BALKAN HARBİNİN TARİHSEL, SOSYAL VE SİYASAL DEĞERLENDİRMESİ

Ahmet Rodopman 
13. Bölüm
BALKAN HARBİ – LONDRA, BÜKREŞ BARIŞ ANTLAŞMALARI VE SON SÖZ
Osmanlı Devleti'nin isteği üzerine, 17 Aralık 1912'de toplanan Londra Konferansı'nda, Balkan Devletleri ve onların avukatlığını yapan Avrupa Devletlerinin (Avusturya, Almanya, İngiltere ve Rusya) istekleri kabul edilebilecek nitelik taşımadığı için Türk Hükümeti görüşmelerden çekildi. Bu arada, İstanbul'da da hükümet değişikliği olmuş ve yeni hükümet savaşa devam kararı almıştı. Devam eden savaşta, Yanya, İşkodra ve Edirne'nin de düşmesi üzerine Osmanlı Devleti şartları ağır da olsa, antlaşmaya razı oldu. Osmanlı Devleti'nin isteği üzerine tekrar toplanan Londra Konferansı antlaşma ile neticelendi (30 Mayıs 1913).
 
 Londra Antlaşması maddeleri ;
 
1- Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının doğusuna çekilecek.
2- Arnavutluk ve Ege Adalarının durumunu Avrupa'nın büyük devletleri belirleyecek.
3- Selanik, Güney Makedonya ve Girit, Yunanistan'a verilecek.
4- Kavala ile Dedeağaç arasındaki topraklar Bulgaristan'a verilecek.
5- Orta ve Kuzey Makedonya Sırbistan'a verilecek.
 
BÜKREŞ ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1913)
 
Balkan Savaşlarının 2.sinde beş devletle birlikte savaşmak zorunda kalan Bulgaristan, bütün cephelerde yenilerek Antlaşma istemek zorunda kaldı. Bulgaristan ile diğer Balkan devletleri arasında, yapılan görüşmeler sonucunda Bükreş Antlaşması imzalandı.
 
Bükreş Antlaşması Maddeleri :
 
