KIRKLARELİ’ DE KİRAZ ZAMANI


 Ahmet Rodopman 

Hafta sonunda Kırklareli’ ye gittik. Araya Pandemi kısıtlamaları girdiği için bir yıldan uzun bir süre gelememiştik doğup büyüdüğümüz kentimize. Öğlen yemeğimizi hep gittiğimiz köfteci 'mizde yedikten sonra, şehir gezimizde cadde ve sokak başlarında sepet sepet kirazların albenisine kapılıp, bol miktarda kiraz doldurduk arabamıza. Daha Kırklareli’ de iken dayanamayıp yedik, bir yandan da korktuk. Anne ve babalarımızın eve kiraz getirdikleri zaman söyledikleri ‘’ Kirazı aç karnına yemeyin. Üstüne de asla su içmeyin’’ uyarıları kulaklarımızda çınladı. Sözde kirazın ahti (tılsımı, sihiri) varmış. ‘’Üstüme su içenin boynunu sapım gibi yaparım’’ diye. Bütün bu uyarıları yaptığım, defalarca ikaz ettiğim halde Kırklareli’ ye ilk defa getirdiğim misafirime söz dinletemedim. Bir sepete yakın en olgunlarından Karahıdır  kirazını yedikten sonra bir de üzerine bolca su içince İstanbul’ a gelinceye kadar benzin istasyonu aramaktan bir hal olduk. İşte kirazın sözünü dinlemezsen böyle miden bozulur, kendini de, bizi de, kirazı da perişan edersin demek zorunda kalmıştım.

İstanbul’ a dönerken Kırklareli’ lilerce iyi bilinen, ancak herkesin pek bilmediği şu Karahıdır kirazını bir kez daha yazayım dedim, ama bu sefer çok dağılıp uzatmadan kısa keserek yazmayı deneyeceğim. Yerken doyasıya, ağzınızdan tadı, aklınızdan bilgisi eksilmesin.

İstanbul’ a gelince bahçemizdeki alaca kirazlarımızın da olgunlaştığını, toplanacak hale geldiklerini gördük. Toplamaya niyetlenince komşularımıza da söyledik. Rahmetli babamın ‘’Komşunun göz hakkı vardır’’ sözünü anımsayıp, toplamamıza yardıma gelenlerle birlikte olanları itina ile topladık. Büyük bir kısmını komşularımızla paylaştık. Artık çok azalan eski komşuluk ilişkilerimizi anıp dertleştik, henüz olgunlaşmayan vişneleri, sarı erikleri, malta eriklerini ve kara dutları da birlikte toplayıp paylaşmak üzere sözleştik. Onlara da anlatmadan edemedim bir çocukluk anımı. Sizlere yazayım buradan kulağınıza ikili kirazları takar gibi rahmetli komşumuz Salih Dalca(Hatice Dalca’ nın değerli babası) nın söyledikleri de kulaklarınıza küpe olsun. Salih Amca kendine özgü ilginç ve çok saygıdeğer bir insandı. İç dünyası çok geniş ve bilgili bir kişi idi. Yine bir kiraz zamanı onların bahçe duvarını aşan kiraz ağacının kirazlarını çocukluğun verdiği acelecilik ve bilgisizlikle elimizle sapından koparmadan sadece etli kısmını çekerek sap ve çekirdeğini de dalında bırakarak toplayıp yiyiyorduk. ‘’Çocuklar istediğiniz kadar yiyin ama sapı ile koparıp alın, sadece etli kısmını çeker alırsanız, ağaç küser, seneye meyve vermez’’, ‘’En üsttekileri de kuşlara bırakın, onların da hakkı var unutmayın’’. O gün pek etkili olmamıştı bizlere Salih amcanın söyledikleri. Sonraları öğrendim iyi bir sufi ve bilge bir kişi olduğunu. Bitkilere ve ağaçlara merak saldığımda da kiraz ağacının ilginç özelliklerini öğrendikçe Salih Amcayı hatırlar ve daha iyi anlar olmuştum. Komşunun oğluna da bunları anlatarak eskiyi bir kez daha yad etmiş oldum.  Her canlıda olduğu gibi kiraz ağacında da bizlerin henüz çözemediği gizemlerden olan bilgisayar veya doğasayar, doğametreleri olabileceğini düşünmeye başladım. Sonra ,bu merak alışkanlık haline geldi bende ve her ağacın kendine özgü olan bir yaşam sürecini takip eder oldum. Ne zaman yaprak dökmeye başlayacaklarından tutunda, sularının çekilme zamanını, aşı olma süreçlerini, çiçek açma, tohuma durma, meyvelerini toplanması ilginç bir evrensel ritmi takip etmekteler. Bende onları takip ediyor olmuştum. Belirli bir süre sonrada yaşamsal fonksiyonlarını kaybederek ya köklerinden yerine yeni bir benzerini yetiştiriyor, yada etrafa saçtığı çekirdeklerinden kendine benzer  yeni fidanların çıkıp ağaç olmasını sağlıyorlardı. Biz buna Felsefede ‘’Tohumun Nedenselliği’’ diyoruz. Her canlıda farklı olmasına karşın, değişmez bir kural olarak sürdürülen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. İnsanda bile. Hatta insan evladının  ölümsüzlüğü istemesine örnek olarak, çiçeklerde, ağaçlarda kendi nesillerinin devamı için benzerlerini yaratma uğraşında olmalarını yıllardan beri izlemekten bıkmadım, usanmadım. 




