetini inkar edememek mecburiyetine düşünce onun için : "Benim nushai saniyem" diyordu. Bunun içindir ki bugünkü araştırıcılar Harabi ile Sulhi'yi birbirine karıştırmak yanlışlığında bulunuyorlar. Çok iyi bir edebiyat bilgileri olan Bay Sadettin Nüzhet (3) bile neşrettiği (Bektaşi Şairleri) adlı kitabında Sulhi'nin olduğunu pek yakından bildiğim şu nefesi o kitapta Harabi'ye mal etmek hatasını düşmüştür:
Ey sofu Cenabı halikı mutlak,
Bu şarabı bize en'am eylemiş.
çok medthetmiş kur'anında açta bak,
Mümin olanlara ikram eylemiş.
*
Vakti saadette rezalet eden
Muhammed Ali'ye adavet eden,
Evladı Resule hıyanet eden,
Münkir munafıka haram eylemiş.
*
Biz içeriz Lakin etmeyiz isyan,
Helal etti bize anınçün Sübhan,
Namaz kıldırmaya bile her zaman,
Bir piri mugan iman eylemiş.
*
Zemzemi terkedip geçelim deyu,
Haram helalden seçelim deyu,
Mukaddes şarabı içelim deyu,
Allah bize mahsus selam eylemiş.
*
Ey hoca bu sırra değilsin agah,
Anınçün şaraptan edersin ikrah,
Şu kalbi Sulhi'ye Hazreti Allah
Bu doğru sözleri ilham eylemiş.
---Arkası var---
Trakya'da Yeşilyurt, 14 Haziran 1937. S. 2-3.
Sözlük:
İstiğfar: Tövbe etme. Münezzeh: Arındırılmış olan. Kebe: Kalın keçeden yapılmış çoban gocuğu. Nusha-i saniye: İkinci nüsha; birbirine çok benzeyen. Halik-ı mutlak: Mutlak yaratıcı. En'am: Yaratılmış olan bütün mahlukat. Münkir: Reddeden, kabul ve itiraf etmeyen. Munafık: İçi başka, dışı başka oşan, iki yüzlü,ara bozucu. Sübhan: Her türlü kusurdan , noksandan uzak olan anlamında Allah'ın isimlerinden biri. Piri-i mugan: Meyhaneciler.
Açıklamalar:
(1) Şimdi Bulgaristan sınırları içinde kalmış, Osmanlı kaynaklarında "Ahtabolu" adıyla geçen kasaba, 1878-1912 yılları arasında Edirne Vilayetinin Kırkkilise sancağına bağlı bir kaza merkeziydi. Evliya Çelebi 1663 yılında buradan geçmiş ve Seyahatnamesinin 6. cildinde kasabadan "Ahtabolu" olarak bahsetmiştir.
(2) Ahtapoli kazasına bağlı bir nahiye adı.
(3) Sadettin Nüzhet Ergun, Edebiyat tarihi üzerine öğretmenlik yıllarında çalışmaya başlamış, halk şiirinden divan edebiyatına ve çağdaş Türk edebiyatçılarına kadar geniş bir çerçevede çalışmalarını sürdürmüştür. İsmi, edebiyat tarihi çalışmalarında Âgâh Sırrı Levend, Ahmed Hamdi Tanpınar, Mustafa Nihat Özön ve İsmail Habib Sevük ile birlikte anılan Sadeddin Nüzhet, Köprülü’den sonra Türk edebiyat tarihi sahasında yetişen en büyük âlim olarak görülmüştür .