VAHİT LÜTFİ SALCI'NIN KALEMİNDEN
(Vahit Lütfi Salcı bu bölümde geçen yazıda anlatmaya başladığı Sulhi'yi şiirlerinden yeni örnekler vererek tanıtmaya devam ediyor. 1887-1931 yılları arasında yaşamış olan Sulhi anlaşılıyor ki Vahit Lütfi Salcı ile yakın dostlukları olan biri. Bu yazıyı okuyuncaya kadar adından söz edildiğini duymadığım Sulhi hakkında benim bulabildiğim tek kaynak Nazif Karaçam'ın yazdığı Kırklareli'ni Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar kitabı. Orada da kaynak yine Vahit Lütfi Salcı'nın aşağıdaki yazısı. Oysa Sulhi şiirlerini okuduğunuzda anlayacağınız gibi güçlü bir şair. Nedense kimse Vahit Lütfi Salcı'dan sonra merak edip de yeni bir bilgiye ulaşma gayreti göstermemiş. Bundan sonra gösterilir mi, o da şüpheli. Oysa Kırklareli Üniversitesi ve Edirne'deki Trakya Üniversitesi akademisyenleri şimdiye kadar bu konuda bir araştırma yapmış olmalıydılar. Bizden hatırlatması.)
Kırklareli Halk Şairleri-6
Sulhi aslen Lüleburgazlı'dır. Eski beyler soyundandır. Misinli Çiftliği sahipleri Süleyman ve Ali Beylerin yeğenidir. Fakat bu beylikle iftihar etmez. Mütevazı ve kalender ve rind bir Bektaşi idi. Lakin her zaman zem edilmekten korktuğu için başkalarından Bektaşiliğini gizlerdi. Bu sebeple de eserleri ve şairliği gizli
kalmıştır. Sulhi hakikaten çok kudretli ve eserlerine yaklaşılmaz eserler veren lirik bir halk şairiydi. Şair, hayatını Edirne Kırklareli ve Trakya'nın diğer kasabalarında reji idaresine Ziraat memurluğu ile geçirmiştir. Kendisinin bu kadar bu kadar kudretli bir şair olduğunu yakın arkadaşları bile bilmiyordu. Bundan yedi sekiz sene evvel Edirne Tütün inhisarı Ziraat Müdür Muavinliği'nde iken ölmüştür. Üç yüz dört doğumludur. Genç denecek bir yaşta iken öldüğü için edebiyat alemimiz mühim bir şairini kaybetmiştir.
Eserlerini mistisizm tarzında ve ondan kuvvet alarak yazardı. Baş döndürücü ve vurucu bir kalemi vardı. Onun en ziyade coştuğu zamanlar Balkan Muharebesi cereyan ettiği ve ondan sonraki birkaç seneler idi. Her gün beraberdik. Unkapanı ve Balat meyhanelerinde oturarak içer ve içer, yazar ve yazar, coşar ve coşardı. Balkan Muharebesi için (Balkanlılara) başlığı ile uzun bir manzumesi vardır ki bu bir şaheserdir. Onu ayrıca neşredeceğim.
Sulhi'nin (Bektaşi nefesleri) tarzında yazdığı iki manzumesini daha burada örnek olarak verelim:
-1-
Ey zahit sen bizi sanma günahkar,
Günahımız yoktur sevabımız var.
Gördüğümüz demi hoş görür settar
Bu sırra Kur'anla cevabımız var.
*
Faslımız baisi azaptır sanma,
İçtiğimiz haram bir abdır sanma,
Bize haram olan şaraptır sanma,
Cennet ırmağından şarabımız var.
*
Elest bezmindeki ahdü ikrardan,
Ayrılmayız asla biz o imandan,
İsmail'e nazil olan kurbandan,
Soframızda meze kebabımız var.
*
Haktan bize her dem hidayet olur,
Muhammed Alli'den inayet olur,
Saz çalmak Allaha ibadet olur,
Davut peygamberden rübabımız var.