Bizim kiraz ağaçlarına gelecek olursak; Kirazın albenisine kapılıp az zamanda çok kiraz yiyebilmek için, kirazların uzun saplarına parmaklarımızı geçirip kirazların sadece etli kısımlarını toplarsak, Nasrettin Hoca’ nın kendi bindiği dalı kestiği gibi bizde o güzelim Kiraz ağacının zaten çok uzun olmayan ömrünü büyük oranda kısaltmış oluruz. Çünkü kiraz dalında bırakılan sap ve çekirdek ağaca meyvelerinin toplanıp, yenilmediği sinyalini verdiğinden bir kaç sene içinde, ‘’ Artık meyvelerim beğenilmiyor, benim yaşam sürem doldu’’ emri ile, tüm canlılarda bulunan ölüm hormonlarını hareke geçirir ve belli bir süre sonrada ağaç tüm canlılığını kaybederek kuru bir kütük haline gelir. Buna insanlarda emeklilik sendromu denilmekte ve emekli olanların çekilip bir köşeye oturmalarından iki, üç yıl içinde yaşlanıp hayata veda etmesini de yine bu hormonlara bağlanmaktadır.

Kirazla ilgili pek çok söylence ve efsane bulunmaktadır. En ilginci de kirazın ana vatanı olarak bilinen ve ona ismini veren Giresun’ un olması. M.Ö 70 yıllarında Karadeniz bölgesine gelen Roma İmparatoru Giresun ve civarında ilk defa Kirazlarla karşılaşmış, adlarını sorunca ‘’Ceras’’ denildiği söylenince de en güzel fidanlarından alarak memleketine dönmüş. Roma’ lılar kirazı çok beğenmişler, üzerinde bir çok çalışmalar yapmışlar ve bitkiye geldiği yerden esinlenerek ‘’Cerasus Avium’’. ‘’Prunus Avium’’ ismini vermişlerdir. İşte Giresun’ un adı da buradan geldiği rivayet edilir.

Kiraz ile ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki hangisinden başlayayım diye düşünürken, yukarıda yazdığım bu sefer kısa keseceğim sözüm aklıma geldi. Yine de bu mucize meyvenin başlıca bilinmesi gereken özelliklerinden söz etmeden geçemeyeceğim.

Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde yetişen kiraz çok iyi bir ihraç ürünümüz olmasının yanı sıra, yaz aylarında en çok sevilen ve tüketilen bir üründür. Baharda havaların ısınmaya başladığı ilk günlerde muhteşem güzellikteki çiçekleri ile yazın müjdecisi olan kiraz ağaçları, fidan olarak ekildiklerinde 3-4 sene gibi bir süreçte ürün vermeye başlarlar. Ülkemizde belirli bölgelerde farklı tür ve çeşitlerde bol miktarda yetiştirilir. Yaşam süreleri pek uzun olmayan kirazın yetiştirilip yaşlananların yerine yenileri dikilerek, verimli bir meyve bahçesi oluşturulabilir. bir meyvecilik yapılabilir. 

