KIRKLARELİ‘ DE KUŞ GÖÇLERİ

Ahmet Rodopman 
Baharın gelişini Cemrelerin ardı arkasına düşmesi ve kızılcık, erik, badem ağaçlarının çiçeklenmeye başlamaları ile anlıyoruz. Çocukluğumuzda ilk bahar çiçeklerini  gördüğümüzde hep birlikte’’Gör gözüm gör, gelecek seneye de gör’’ diye bağrıştığımızı anımsıyorum. Nereden gelmiş ağzımıza dolanmış bilemiyorum. Her halde  eski insanların doğa ile bir yıllık sağlık sigortası sözleşmesi olsa gerek diye düşünüyorum şimdi. Ancak bunun ötesinde uzun, soğuk kış günlerinin bitip, özlenilen yaz günlerinin gelişinin habercisi olan bahar günleri, çocuk, yaşlı herkes için sevindirici bir işarettir.  Genellikle 21 Mart ile birlikte yaz aylarının başlaması, doğanın canlanışı, yeniden doğumu  yüzyıllar öncesinden beri değişik toplumlarda değişik isimler altında sevinç içerisinde karşılanıp NEVRUZ şenlikleri olarak kutlanmaktadır.
Baharın gelişinin, doğanın uyanışının kutlamalarına yetişebilmek için binlerce kilometre uzaklardan göçmen kuşların uçuşları da başlamıştır bu günlerde. Hatta bazı öncülerin sulak alanlara, tarlalara konduğu bile görülmektedir. 1 Eylül 2020 tarihinde ki yazımızla, ‘’Güle Güle’’ diyerek gönderdiğimiz göçmen kuşlarımıza şimdi ‘’Hoş Geldiniz’’ demeye hazırlanıyoruz.
Çocukluk merakım olan kuş göçleri, zamanla ilgi alanım, bilgilenme konum olup çıkıverdi karşıma. Çok sonraları öğrenebildim Ornitoloji diye, kuşları inceleyen Zoolojinin bir alt dalı olduğunu. Ve Kırklareli’ nin Ornitoloji dalında Türkiye’ nin oldukça önemli bir kuş göçleri yolunun üzerinde olduğunu. Günümüzde ise kuş popülasyonu azaldıkça, kuşları gözlemleyenlerin sayılarının artması farklı bir turizm alanının oluşmasını sağlamaktadır.
Günümüzden yaklaşık 200 milyon yıl önce yeryüzünde belirmeye başlayan kuş nesilleri, 50 milyon yıldan beri de bugünkü fizyonomileri ile yeryüzünün nadide canlıları arasına girmişlerdir. İklim koşullarına yiyecek, barınacak ve üreyecek yerler bulmalarına bağlı olarak yüzlerce türlere ayrışmışlardır. Yani şimdi sulak alanları yok ederek, avlayarak, tarım ilaçları ile zehirleyip öldürerek nesillerini ortadan kaldırmaya çalıştığımız kuşlar, insanoğlundan milyonlarca yıl öncesinden beri varlıklarını sürdüre gelmiş canlılardır. İnsana hiç gereksinim duymaksızın milyonlarca yıldır, ne sınır, ne yasak bilmeden dünyanın her bir köşesinde yaşam alanı bulabilen bu canlıların en önemli özelliklerinden biri de bahar göçleridir. Kuzey ve güney yarım küreler arasında yapılan bu git gel ler, kuşların beslenmesi, üremesi için gerekli olduğu kadar, gerek bitki gerekse insan toplulukları içinde bir hayli önemli olmaktadır. Özellikle son yıllarda yapılan Etnobotonik çalışmalarında, kuşlar aracılığı ile bitki tohumlarının şehirler, bölgeler hatta kıtalar arası taşınıp yeryüzüne dağılması pekte görülüp, bilinmeyen bir özellikleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Afrika’ da güzel bir çiçeğe konup, tohumunu yutan kuşun binlerce kilometre uçup İğneada  longoslarında mola verdiğinde, su kenarında bereketli bir toprak parçasına tohumu bırakmasıyla orada hiç görmediğimiz güzellikte bir Afrika Menekşesi’ nin kök salıp büyümesini gördüğümüzde belki şaşırırız, ama bunun bir göçmen kuşun hediyesi olduğu içimizden kaç kişinin  aklına gelmiştir acaba ? Ekolojik dengenin korunmasında ki görevleri ise saymakla bitmemektedir. İnsanlık tarihi boyunca, efsanelere, masallara konu olan, şu bahar aylarında başımızın üstünde dolaşıp duran uçan dostlarımıza ne kadar ilgi duyuluyor bilemiyorum. Ancak bilgilenim arttıkça ilgilenimin de peşi sıra geliyor ve böylece Zooloji olarak bilinen hayvanlarla ilgili bir bilim dalının alt dalı olan Ornitoloji yani Kuş Bilimi oluşmaktadır. Özellikle de bahar aylarında, göç eden özgür kuşların göç yollarını gözleyen meraklılar dürbünleri, fotoğraf makineleri ile birlikte düşüyorlar göç yollarına. 