*
Şu aneye değin kalu beladan,
Haberimiz var her bir maceradan,
Bu (Sulhi) ye ihsan olmuş hudadan,
Okuyoruz işte kitabımız var.
-2-
Tarikatsız mümin olmaz kimse,
Nuru nübüvvetle dolamaz kimse,
Hakkı, peygamberi bulamaz kimse,
yatıp kalkmakla divara karşı.
*
Allah gözlerine çekmiş bir perde,
Yok dersin Allahı gökte ve yerde,
Göstereyim gel de Hakkı gör nerde,
Seç de eylesin diye didara karşı.
*
Epsem ol ey (Sulhi) nasıl ersin sen,
Halli müşkül ağır söz söylersin sen,
Hazer kıl belki hata edersin sen,
Haydari kerrare, hünkara karşı.
İşte bu kadar ateşin ve heyecanlı Kırklareli bir şairde tetkiksizlik ve alaksızlık yüzünden bugüne kadar Türk edebiyatı tarihine geçmemiş, ve unutulmuş kalmış olan Türk halk şairleri arasına katılmış gitmiştir. Bunları bulmak memleket gençliğine düşen vazifedir. Gönül istiyor ki Halkevimizin edebiyat kolu bu yüksek ruhlu şairleri daha etraflı tetkik ile memleket edebiyatı tarihine geçirebilsin. Kendi bulamazsa bulabilsin bunu bir bulabilecekleri bulmasını bilebilsin.
Gelecek yazımızda Kırklarelili Hacı Rasih'i anlatacağız.
Trakyada Yeşilyurt, 21 Haziran 1937. s.2.
Yardımcı Sözlük:
Rind: Görünüşe ve dünya işlerine kıymet vermeyen.
Zem Etmek: Çekiştirmek, yermek.
Settar: Kullarınıın hata ve günahlarını bağışlayan anlamımda Allah için kullanılır.
Bais-i azap: Acıya sebep olan şey.
Ab: Su.
Bezm-i Elest: Allah’la yaratılışları sırasında insanlar arasında yapıldığı kabul edilen sözleşme için kullanılan bir tabirdir. Farsça’da “sohbet meclisi” anlamına gelen bezm kelimesiyle Arapça’da “ben değil miyim” mânasında çekimli bir fiil olan elestüden oluşan bezm-i elest terkibi, “Ben sizin rabbiniz değil miyim” hitabının yapıldığı ve ruhların da “evet” diye cevap verdikleri meclis anlamını ifade eder. Bu tabirdeki “elest” kelimesi A‘râf sûresinin 172. âyetinden alınmıştır. Bu âyette, geçmişte Allah’ın Âdem oğullarından yani onların sırtlarından (veya sulplerinden) zürriyetlerini çıkardığı, kendilerini nefislerine şahit tuttuğu ve onlara, “Ben sizin rabbiniz değil miyim” diye hitap ettiği, onların da “evet” dedikleri belirtilmiştir.( İslam Ansiklopedisi)
Ahdü İkrar: kabul için söz vermek.
Hidayet: Dağru yol, hak yolu. Nazil olan: Yukarıdan aşağıya inen, bildirilen.
İnayet: Lutuf, ihsan, iyilik.
Rübab: Dize veya bir yere dayanarak çalınan saz.
Kalu Bela: İnanca göre, Allah dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmadan önce insaların ruhlarını yaratmıştır. Allah hepsini birden huzurunda toplamış ve "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuştur. Bu konuşmanın vuku bulduğu zamana Kalu Bela denir.
Huda: Allah, Tanrı, Cenabıhak.
Nübüvvet: Peygamberlik.
Divar: Eski metinlerde duvar kelimesi.
Didar: Güzel yüz, çehre.
Epsem: Dilsiz.
Haydar-i kerrar: Döne döne, tekrar tekrar düşmana saldıran kimse