LA VİDA ES BELLA EN SARANTA ECCLESIA -KIRKLARELİ MUSEVİ CEMAATİ VE 1950 YILINDA AİLELER-


Hasan ÇALIKUŞU

Roma İmparatoru Aurelius Constantinus’un imparatorluk sınırları içinde yaşayan Hıristiyanlara 313 yılında din özgürlüğünü tanımasından sonra Heraklia olarak bilinen, birçok din ve kültürden insanın yaşadığı bu yer Saranta Ecclesia olarak anılmaya başlandı. Türklerin bu şehri Doğu Romalılardan 1368 yılında almalarından sonra adı Kırkkilise oldu. 

Musevilerin Trakya’da varlığı Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanmaktadır. Seyyahlar birinci yüzyılda Anadolu’nun hemen her şehrinde Yahudilere rastlanıldığını anlatırlar. Dördüncü yüzyılda Bizans kentlerinde yaşamakta, çoğu geçimini ticaret, çiftçilik ve doktorluk gibi mesleklerden sağlamaktaydı. Ancak Hıristiyanlığın gittikçe kuvvet kazanmasıyla özgürlük ve haklarını yitirmeye başladılar, durumları günden güne kötüleşti, sinagoglarına el konuldu, din değiştirmeye zorlandılar, katledildiler veya göçmek zorunda bırakıldılar. Bizans İmparatorluğu döneminde de sorunlar devam etti ve Yahudiler dışlandı, acı, zor, yasaklı ve karanlık bir dönem yaşadılar. Ta ki 1453 yılında Osmanlılar tarafından Bizans alınıncaya kadar. 1492 yılında ise İspanya ve daha sonra Portekiz engizisyonundan ka çan Yahudiler II. Beyazıt zamanında Osmanlı İmparatorluğunun başkenti Edirne’ye sığınmışlardı. 1900 ’lü yıllara kadar başka ülkelerden de kaçmak zorunda bırakılanlar izledi. 

Kırklareli Musevilerinin kadim bir topluluk olduğunu anlamak için Kırklareli Musevi mezarlığında 1735 yılına ait bir mezar taşı bulunduğunu, daha önceki yüzyıllarda yaşayan Yahudi topluluklarında yazılı mezar taşı geleneği olmadığından bir belge bulmanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir. 1758 yılı İstanbul doğumlu gezgin Venedik Mıkhitaryan Manastırı Rahibi Ğugas İnciciyan 18. yüzyıldaki notlarında “Kırkkilise halkından Yahudiler Podolya’dan gelmiş ve bozuk bir Almanca konuşurlar, başlıca işleri tereyağcılık ve peynircilik olup, imal ettiklerini kendi mühürleri ile damgalayarak, başka milletlerin ellerinden çıkanlarını haram sayan İstanbul Yahudilerine sevk ederler” demektedir. Daha sonra İspanya’dan gelen "Sefarad" Yahudilerinin etkisiyle İspanyolca konuşmak yaygınlaştı.

Osmanlı döneminde Musevilerin Kırkkilise’de 17. yüzyıldan kalma eski bir sinagogları vardı. Yüz yıl kadar önce bunun yanına yeni bir sinagog daha yapılmış, eski sinagog da bir süre sonra yıkılmıştı. Kırklareli’de Cumhuriyet Caddesi ile Şükrü Naili Caddesi’nin kesiştiği köşede yer alan sinagogun girişi Kasaplar Çarşısı tarafındadır. 

Karakaş mahallesinde ayrı bir semt kuran Museviler 1900’lü yılların başına doğru yaklaşık 400 hanede iki bin kişiye yaklaşmışlardı ve cemaat o dönemlerde en görkemli devrini yaşıyordu. Ancak Kırklareli'nin eski Yahudileri rahat yaşamayı sevdiklerinden pek varlıklı olamamışlar ve pek çoğu da okuyamamıştı. O vakitler eski havranın yanı başındaki tek odalı sıbyan mektebinde hahamlar sadece din dersi ağırlıklı bir eğitim verirdi. l'Alliance Israèlite adlı Fransız okullarından biri Kırkkilise’de 1900 yılların başında açılınca Musevi çocukları bu okula gitmeye başladı. Öğrencilere Fransa’dan gelen öğretmenler ders veriyordu. 1932 yılına kadar açık kalan okulda öğrenciler Fransızca yanında Türkçe ve birazda Musevi din dersi görüyorlardı.  Onların kültür ve ticaret hayatında ilerlemeleri bu mektep ve programlar sayesinde mümkün olmuştu. 

Gayrimüslimlerin çoğu tarım ve hayvancılık yapar, elde ettikleri hububat, et ve süt ürünleri geliri ile geçinirlerdi. Bahçecilik ve bağcılıkla uğraşan aileler ise elde ettikleri mahsullerle geçinir, şarap üretimi yapar, tüccarlara satarlardı. Özellikle bağcılığın çok ilerlediği Kırkkilise’de üretilen şaraplar önce İstanbul’a ve oradan da Fransa’ya gönderilirdi. Ancak aynı işi yapan Müslümanlara göre, gayrimüslimlere olan vergi oranlarının daha fazla olduğu temettu’ât defterlerinde görülmekte ve bu da onların ekonomik durumlarına yansımaktaydı. 

