BALKAN HARBİNİN TARİHSEL, SOSYAL VE SİYASAL DEĞERLENDİRMESİ
Ahmet Rodopman
8. Bölüm
MEŞRUTİYETLE BAŞLAYAN BALAYI GÜNLERİNİN ARDINDAN GELEN SORUNLAR
Tahttan indirilen II. Abdülhamit’ den sonra, padişahlığa getirilen sultan ve yeni bir hükümet toplumun bir bölümüne umut verirken , diğer bir bölümü de bu durumdan memnuniyetsizliğini ifade ediyordu. Kanun-i Esasiye de yapılan bazı radikal değişikliklerle Padişahın yetkileri oldukça azaltılmış, meclisin etkinliği arttırılmıştı. Artık bakanlar, Padişaha değil meclise karşı sorumlu oldular, meclis başkanı da vekiller tarafından seçilecekti. Bu koşullar altında yapılan seçimlerde iki parti öne çıkıyordu. Bunların içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti daha çok oy alıp, daha çok vekil çıkardığı için, yönetimde daha fazla sözü geçiyordu. Bu dönemde kurulan hükümetler ne yazık ki uzun süreli program yapamadan görev değişikliğine gitmek zorunda kalıyorlardı. Düşürülen hükümetler bazen tekrar ayni kişiler tarafından kurulup, sadece bakanlar değiştirilerek devem ediliyor ancak bir türlü istenilen istikrar sağlanamıyordu. Art arda kurulan hükümetlere örnek verilecek olursa;
- Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti (Mayıs 1909- Ocak 1910)
- İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti (Ocak 1910 - Eylül 1910)
- Mehmed Said Paşa Hükümeti (Eylül 1910 - Temmuz 1912)
1912 yılına gelindiğinde yeni bir seçim telaşı sardı ortalığı. Bu sefer İttihat ve Terakki Fırkasının karşısında, Hürriyet ve İtilaf Fırkası bulunuyordu. 1912 yılının Nisan-Mayıs aylarında yapılan seçimler sonucu İttihat ve Terakki Fırkası az bir farkla seçimi kazanmıştır. Temmuz ayında Mehmet Said Paşa Hükümeti istifaya İtt,hatçılar tarafından zorlanıp yönetimden ayrılınca , Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından Hükümet yeniden kurulmuş oldu. Ancak bu hükümetin görevde olduğu süre içinde özellikle Balkanlarda huzursuzluklar artmış, hatta karşılıklı ilan edilen seferberliklerle, savaş ortamına girilmiştir. Gazi Ahmet Muhtar Paşa son derece sorunlu geçen bu dönemi daha fazla sürdüremeyip istifa etmesi ile aynı kabinede bakan olan Kamil Paşa 29 Ekim 1912 tarihinde yeniden hükümeti kurarak Osmanlı’ nın o güne kadar ki en zor günlerinde göreve başlamıştır.
II. Meşrutiyetin ilanından ve meclisin çalışmaya başlamasının ardından bütün Osmanlı topraklarında hürriyet büyük bir sevinç ile karşılanmış. Pek çok sorun unutulmuş gibi yapılıp yeni yönetimden çok şey umulur hale gelmiştir. Bu heveslerle Balkanlar da çetelerin çatışmaları durmuş, isyancılar dağlardan şehirlere inmişler, Askerden dönen gençler tarlalarına dağılmış ekip biçmeye başlamışlardı. Halkın bütün bileşenlerinde bir hoşgörü ve birlikte yaşama arzusu görünüyordu. Özellikle Makedonya sorunu hiç gündeme getirilmiyordu. Oysa yabancı devletlerin ajandalarında Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma isteği hala gündemdeki yerini tutuyordu. Zaman uzadıkça özellikle Rusya ve Avusturya reformların gecikmesini tedirginlikle karşılıyorlar ve bu konuda hiç taviz vermeksizin harekete geçilmesini istiyorlardı. Tam da bağımsızlığını ilan etmeyi düşündüğü sırada, Osmanlı da oluşan bu değişimden çok rahatsız olan Bulgaristan, gerekli askeri ve ekonomik hazırlıklarını yaptığı için daha fazla beklemeden bağımsızlığını ilan etti. Rusya’ nın öteden beri istediği de bu olduğu için, karşı çıkmadığı gibi, Avusturya’ da diğer taraftan Bosya-Hersek üzerinde beslediği işgal isteğini gerçekleştireceği için Berlin Antlaşmasının ihlal edilmesine bile göz yummuştur. Böylece Berlin Antlaşmasının kurmuş olduğu denge birden bire dağılmış, geriye Balkan Devletlerinin kendi aralarında gizli
