HALK BİLİM (FOLKLOR) -ANNELERİMİZİN ÇEYİZ SANDIKLARI

Ahmet Rodopman 
Şimdilerde ne kadar kaldı ? Hala devam ediyor mu çeyiz sandığı geleneği, göreneği ve özelliği bilemiyorum. Belki de yok olan veya olmaya yüz tutan pek çok güzel adet ve alışkanlıklarımızdan biri gibi o da modernleştiğimizi sanarak terk ettiğimiz unsurlardan biri olarak kalacak  hafızalarımızda. Ama annelerimizin çeyiz sandıklarının kokusu  uzun yıllar geçse de silinmeyecektir beyinlerimizin en ince kıvrımlarından. Günümüzün bilimleri kokunun en nostaljik hatırlatıcılardan biri olduğunu belirlemiştir. Çoğumuz annemizin sandığını yıllarca önce kaybetmiş olmamıza karşın, benzer bir kokusunu her hangi bir şekilde duyduğumuzda hemen anımsarız, o evi, o odayı, o sandığı. Tam olarak tanımlayamasak da,  götürür bizleri o tılsımıyla geçmişte ki o güzel günlerimize. Herkesin annesinin sandığının kokusu, kendine özeldir ve de çok güzel gelir insana. Annesini hatırlattığı için olsa gerek veya anne sıcaklığını yaşadığı o küçüklük günlerini.
Sandığın kullanımı, gerek kendi  coğrafyamızda, gerekse dünya üzerinde neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö 5000 lere  değin giden bir mazisi söz konusudur. Mısır’lılarda, Sümer ve Asur’ lularda, Yunan’ lılarda, Roma, Bizans ve Osmanlı’ larda çok değişik amaçlarda kullanılmıştır. Genellikle mal ve eşya taşımada, saklama ve ev içi düzenlemelerde sıklıkla kullanıldığını görmekteyiz. Özellikle Osmanlı’ların Avrupa ile ilişkilerinin fazlalaştığı 1800 lü yıllardan itibaren bugünkü ev içi kullanımlarında karşımıza çıkmakta, o zamana kadar bohça, çuval ve denkler de tutulan kıymetli eşya veya giyeceklerin saklanıp, korunmasında ve evlerde de oturma, üstünde yemek yeme gibi değişik işlevleri olan bir aksesuar gibi değerlendirilmiştir.
Ancak sandık denilince ilk akla gelenin Çeyiz Sandığı  olacağı şüphesizdir. Çünkü kültürümüzde çok sık olarak birlikte kullanılan iki kelimedir. Evliliğin kutsandığı pek çok ülkede de bu gerçeklik sürdürülmektedir.  Düğünlerin vaz geçilemeyen bir ritüeli, renkli bir gösterisidir, gelin alayının Çeyiz Sandığını almaya gelmesi ve damat adayı ile yapılan pazarlığı. Genellikle gelinin bir yakınının sandığın üstüne oturması adetten sayıldığından, damat tarafı makul bir para vererek gönlünü almaya çalışır. Bu, tarafların hoş görüsü ile kısa zamanda tatlıya bağlanarak, sandık, gelin ve gelinin diğer çeyizleri yüklenilerek, davul, zurna, ağıtlar ve alkışlar eşliğinde damat evine doğru yola çıkılır. Gelin yeni evine gelince de sandık en özel eşya olması nedeniyle gelinin odasının baş köşesine yerleştirilir. Artık gelin hanım ve sandığı ömür boyu sürecek bir beraberliğe başlamış oluyorlardır. Üzerinde anahtarı olsa da olmasa da kadının izni olmadan kapağının açılamayacağı gelenek haline gelen bu çeyiz sandığının, halkın hafızasında çok eski zamanlardan beri özel bir yeri oluşmuştur. Ülkemizde ve şehrimizde pek çok şeyin yeni yaşam koşullarına evrilmesine karşın kız çocuklarına çeyiz düzülmesi konusu geçerliliğini sürdürmektedir.
Benim gibi geçen yüzyıldan kalanların çok iyi anımsayacakları gibi yöremizde kız çocuğu doğduğu zaman başlar çeyizini hazırlamaya ana ve babası. Hatta hoş bir tekerlemesi vardır hepimizin bildiği, ‘’Kız beşikte, çeyiz sandıkta büyür’’ şeklindedir. Kimi kez sandık gelinceye değin bohçalarda biriktirilen kızın gelinlik çeyizleri, kimi ailelerde de  beşik ile birlikte eve getirilir ve doldurulmaya başlanır. 