Kırklareli’nde Türk, Rum, Bulgar, Yahudi, Boşnak, Arnavut, Pomak ve Kıpti toplulukları arasında komşuluk ilişkileri, mahalle kültürü ve sosyal dayanışma çok iyiydi. Ancak tarih boyunca olduğu gibi Balkan Savaşları, İsrail’in kurulması, çeşitli kışkırtma ve siyasal sıkıntılar Musevi toplumunun burada da yakasını bırakmamış, yaşanan bazı olaylar ve kaygılar neticesinde gençler başta olmak üzere okuma ve ticaret için Kırklareli’den İstanbul ve başka yerlere gitmiş, maalesef birçoğu da göç etmek zorunda kalmıştı. 1927 nüfus sayımına göre şehirde 1000 civarında Musevi yaşamını sürdürürken 1950 yılında Kırklareli Musevilerinin sayısı 60-70 haneye kadar düşmüştü. Bundan sonra günümüze kadar kalanlar ise huzur içinde yaşamış, genç nüfus olmadığı için 2000 yılında Kırklareli’de Musevi olarak sadece 5 hane kalmıştı.

Kırklareli mozaiği içinde dini bayramlar ve kültürel kutlamalar farklı olsa da, herkes birbirine saygılıydı.  Bayramları büyük bir coşku ve ilgiyle kutlanır, birçok gelenek birlikte yerine getirilirdi. Kırkkilise Mutasarrıfı Galip Paşa tarafından eski Hükümet Konağı karşısında ve Belediye binasının yanında yaptırılan her türlü çiçeklerle donatılmış Belediye Bahçesi’ndeki mermer havuz etrafında meşrutiyet ilanı halkla birlikte kutlandığı, hocalarla papazlar, papazlarla hahamların kucaklaştıkları, öpüştükleri ve kardeşlik içinde sevindikleri anlatılır. Musevilerinin Nisan ayında Pesah denilen Hamursuz bayramlarında Karakaşbey sokaktaki Vitali'nin evinin bahçesindeki fırında mayasız ekmek pişirilir, bir hafta kutlanan bayramda Museviler mayasız ekmeklerini yer, isteyen Müslüman ve Hıristiyan komşular da bu ekmeğin tadına bakarlardı.  Böylece inançlara saygıyı esas alan, karşılıklı sevgi ve saygıyla sağlamlaşan, farklılıklarıyla zenginleşen bir komşuluk ilişkisi yaşanırdı. 

1950 yılında Kırklareli’de yaşayan Musevi aileler arasında MAGRİSO ailesi İsrail Nesim, Avram Nesim, Nesim İsrael, Yakir İsrael, Samil İsrael, Dr.Yuda,  Mose, Nesim Avram, Aron Avram, İsrail Nesim, İsrail Aram, Elektrik Mühendisi İsrail Yakir, KANETİ ailesi Pol, Yeşua, Emil, Dr. Simento, MİTRANİ ailesi Nesim, Mose, Albert, Rıfat, Salamon,  Haci, HALEVA ailesi Rıfat, David, Momo, Moşe, Pinhas, ABRAVANİL ailesi Haham Hayim, BARUH ailesi Salamon ve Leon, HALFON ailesi Baruh ve Albert, HASER ailesi Salvator, David, Bünyamin, ÇİPRUT ailesi Eczacı Hayim, İsrael, Mordo, Diş Hekimi Josef, Berta, RODRİK ailesi Leon ve Simento, ADATO ailesi Avukat Hoca Menahem, Elia, Dr. Orhan,  ALEVİ ailesi Mose ve Barzılay, AVİGDOR ailesi Nesim ve Marko, ŞAMAŞ ailesi Salamon ve Danyel bulunmaktaydı. Bu ailelerin yanında Salvator ÇİFLİK, Şafat AVYENTE, Josef MOSAKİ, Viktorya MİZRAHİ, Nesim BOYACIOĞLU, Bohor SORFOTİ,Kasap Yako HASDAY, Salamon BENBASAT, Luna ERGAZ, Rıfat KAMHİ, Rafael FRANKO, Eliezer KOHEN, Albert BEHMOARAS yanında Dr. Reytan, Tenekeci İzak, Farrin ve Kanbur Habij isimlerini de saymak gerekir.

2006 yılına gelindiğinde ise geriye kalan son beş Kırklarelili Musevi ile ibadetler artık yapılamaz olmuştu. Şehrin en sevilen ve sayılan simalarından olan son Haham Hayim ABRAVANEL ile işadamı Rıfat HALEVA ve oğlu Pinhas HALEVA’nın vefatları ile Kırklareli kent kültüründen bir sayfanın daha ne yazık ki sonu gelmiş oldu. 

Bu topraklarda yaşayan kadim bir topluluğun Latince ifadeleriyle “La vida es bella en Saranta Ecclesia - Kırkkilise’de güzel hayat” sözü, yerini artık sessizliğe bıraktı…

Popüler Yayınlar