FOTOĞRAFÇI AHMET SÖZEN
Bir zamanlar cadde ve meydanlarda, Fransızca ‘acele, çabuk’ anlamında ‘alaminüt’ kelimesinin karşılığı Türkçe’de “şipşak” olarak bilinen fotoğrafçılar bulunurdu. O dönemlerde bir fotoğrafhane açmak yüksek maliyetli olduğundan alaminüt fotoğrafçılar, acelesi olanlar ile daha alt gelir gruplarındaki halka çok kaliteli olmasa da işlerini görebilecek nitelikte daha uygun fiyata kısa zamanda vesikalık fotoğraf sunabiliyorlardı. Esas işleri resmi işlemler, pasaport ve kimlikler için vesikalık çekmekti. Bu nedenle alaminüt yani şipşak fotoğrafçılar en çok bir resmi kurum, adliye veya nüfus idaresi gibi yerlerin yakınında bulunurlardı.
Fotoğrafçı Ahmet Sözen yaz kış demeden 1953 yılından başlayarak 1978 yılına kadar Kırklareli Atatürk Meydanı’nda Valilik binası karşısında 25 yıl boyunca fotoğrafçılık yaptı. Hasanpaşa Caddesi girişinde bir duvara astığı siyah perdenin önünde üçayaklı sehpanın üzerindeki körüklü ahşap sandıklı fotoğraf makinası ile binlerce vesikalık ve anı fotoğrafı çekti, anında ve hızlı bir biçimde banyolarını yaparak fotoğraflarını sahiplerine teslim etti.
Ahmet Sözen 1923 yılında Bulgaristan’ın Hasköy ilinin Ortaköy ilçesinde doğdu. Bu yüzyılın başından beri Balkanlar siyasi ve etnik yönden oldukça karışık ve huzursuzdu. Savaşlar, kışkırtmalar, istilalar, işgaller arka arkaya geliyordu. Artık huzur kalmamıştı. Bunun üzerine Ahmet’in babası İbrahim ve annesi Ayşe alabildiklerini sırtlarlar Ahmet ile birlikte Bulgaristan’dan muhacir olarak Pancarköy’e gelip yerleşirler. Kardeşleri Mehmet ve Remziye burada doğdu. Ancak kısa bir süre sonra babası İbrahim 1936 yılında ne yazık ki vefat eder ve iki kardeşiyle birlikte Ahmet genç yaşta babasız kalır.
Bu arada Avrupa’da huzursuzluk başlamıştır. Hitler, Almanya ve dünyayı hızla bir savaşa doğru sürüklemektedir. Tüm Avrupa devletlerinde olduğu gibi Türkiye’de de sıkıntılar hızla artar.
2. Dünya Savaşı başlamak üzere iken annesi Ayşe yeniden evlenir ve Kırklareli Kavaklı’ya gelin gelir. Genç bir delikanlı olan Ahmet onlarla beraber Kavaklı’ya gelmez. Niyeti İstanbul Üsküdar’daki Hasan dayısının yanına gitmekti. Askerlik başlayıncaya kadar dayısının yanında çalışır. Bu arada fotoğrafa ilgi duyar ve fotoğrafçılığı öğrenmeye başlar. Dayısının sokağında bulunan “İstanbul Hatırası” fotoğrafları çeken Üsküdarlı yaşlı bir şipşak sokak fotoğrafçısına hem yardım eder, hem de bu usta fotoğrafçıdan çok şeyler öğrenir.
4 yıl süren askerlikten sonra annesi ve kardeşlerini görmeye Kırklareli’ye gelir. Annesinin bu evliliğinden Lütfiye isminde bir kız kardeşi daha dünyaya gelmiştir. Hem üvey babası, hem de kardeşleri Ahmet’in gelmesine çok sevinirler. Ahmet bir süre Kavaklı‘da hasret giderir, babasının çiftçilik işlerine yardımcı olur. Bazen de Namazgâh Caddesi’nde bulunan Foto Yıldız’a gider, fotoğrafhanenin çekim ve banyo işlerini yapar. Yaşça büyük ve Kırklareli’nin tecrübeli bir fotoğrafçısı olan Mümin Yıldız genç Ahmet’in yeteneğini görür ve işin inceliklerini öğretmeye çalışır. Ancak bir süre sonra Ahmet, İzmir’de bir dokuma fabrikasında iş bulur ve ani bir kararla İzmir’e çalışmaya gider.
Ahmet İzmir’den izinli olarak Kırklareli’ye geldiği zamanlardan bir gün Şerife Teyze ile karşılaşır. Şerife Hanım kırık çıkıkta ustalaşmış Karakaş mahallesinin nur yüzlü çok yaşlı teyzelerinden biriydi. Bekâr olan Ahmet ile Karakaş Mahallesi sakini Özyapıcıel ailesinden 1927 yılı doğumlu Pamuş ile tanıştırır. Ahmet ve Pamuş arasında oluşan sevgi bağı evlilikle sonuçlanır. İzmir’e yerleşirler ve ilk çocukları Ergin orada dünyaya gelir.