Göçün öyle küçümsenecek bir şey olmadığını kuşlarla ilgili bazı rakamlara bakarsak bir başka mucize ile karşılaştığımızı anlayabiliriz.  Tutabilsek avuç içimizi bile dolduramayacak kadar küçük olan bülbülün 3.500 kilometre, uzun bacakları ve uzun gagası ile karikatürlere, fıkralara konu olan leyleklerin 5.000 kilometre, guguk kuşunun 6.000 kilometre uçup ilk baharda yazlık, sonbaharda ise kışlık yuvalarına ulaştıkları tespit edilmiştir. Uzun uçuş rekoru ise bir yılda 40.000 kilometre uçarak ırmak kırlangıcı tarafından kırılmıştır. Az değil her yıl bütün bir ekvator turu yapmaktadırlar. Peki bu kuşların göçleri sırasında Kaç kilometre hızla gittiklerini hiç merak edeniniz oldu mu? Ortalama hızları saatte 53 kilometre olan kuşların bazı Kartal türlerinde bu hızın kat kat üstüne çıktıkları belirlenmiştir. Kuş bilim insanları tarafından yapılan çalışmalarda, göç esnasında kuş topluluklarının ortalama 1500 metre(tüfek menzili dışı)  yüksekten uçtukları belirlenmiş, ayrıca bu kadar uzun mesafelerde kanat çırpmalarının büyük bir enerji gerektirdiği düşünülecek olursa, göç öncesi  oldukça fazla beslenerek yağ depoladıkları, bu depoladıkları yağları da enerji kaynağı olarak kullandıklarını saptamışlardır. Sadece Kırlangıçların saatte 300-400 kilometre uçarlarken sinek ve böceklerle beslenerek yere inmeden uçtukları oldukça saşırtıcı bir bilgi olarak aklımda kalmıştı. Bir diğer hayretler içinde kaldığım nokta da, kuş beyinli diye dalga geçtiğimiz göçmen kuşlar, insan oğlunun hesaplayarak bile bulamadığı ısınan havanın yükselmesine bağlı olarak oluşan termal sütunları kullanarak yükseklere çıktıkları, sonra da kanat çırpmadan 400 kilometre süzülerek yol almasının yanında, onca yolu giderlerken yönlerini nasıl bulabildikleri uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Alman kuşbilimcilerin buluşu bu tartışmalara son vermiştir. Kuşların beyinlerinin alt kısmında bulunan bir bölgede yoğun demir bileşiklerinin saptanması, bu bölgenin birer pusula görevi görerek, istedikleri yere gitmelerini sağladıklarını göstermiştir.. Yılda 5 milyar civarında göçmen kuşun topraklarımızın üzerinden geçtiği veya konduğu ülkemizde Avrupa’ kıtasında toplam 500 çeşit kuş yaşarken bunun 425 inin Türkiye’de bulunduğu gerçeğini de unutmamalıyız.