Kiraz yetiştiren  ve ihraç eden ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Kirazın ana vatanı diyebileceğimiz ülkemizde ki kirazların  çeşitlerini isimleri ne yazık ki hep yabancı, bu durumu oldum olası garipsemişimdir Lory, Burlat, Giant, Metron, Napolyon gibi türler geliştirilmiştir. Bence  onlarca görünüşü güzel olan bu genetiği ile oynanmış kirazlardan bizin geleneksel Karahıdır kirazımızın yerini tutabilen pek azdır. Bizim eskiden beri kirazı tanımlamakta kullandığımız renk ayrımı ve lezzet farklılıkları idi, kırmızı, siyah, sarı ve beyaz olmak üzere dört renk ile bildiğimiz kirazımızı öyle sepetle değil de günde ancak bir su bardağını dolduracak kadar yememiz halinde, kapsadığı vitamin, mineral ve metabolizma için gereken maddeler sayesinde sağlığımıza bir hayli faydasının dokunacağı belirtebiliriz.  Doğanın mucize meyvesi denilmesinin önemli bir nedeni de uzun kış aylarında genellikle yoğunlaşan kanın kirazın yenmesi ile sulanacağı, vücutta fazla suyun ödem yapması halinde ise, bir tutam kurutulmuş kiraz sapının idrar söktürücü özelliğinden yararlanılması nedeni ile baharda ve yazda aranan ve sevilerek yenilen bir meyve haline gelmiştir. Bu özelliğinden dolayı da tansiyon (kan basıncı yüksekliği)un kontrol etmekte yararlanılan bir ürün olarak bilinir. Yeter  ki diyabetliler  ( kan şekeri yüksek olanlar) 10-15 adetten  fazla tüketmemeye çalışsınlar. Kan şekerlerinin yükselmesi ile karşılaşmasınlar.

Biz kirazın sadece meyvesini tüketen bir toplumuz, oysa bir kiraz ağacının, meyvesi, sapı, çekirdeği, kiraz çekirdeği yağı, yaprağı, kerestesi, kökü, zamkı pek çok yerde kullanılmaktadır. Pek çoğumuz kurutulmuş kiraz saplarının kaynatılarak suyunun içilmesinin, idrar söktürücü özelliğini biliriz. Kiraz çekirdeği yağının kozmetik sanayinde özellikle arandığı ve yüksek fiyatlara satıldığı ise bilmeyenimiz yoktur. Kirazın pek  güzel, biçimli ve büyük yaprakları vardır. Yapraklarında kaynatılıp içilen suyunun İdrar yolları enfeksiyonlarında, böbrek rahatsızlıkları ve selülite  faydalı olduğu belirtilmektedir. Kökünden en kaliteli pipoların yapıldığı kiraz ağacının kerestesi mobilya yapımında en pahalı ürünlerin yapılmasında kullanılmaktadır. Bütün bunların yanında beklide en şaşıracağınız kullanım şekli, kiraz çekirdeği yastığı olacaktır. Güzelce temizlenip pamuklu bir kumaştan yapacağınız torbanın içine koyup,fırında 120 dereceye kadar ısıtacağınız torbanızla kışın gereksinim duyduğunuzda patlama tehlikesi olmayacak şekilde sıcak su torbası yerine rahatlıkla uzun süre ısısını tutabileceğinden kullanabilirsiniz.

Bütün bu kiraz bilgisinden öte oldum olası merak etmişimdir. Ne zaman Karahıdır’ da en iyi kirazın yetiştirildiği saptandı ve kiraz bahçeleri oluşturuldu. Kim ön ayak olmuşsa nur içinde yatsın. Kırklareli’ lilere  önemli bir ağız tadı ve sağlıklı yiyecek miras bırakmış. Ben şimdiye kadar Karahıdır kirazının tarihçesine ulaşamadım.Bilgisi olan varsa lütfen yazsın. Ve bir şey daha dile getirilsin Kırklareli sevenleri tarafından. Bir zamanlar yapılan ‘’Karahıdır Kiraz Festivali’’ yeniden gündeme gelsin. Bu konunun yeniden gündeme getirilip Kırklareli için farklı bir tanıtım ve turizm alanı olabilir mi diye düşünülüp, tartışılsın.Bir etkinlik yapılabilirse de yapılsın. Karahıdır kirazına sahip çıkılsın.

Popüler Yayınlar