Özyapıcıel Ailesi, Yunanistan muhaciri olup Selanik Işıklar köyünden mübadele ile Kırklareli ye gelip Karakaş Mahallesine yerleşmişlerdi. Yayla Mahallesinde şu anda “Ali Rıza Efendi Kültür Evi” olarak düzenlenen tarihi konağın en son sahibi olan Terzi Abdullah Kılıç’ın eşi Mürvet Hanım bu aileden gelenlerdendir.
İzmir’de memleket hasreti bir taraftan Pamuş Hanım’ı zorlarken, diğer taraftan Kırklareli’deki annesi Havuş Hanım hem kızının hem de torunu Ergin’in özlemine dayanamıyor, Kırklareli’ye gelmelerini ısrarla istiyordu. Aslında, Ahmet de şehir hayatından sıkılmış, annesini ile iyi bir kişi olan üvey babası ve kardeşlerini özlemektedir. Pamuş Hanım eşinin fotoğrafa ilgi ve sevgisinin de- vam ettiğini hissediyor, fotoğrafçılık yapabileceğine inanıyordu. Eşinin Kırklareli’ye dönme ısrarlarına Ahmet Sözen dayanamadı. Çocukları Ergin 2,5 yaşında iken 1953 yılında Kırklareli’ye geridöndüler ve Karakaş mahallesine yerleştiler. Pamuş Hanım hem ailesine yakın olduğu hem de yakında doğum yapacağı için mutluydu. Ama aileyi üzecek bir olay olacaktı. Yeni doğan bebekleri Erdinç hastaydı ve nitekim bir süre sonra hayata tutunamadı.
1955 yılında Sözen ailesinin ikinci çocukları Sevinç’in doğması hayatı normal akışına döndürdü. Daha sonraları, Pamuş Hanımın kardeşleri Mustafa ve Ahmet Özyapıcıel aileleri Karakaş mahallesinde İkbal sokakta oturmakta iken, önündeki arsayı Ahmet Sözen satın alır. Vilayet meydanına yakın o zaman bir çıkmaz olan Şeref sokaktaki bu arsa üzerine 1967 yılında yapılan yeni eve yerleşirler. Aile uzun yıllar bu evde yaşayacak, Ercan burada dünyaya gelecekti.
Sözen ailesi Kırklareli’ye yerleşince Ahmet’in yapacağı iş belliydi. İstanbul’dan alınan körüklü üçayaklı ahşap seyyar fotoğraf makinası ile Ahmet Sözen Kırklareli’nde Vilayet karşısındaki binanın sokağında köşede açık alanda şipşak fotoğrafçılığa başladı. Kahvehanenin bitişiğinde Yazıcı Rafet’in küçük eski dükkânını Muhtar Fehmi ile birlikte o da kullanırdı. Çok zor şartlarda mesleği yapardı.
Bu fotoğraf makinaları fotoğraf üretmek için gerekli olan her imkânı içinde barındıran sihirli bir kutu gibiydi. Sağ tarafında ışık geçirmeyen metal bölümden bir fotoğraf kartı alınır, bu kart sol tarafta bulunan fotoğrafın çekildiği makinenin karanlık odasının arka kısmındaki kanala sürerek yerleştirilir, sonra siyah perde önünde sandalyede oturan müşteriye talimatla gerekli poz verdirilirdi. Eğer müşteri yetişkin bir kimse ise makinanın önündeki objektifin önünde bulunan pirinç kapağı kaldırırken “Dikkat! Buraya bakalım” diye uyarılırdı. Eğer bir çocuğun fotoğrafı çekilecekse bu iş biraz daha eğlenceli olur, objektif kapağı kalkarken “Dikkat et buraya! Kuş çıkacak" diyerek objektife daha dikkatli bakması için kandırılırdı. Kısa bir süre sonra objektif kapağı kapatılarak fotoğraf kartı yeterince pozlandırılmış olurdu. Makinanın arka kısımda fotoğraf kutusuna ışık sızmasını engelleyen siyah bezden yapılmış kolluk bulunurdu. Karanlıkta yapılması gereken işler bu siyah uzun kolluk içinde tamamlanırdı. Makinanın alt tarafında bulunan küçücük çekmecelerde şişelerden döktükleri ilaçlı sıvılarla fotoğrafın banyosu yapılır, karta basılır ve 5-10 dakika içinde teslim edilirdi.
Kapalı havalarda ve kışın hava erken kararınca vesikalık çekimi için bir ışık kaynağına ihtiyaç duyardı. Ya sokak lambasından faydalanır ya da işi erken bırakırdı. Açık havada gölgeli çıkan yerler “arap” denilen ilk fotoğrafta kırmızı bir kalem ile retüj yaparak düzeltirdi. Havanın iyi olduğu zamanlarda sıkıntı yoktu ama yağmurlu ve soğuk havalarda işin çileli anları başlıyordu.