1- Bulgaristan, Dobruca ve Silistre'yi Romanya'ya verecek.
2- Manastır, Üsküp, İştip ve Priştine Bulgarlardan alınarak Sırbistan'a verilecek.
3- Bulgaristan, I. Balkan Savaşı sonunda aldığı Selanik, Serez, Drama ve Dedeağaç'ı Yunanistan'a bırakacaktır.
Böylece Balkan Savaşlarının bittiği tarih kitaplarında yazılıyor.
BALKAN HARBİ SONA ERDİ Mİ?
Yazı dizimizin sonuna geldiğimizde yukarıda ki başlığı görünce sanırım şaşıranlarınız olmuştur. Bence bitmemiştir. Kolay kolay da bitmeyecektir. Nasıl ki yoksulluğumuz,yolsuzluğumuz, muasır medeniyetin gereklerine uymamamız, çağdaş yaşamın standartlarını top yekün uygulamayışımız bitmediği sürece, bitmeyecektir de. Bu böyle sürdüğü müddetçe de, dünya devletleri sıralamasında tüm iyilerde en sonlarda, tüm kötülerde ise en başlarda yerimizi almaya devam edeceğiz anlaşılan.
Burada söz savaşlardan açıldığına göre; savaşlarda kaybeden kimdir sorusunun yanıtı da açıkça ortaya çıkmış oluyor. Savaşlarda, kaybeden tarafta da, kazanan tarafta da kaybedenler hep yoksul halk kesimleridir denilebilir. Savaşanlar, savaşlarda yaralanıp sakatlananlar. Ölenler, kaybolanlar, tüm toplumlarda yoksul halk çocukları olmaktadırlar. Varsıllar veya toplumlarda etkin görevlerde bulunanlar, bir yolunu bulup askere gitmemekte, savaş bölgesini terk ederek bir başka yere gidebilmektedirler. Bunun tipik örnekleri Osmanlı İmparatorluğunda görülmektedir, fırıncılık, değirmencilik, imamlık gibi meslekleri olanlar veya bu gibi işlere savaş zamanı girmeyi başaran varsıllar savaşa gitmekten kurtulabildiği gibi savaş sonrası da işlerini yeniden kurmakta da fazla güçlük çekmemektedirler. Onun için burada Mustafa Kemal Atatürk’ ün,aklımızdan hiç çıkmaması gereken, savaş ve barış için söylediği o veciz ifadeyi bir kez daha tekrarlamak istiyorum.  ‘’Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir”,’’Yurtta barış, Dünyada Barış’’
Yine Balkan Savaşlarına dönecek olursak,
Kırklareli sevdalısı bir kişi olarak Balkan Savaşlarında, hep adı büyük bir burukluk ve hicran ile anılan Kırklareli Muharebelerine ayrı bir önem verişimin anlayışla karşılanmasını isterim. Duygusal olduğu kadar, pek çok yönüyle anlamsal olarak da Kırklareli Muharebelerinin çok iyi bilinmesi, irdelenmesi ve sonuçlarının nedenlerin çok iyi değerlendirerek akıllıca dersler çıkarılması gerekliliğine inanmaktayım. Tarihi sevmeye ve merak etmeye başladığım çocukluk yaşlarımda Kırklareli Muharebelerini ilk öğrendiğim de günlerce, bu nasıl olur diye saatlerce ağladığımı anımsarım. Henüz ayrıntılarını bilmediğim için o günleri yaşayan veya yaşayanlardan dinleyenleri dinledikçe, akıl erdiremez, Balkan Savaşlarındaki inanılmaz olumsuzlukların nasıl bir biri ardı sıra oluştuğuna inanamaz, ancak bütün bunların sorumlularını o küçücük aklımla affedemezdim. Ne yazık ki o yıllarda Balkan Savaşlarını ayrıntılarıyla yazan belgeler çok azdı veya benim ulaşabileceklerin sınırlıydı. Tarih ders kitaplarında bulamadığım, tarih öğretmenlerime sorduğumda yanıt alamadığım bu konuyu, lisede Askerlik Bilgisi dersine gelen, savaşlar hakkında oldukça bilgili olduğu izlemini veren öğretmenime sormuştum. O da bu askeri bir strateji konusu diye geçiştirmişti. Ne ilginç bir süreç ki, hala resmi tarihin pek üzerinde durmayıp adeta unutulması için gayret gösterilen bir konu olduğunu anladım. Ve kendimce bir sonuca ulaşmıştım. Balkan Savaşlarında, sonuçlarında herkesin kabahati, suçu var. Onun için örtbas edilmeye çalışılıyor. Onun için sorumluları yaptıkları veya yapmadıkları işlerden dolayı cezalandırılamadılar.
Kaybedilen onca toprak parçası bir yana, Orta Çağdan kalan bir Din ve Tarım İmparatorluğunun 20. Yüzyıla gelindiğinde artık varlığını devam ettirme şansının kalmadığını görüp, çağın gerekliliklerini yerine getirmemeleri yüzünden yitirilen 1.000.000 dan fazla yetişmiş insan gücü, göç yollarında telef olan 2.000.000 genç, yaşlı, kadın, çocuk memleket evladının hesabını soracak birilerini aradım durdum. Ne yazık ki kaybedilen ne onca insan, ne onca yüzyılın maddi, manevi birikimlerinin sorumlularını anladım ama bulamadım. Yıllar sonra ışığı bol olsun Vedat Günyol ile görüşmelerimde gözümde yıldızlar çaktıran sözleri arayışlarıma yanıt vermiş