Gerçekten de yoksul varsıl ayrımı  olmaksızın, özellikle kız anaları ellerine geçtiği zaman sandığa bir şeyler örüp koyarlar, bir parça bezin etrafına oya yapıp koyarlar. altı tane çay kaşığı alabilmişse onu koyar, derken kız büyüyüp eli iş görmeye başlaması ile birlikte, gergef  işler, dantelli, işlemeli çeşitli örtüler, yaygılar, bohçalar, giysiler yapıp sandığını doldurur. Belki şimdi gençlerimize oldukça fantastik gelmesine rağmen, folklorik birer öğe olarak yazmadan edemeyeceğim. İlk olarak sandığın en altına dolu olsun diye ‘’don’’, bereketli, üretken olsun diye bir parça ‘’toprak’’, giyimli, kuşamlı olsun diye ‘’gömlek’’, sofrası açık olsun diye ’’sofra bezi’’, nazar değmesin diye,  nazar boncuğu ve  ‘’şap’’ yerleştirilir.  Kırsal kesimde babanın ekip biçtiği buğday, arpa, darı v.s gibi bitki tohumlarından bir miktar konur (bu ürün çeşitlendirilmesi açısından çok önemli bir gelenektir). Bende  36 yıl önce  kızımın sandığına kalem ve kağıt  koymuştum. İyi bir okur, yazar olması dileklerimle. Bilemezdim ki büyüyüp evlenince, yurt dışına gidip,  bugün bana o kalemle mektup yazacağını.
Böylece günler, aylar, yıllar geçer, kız büyür, sandık dolar, talipler gelir gider, damat adayı belirlenir, önce söz, sonra nikah ve düğünün vakti gelir çatar. Gelin Alayı gelince Çeyiz sandığı  çıkarken etraftaki bildik, tanıdıkların şahitliğinde çeyize bir bedel biçilir, bu bedelin eğer verilmişse başlık parası ile farklı olmamasına özen gösterilir. Bugün garip gelse de bu uygulamanın ince bir söylemi vardır. Başlık parasına kız satılmamış, o para ile yeni evinin gereksinimlerini karşılamıştır, anlamı çıkmaktadır. Gelin Alayı Çeyiz Sandığını alır, yeni evde çeyiz serilir. Ev düzenlenir, konu, komşu, tanıdık gelir gider ve her yerde olduğu gibi burada da beğenenler ve beğenmeyenler olur. Çeyizi beğenmeyenler “kızı büyümüş, anası uyumuş”; beğenilmişse “kızı okumuş, anası dokumuş” gibi sözlerle yergilerini ve övgülerini dile getirirler. Ve sonunda yine kabak anaların başına patlar. Onun içinde Çeyiz Sandığı kadının, yani ananın doğumundan ölümüne değin sorumluluğundadır. Ebediyete göçtüğünde de ardında bıraktığı en değerli emanetidir. Siz, siz olun annenizin, anneannenizin, babaannenizin sandığına sahip çıkın. Onu gözünüz gibi koruyun. Bırakın maddi olan parayı, altını, pırlantayı. Onlara her istediğiniz zaman sizler ulaşabilirsiniz. Annenizi, kokusunu, tarağını, eğer varsa kendi ördüğü atkısı, beresi, baş örtüsünü özenle saklayın. Hele yöresel el işleri, dantelleri, oyaları, yağlık, yemeni, yaşmakları, tülbentleri varsa birer sanat eseri  titizliği ile koruyup, kollayın lütfen. Çünkü çeyizler toplumların yazısız tarihi belgeleridir, hafızalarıdır. Şimdiye kadar değerleri bilinememiş, atılmış veya dağıtılmış sonuç olarak kaybedilmiş onca yapıt var ki arkasından ancak ah, vah diyebiliyoruz.
Bir de herkesin bildiği ve benim bu konuyu yazmama neden olan bir nokta var ki değinmeden geçemeyeceğim. Sanırım hepimiz annemizin sandığının açıldığında, odaya yayılan o farklı annemize özel kokuyu anımsıyoruzdur. Tam olarak tarif edemeyeceğim, levanta, sabun, naftalin kokuları karışımı, kullandığı pudra, krem veya deodorantının , eskimiş tahtanın, kumaşın, boyasının rayihaları toplamı olan koku.  Yıllar geçtikçe azalan ama etkisi eksilmeyen o kokunun hatırlattığı anne sıcaklığı hiç eksilmiyor insanın benliğinden. Annesi hayatta olanlar lütfen annelerinizin çeyiz sandıklarına sahip çıkın. Onları çocuklarınıza, hatta torunlarınıza en değerli emanetler olarak, anlamlandırarak teslim ediniz. Bir iğnenin, bir yüksüğün, bir aynanın bir pudra kutusunun manevi değerini belirtip, geçmişi ile barışık, geleceğe sağlam adımlarla yürümesini sağlayınız. Toplumsal hafızanın oluşmasına yardımcı olmanın mutluluğunu yaşamanız dileklerimle.

Popüler Yayınlar