Hasanpaşa caddesinin girişinde köşede “Çıkıkçı” Hikmet’in kahvehanesi vardı. Kahveci Hikmet Kırklarelililerin ufak tefek kırık ve çıkıklarına derman olmaya çalıştığından böyle de anılıyordu. Burada kahvenin hemen yanında bir kuyu vardı. Sıcak havalarda bazen Fotoğrafçı Ahmet, Muhtar Fehmi, Kahveci Hikmet ve Yazıcı Rafet gazozuna bir tavla oyunu yaparlardı. Aslında kimin yendiği yenildiği değil de kendi aralarında hiç konuşulmayan bir ısmarlama sırası vardı. Gazozları almak ise Fotoğrafçı Ahmet’in en küçük oğlu Ercan’ın göreviydi.
Bakkal Makaryos’un dükkânı o zamanlar Kahveci Hikmet’in alt tarafındaydı, ondan “Ankara” gazozları alınır, çengelle meşrubat şişeleri kuyuya sarkıtılır, bir süre sonra kuyudan çıkartılan buz gibi gazozlar yaz sıcağında lıkır lıkır içilirdi.
Kırklareli’de hayat devam ediyor, yıllar geçiyor, çocuklar büyüyordu. Çocuklarına çok düşkün olan Fotoğrafçı Ahmet Sözen’in ilk çocuğu Ergin’in sünneti, askerliği, evliliği derken birden büyümüş olması nedeniyle ilk mürüvvetini onda tadıyor, ailedeki mutluluk artıyordu. Hayat bu, ne olacağı belli mi olurdu...
Nihayet büyük oğlu Ergin askerlik hizmetini tamamlamış ve Kırklareli’ye geri dönmüştü. Ergin’in evlenmesini ve bir an önce yuvasını kurmasını çok arzuluyordu.
Valilik binasının tam karşısındaki iki katlı yapı Öğretmen Abdullah Ergenekon’un yakını olan Ulviye Hanım’a aitti, Gönül adında bir kızı vardı. Bu evin alt katında Yazıcı Şevket Havancılar kiracı olarak otururdu. 1959’dan 1968 yılına kadar bu evde oturan diğer bir kiracı da Emniyet Müdürlüğü’nde telsiz teknisyeni olan Polis Memuru Hasan Çiftçi idi. Ahmet Sözen ile yakın arkadaştılar ve ailece birbirlerine ziyarette bulunan iyi komşulardı.
Bakkal Makaryos’un evi de şu anda Doğuş Kitabevi’nin olduğu yerdi, onun da yanında Avukat Niyazi Akıncıoğlu’nu yazıhanesi vardı. Sonra da Fotoğrafçı İlhan’ın dükkânı geliyordu. Fotoğrafçı İlhan çağın gereklerine uygun modern bir fotoğrafhaneye sahipti. Bu fotoğrafhane dört çocuklu Ağır Ceza Mahkemesi Reisi Hıfzı Şişmanoğlu’nun evinin altındaydı. Hıfzı Beyin tapuda çalışan oğlu Sebahattin ile Ahmet Sözen çok iyi arkadaştılar ve bir süre Ahmet Sözen’in evinde kiracı olarak oturmuşlardı. Sebahattin Şişmanoğlu ve eşi Neriman Hanım sevilen ve sayılan kişilerdi. Çocukları Serdar ve Serhat ile Ahmet’in oğlu Ercan arkadaştılar. Ahmet Sözen ve Sebahattin Şişmanoğlu birbirilerine yakın samimi dostlardı, bazı keyifli akşam yemeklerinde bir araya gelir, iki dost dertlerini kadehlere dökerdi.
Ahmet Sözen’in çok sevdiği yakın arkadaşları arasında Ayakkabıcı Fettah (Gürdal Köftecisi’nin babası) Muhtar Fehmi, Kahveci Hikmet ve Yazıcı Rafet de bulunurdu.
Kısa bir süre sonra Çekoslovakya malı Flexaret marka aynalı bir fotoğraf makinesi satın alınır. Bu fotoğraf makinesi ile Fotoğrafçı Ahmet Sözen bisikletine binerek Kırklareli ve Babeski’nin köylerine gider, köy düğünlerinde fotoğraf çekerdi. Düğün dönüşü evin mutfağında perdeleri kapatır, filmleri banyo ederdi. Küçük oğlu Ercan babasının dizinin dibinden hiç ayrılmaz, dikkatle babasının yaptıklarına bakar, bazen ona yardım eder ve bütün bunlar ona bir oyun gibi gelirdi.
Fotoğrafçı Ahmet’in günlük işleri de buna benzer işlerle sokaktaki küçük bir dükkân önünde devlet dairesinde kullanılmak üzere vatandaşın fotoğraflarını çekmekle devam ederken yıllar akıp geçti.
Fotoğrafçı Ahmet Sözen yıllarca fotoğrafçılık işini sürdürdü, Müşteri ve arkadaşları arasında sevilen, sayılan bir kişi oldu. Maalesef 2 Mart 1978’de vefat ettiğinde henüz 55 yaşındaydı.
KAYNAKÇA: Kırklareli İl Yıllığı, 1973, Kırklareli Valiliği Ali Coşkun YANARDAĞOĞLU Arşivi Ercan SÖZEN Aile Arşivi ve Söyleşi
Mustafa ÇİFTÇİ Aile Arşivi ve Söyleşi