idi. ‘’Geri kalmış ülkenin Aydınları da geri kalmıştır’’ ‘’Aydını geri kalmış bir ülkenin geri kalanları da çaresizlik çamuru içinde çırpınır durur’’. Sözleri hiç aklımdan çıkmamıştır. Bu sözlerin anlamını, 26 yıl süren, ülkemin en üst eğitim ve öğretim Kurumu olduğu düşünülen üniversitesinde ki akademik çalışmalarım sırasında da yaşayıp, şahit olduklarımı düşününce, günümüzde de çok bir şeyin değişmediğini görmenin üzüntülerini yaşadığımda anlamıştım. Bir çoğumuz da belki hala, yolda, pazarda, okulda, resmi dairelerde, insan ilişkilerinde yaşanılan mantıksızlıkları görüyordur. Bütün bu olumsuzlukları bilip de suçlusu bulunamayan yanlışlıklarda, kişileri suçlarken bunun yüzyılların gerisinden gelen geri kamışlık mirasından kaynaklandığını da düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Burada aklınıza elbette ne alakası var geri kalmışlıkla, savaşı kaybetmenin diye bir soru sormak aklınıza gelebilir. Önceki sayfalarda etraflıca, hatta kimine göre gereksizce uzun uzun anlatılan savaştan önce ve savaş esnasında yaşanılanları okudukça, bunun nedenleri, zaten çok iyi anlaşılacaktır. Savaşın başlamasından önce yapılmaması gereken hatalar silsilesi başlamış, son anına kadar devam etmiştir. Buradaki yanlış sadece köyünden ,toprağından zorla alınıp redif adıyla cepheye savaşmaya getirilen eğitilmemiş insanların üzerine suçu atmak, savaşmaktan kaçtılar deyip sıyrılmak işin en kolay tarafı. Diyelim ki onlar cahildi. Ya adlarının önünde ‘’ Paşa’’ yazan, eğitilmiş, konusunda deneyim kazanmış üst düzey askeri veya mülki erkana ne demeli ? İstihbarat denilen işlevin savaş öncesi ve savaşta yapılmayıp, kişilerin istek ve arzularına göre hareket etmek bir başka cahillik veya geri kalmışlık örneği değil midir ? 20. Yüzyıla gelinmişken, hiç gece askeri harekete katılmamış askerleri, ileri taarruza gönderirken, pusula diye bir aletin yön bulmak için gerekli olduğunun bilincinde olmaz mı bir komutan? Ve aynı birlik birbirinden ayrıldıktan sonra yönünü şaşırıp, karşısındaki arkadaşlarını düşman sanarak sabaha kadar birbirlerini öldürür mü? Ve bu durumdan bu birliklerin komutanlarının sabaha kadar haberleri olmaz mı? Bu durumun anlaşılıp, düşman askerlerinin sağ kalanların üstüne mermi yağdırmaya başladığın da silahlarını atıp geriye kaçılır mı ? Bulgarların nasıl yaparda 5-6 ayda alabiliriz diye düşünüp, planlar yaptıkları Kırklareli (Kırkklise) ye kurşun bile atmadan elini kolunu sallayarak düşman askerinin girmesini, cahil, okumuş, aydın, gerici, medeni, yabani hangi kafa, hangi mantık kabullenebilir ? Selanik gibi Avrupa’ nın göz bebeği, Osmanlı’ nın ikinci büyük şehri, büyük bir silah ve erzak yığınağın yapıldığı, ordu merkezi olan ve silahlı 40.000 askerin hazır beklediği bir şehir, Yunanlılara tek kurşun atılmadan teslim edilir, çıkılır mı? Savaş sürerken gece dinlenmesi için istirahate çekilen birliklerin nöbetçileri uyurda 400 asker uykuda süngülenerek şehit edilirde kimsenin uyanmaması affedilebilinir mi?
Kırklareli, Lüleburgaz, Çorlu muharebelerinde hep benzer şekilde, aç susuz bırakılan savaşçıların, silahlarını atıp,cephaneleri, erzak , hayvan, topları ve nakliye arabalarını bırakıp İstanbul’a kaçarlarken kar ve çamur ,içinde çökmüş, yorulmuş adeta tükenmiş hallerinin fotoğrafları gözlerimin önünden gitmiyor. İmparatorluğun başkenti İstanbul’ a 100 kilometre uzakta savaşan askerlerine erzak, cephane yetiştiremeyecek kadar naçar durumda olmadığını herkes biliyordur. İstanbul’ da yaşanan siyasi çekişmeler nedeniyle oluşan bu beceriksizlik yüzünden neredeyse düşman başkenti bile işgal edecek duruma gelmiştir. Ne yazık ki bu kadar duyarsızlığa söyleyebilecek bir şey bulamıyorum. Bulgar kuvvetleri Osmanlı askerlerinin terk ettiği savaş malzemeleri ile neredeyse savaşın sonuna kadar kendi bıraktıkları silahlarla Osmanlıları vurmuşlardır. Kırklareli’ de komik denilebilecek mazeretlerle bırakılan iki uçağı da düşünecek olursak Bulgar güçlerine o yıllar için havadan tespit edebilme olanağını bile ellerimizle vermiş olmanın hüznü bile yeter sanırım. Terk edilerek düşmanın eline geçen lokomotifler ,yük katarları bir yana yanan, yıkılan evlerin ötesinde üzerinde beş devletin kurulduğu koskoca bir Balkan yarım adası da her şeyi ile bırakılıp Meriç nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kalınmıştır.