Göçmen kuşların bu ve bunlara benzer saymakla bitmeyen pek çok özellikleri bulunmaktadır. Ancak şimdilik bu kadarla yetinip, Kırlareli’ nin bu konudaki yeri ve önemine değinecek olursak, ardından görev ve sorumluluklarımızın da üzerinde durmamız gerekecek.  Türkiye Doğa Derneğinin yaptığı sürekli çalışmalarla ülkemizde 32 Önemli Doğa Alanı tespit edilmiştir. Bunların çok önemli iki tanesi ilimiz sınırları içinde olup, MAR011 Istranca Dağları  ve MAR014 İğneada Ormanları kodları ile belgelenmiş ve koruma altına alınmıştır. Haritamızda da görüldüğü gibi, Afrika’ dan gelip, baştan sona Anadolu’ yu gruplar halinde geçen Göçmen Kuşlardan İstanbul Boğazını aşıp, Terkos Gölü ve civarındaki sulak alanlarda mola verip İğneada Longoz Ormanlarında, suya, ağaca, ota, böceğe kavuşmaktadırlar. Kimi gruplar Longozlarda mevsimlik misafirimiz olarak kalmalarının yanı sıra büyük çoğunluğu da göçe başlarken hedefledikleri Tuna Deltasına doğru yola çıkıyorlar. Bu kollun bir bölümü de Moldova ve Ukrayna topraklarına yayılmaktadırlar. Çanakkale Boğazından geçen bir farklı kol ise Çorlu, Lüleburgaz, Babaeski üzerinden gelip, Kırklareli’ nin üzerinden geçerek, sınırlarımızı aşıp orta Avrupa topraklarında yaz aylarını geçirip, yuva ve yavru yapıp nesillerini devam ettirme  uğraşı vermektedirler. Genellikle gece uçuşları yaptıklarından belki rastlayamaya bilirsiniz ama, özellikle bahar aylarında dışarıda gezerken başınızı yukarıya kaldırırsanız, toplu halde veya v harfi şeklinde başınızın üstünden geçen göçmen kuşları görebilirsiniz. Hatta seneye de bir kez daha görmek üzere doğa ile bir yıllık yaşam sigortanızı bile yapabilirsiniz.
Neden her yıl göçmen Kuşlarının sayılarının azaldığı  konusuna gelince; biz yaştakiler çok iyi hatırlayacaktırlar, bir zamanlar Trakya’ da sulak alanlar pek çoktu. Hele derelerimizi, barajlarımızı sularını İstanbul’ a taşınması için yok etmemizin ardından, tarlalarımızın kimyasal gübre ve zehirlerle kirletilmesi. Çerkezköy gibi kirletici sanayinin Ergene Nehrini bir zehir kanalı haline getirmesi yanında havanın kirlenmesi ve ısının yükselmesi kuşların gelmemesi için başlıca nedenleri oluşturmaktadır. Hele sözü edilen Organize Sanayi Sitesi Kırklareli’ de kurulması halinde artık Trakya’ da göçmen kuşları, tarlalarda, ağaçlarda, değil de uskumruyu gördüğümüz gibi, ansiklopedilerde göreceğiz herhalde.  
Ülkemizin olduğu kadar Kırklareli’ mizin de çok önemli bir doğal mirası olan İnsan Göç Yollarının yanı sıra, Kuş Göç Yollarının da üzerinde olması şimdiye kadar pek önemsemediğimiz değerimizdir. Yetkililerimizin bu konuya eğilip, tanıtım ve turizm faaliyetlerini arttırması ile, hem isminin yaygınlaştırılması, hem de belli mevsim ve günlerde yerli ve yabancı turistlerin ziyaretleri ve konaklamaları için organizasyonların yapılmasına ön ayak olmalarının uygun olacağını düşünmekteyim.

Popüler Yayınlar