Burada suçlu aramaktan vazgeçmiş, sadece bozgun denilebilecek ve 600 yıllık Osmanlı, 2000 yıllık Türk tarihinde hiç rastlanılmamış bir şekilde yenilmenin ötesinde, hezimete uğrayan bir ordunun bu hale gelmesinin nedenlerini anlamaya çalışıyorum. Gerek günün modern savaş silahlarına sahip olamayış, gerekse 1876 yılından 1908 yılına kadar ülkede yaşatılan istibdat dönemi ve kısır siyasi ilişkilerin yarattığı karmaşık siyasal ortam, İttihat ve Terakki Partisinin iyi niyetine karşın yetersiz kadroları ile yönetimde gereken dirayeti gösteremeyip, ordu içinde en olmayacak bir çekişme yaratılarak, padişahtan yana olanlarla, meşrutiyetten yana olanların çekişmeleri. Bunlar ve bunlara benzer daha pek çok neden yazılabilir. O günleri tekrar yaşamak, kaybedilenleri geri getirebilmek ne yazık ki artık imkansız. Ancak tarihin önemli bir işlevi de, yaşanılanlardan ders alınıp, yapılan yanlışların bir daha yapılmaması için aklın kullanılmasını, örnekleri ile tespit edip, yol göstericisi olmasıdır. Umarım toplumun tüm fertleri olarak bir daha böylesi felaketlerle karşılaşılacak hatalardan kaçınarak, aklın ve bilimin önderliğinde, kendimize ve toplumumuza yaraşır şekilde düşünmemiz ve hareket etmemiz, yapacağımız en doğru davranış olacaktır.
İnternet ortamı için hayli uzun bir dizi şeklinde süren Balkan Harbi anlatısı burada sona ererken sanırım okuyan herkesin kendine özgü bir fikri oluşmuştur. Benim düşüncemi sorarsanız; uzun uzadıya yazmaktansa şöyle özetleyebilirim. Yazının başında da yazdığım gibi, bu sonuçlarda her kesin kendi özelliğine ve durumuna göre hatası veya suçu olduğuna inanıyorum. Ama olan olmuş, gelen geçmiş, ölen ölmüş diyerek bundan sonra neler yapabiliriz noktasına gelince, yine Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün gösterdiği ilkelerden hareket etmemiz gerekecektir. Gerekli ve yeterli bir eğitimle Atamızın işaret ettiği muasır medeniyet ölçütlerini kullanarak, çağdaş yurttaş olup, bilimsel düşünüp, doğru, dürüst, adaletli ve faziletli olarak, davranmamız gerektiğini düşünüyorum.
Ahmet Rodopman
Kaynakça:
1- Bir İmparatorluğun Yağması, İlhan Bardakçı, Ajans Türk Matbaacılık, Ankara, 1976 
2- Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çev. Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999 
3- Balkan Harbi’ ne ait Hatıralarım, Birinci Ferik Zeki, Milenyum Yayınları, İstanbul 2013  
4- Balkanların Tarihi, Georges Castellan, Çev.Dr.AyşegülYaraman-Başbuğu, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1995 
5- Balkan Harbi, Mahmut Muhtar Paşa’ nın Savaş Hatıratı, M.Ziyaettin Engin, 1001 Temel Eser Tercüman Gazetesi, İstanbul, 1979   
6- Balkan Harbi Sırasında Osmanlı Ordusunun Moral ve Disiplin Durumu, İhsan Burak Birecikli, TÜRK YURDU DERGİSİ -Kasım 2012 - Yıl 101 - Sayı 303  
7- Birinci Balkan Savaşı Yenilgisinin İç ve Dış Sebepleri, Suat ZEYREK, İstanbul ünivers,tesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi. İstanbul, 2012   
8- Balkan Savaşlarında Kırkklise(Kırklareli), Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kırklareli, 2018   
9- Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kültür ve Eski Eserler Yönünden Tetkik. 2. Cilt.Ali Rıza Dursunkaya.  Kırklareli, 1947  - Efsaneden Gerçeğe Kırklareli,Nazif Karaçam,Kırklareli,1995  
10- Balkan Savaşları’ nın Analizi, Burak Köylüoğlu,2017, https://www.stratejivefinans.com/balkan-savaslarinin-analizi/
11- Büyük Bozgun ve Başkan Savaşları 1912-1913, Kasım Bolat, http://www.istanbultarih.com/makale/buyuk-bozgun-ve-balkan-savaslari-1912-1913.html  
12- Balkan Harbi, İsmet Görgülü, https://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/balkan-harbi/ 
13- Birinci Balkan Savaşı, https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Balkan_Sava%C5%9F%C4%B1  
14- İkinci Balkan Savaşı, https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kinci_Balkan_Sava%C5%9F%C4%B1
15- Balkan Devletlerinin İttifak Arayışı ve Osmanlı Devleti, Suat Zeyrek, Dergi Park, İstanbul, 2014 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/102230

Popüler Yayınlar