olarak imzaladıkları Osmanlı Devletine karşı birlikte savaşma isteklerinin gerçekleştirilmesi kalmıştı. Avusturya ve Almanya’ nın, gelişen bu sertlik ortamını yumuşatmak ve sorunu çözmek üzere hazırlayıp sunduğu yeni bir reform paketini de gerek Balkan Devletleri, gerekse Osmanlı Hükümeti pek önemsememiş ve sıcak bakmadıkları için gündeme alınmamıştır. Böylece Osmanlı’ nın istediği şekilde ki antlaşma yollarının gittikçe tıkadığı görülüyordu. Yeni Osmanlı yönetiminin de ilk günlerdeki iyimserliği giderek azalmış, daha sert ve ırkçılığa yönelik söylemleri artınca imparatorluğun çeşitli yerlerinde kalkışmalar başlamış, sürekli değişen hükumetler tutarlı, sabit bir tavrı belirleyememişlerdir. Osmanlı yönetimi, üstelik bir yıldan beri Trablusgarp de İtalyan’ lar ile devam etmekte olan savaşın artık sonuna gelindiğinin farkına vararak ne pahasına olursa olsun deyip barış istemek zorunda kalmıştır. Barış yapılmış ancak Girit dahil Ege Denizinde bir çok ada da İtalyan’ lara bırakılmak zorunda kalınmıştır.
1912 yılının Ekim ayına gelindiğinde Balkanlarda gelişen bu huzursuzluğun giderilmesi için yapılan görüşmeler ne yazık ki olumsuz sonuçlar doğurmuş ve ilk olarak hiç beklenilmediği bir zamanda umulmayan bir devletten ilk savaş ilanı açıklanmıştı. Karadağ Prensliği seferberliği ilan ederek bunu Osmanlıya ve Diğer Avrupa devletlerine bildirmiştir. Arkası sıra Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan da seferberlik hazırlıklarını başlatmış ve savaşın başlaması için ordularına son hazırlıklarını yaptırmışlardır. Artık herkes ilk ateşin açılmasını bekler hale gelmiştir.
Savaşın çok yaklaştığı bu günlerde Babıali’ de Hariciye(Dış İşleri) bakanı Noradunkyan Efendi, çatışmayı durdurabilmek için gerek, Balkan ülkeleri gerekse Avrupa’ nın büyük güçlerine, defalarca gönderdiği mektup, istek ve ultimatomları ile engel olmamıştır.
Bütün bu yazışmalar olurken Osmanlı Devleti de geç kalmasına karşın hızlı bir seferberlikle Trakya’ ya Anadolu’ da ki birliklerinden kuvvet aktarmaya devam etmiş. Yeni savunma hatları ve ordu düzenleri oluşturulmuş. Son yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa devletlerinden alınan modern silahlarla ordular donatılmıştır. Ordunun sevk ve idaresi için başta Mareşal von der Goldz Paşa olmak üzere yüzlerce iyi eğitilmiş Alman Subayı getirilmiştir. Savaş planları hazırlanarak savaşan birliklerin ihtiyaçlarının tam olarak karşılanabilmesini sağlayacak
tüm hazırlıkların ivedilikle yapılması için büyük bir gayret gösterilmiştir.
Meşrutiyetin ilanı ile normalleşen hayatın gereği Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan daki askerlik süreleri bitmiş olan deneyimli askerlerin terhis edilmesi, Yemen de çıkan isyan için Trakya‘ dan büyük miktarda askerin gönderilmesi önemli bir dezavantaj olmasının yanında, yıllardan beri cephelerde çarpışan askerlerdeki yorgunluk ve Osmanlıda yaşanan yoksulluk ve hastalıklar savaşa karar verenlerinde çekindikleri noktaların başında gelmekteydi. Yine de Osmanlı askeri yetkilileri, eski vilayetleri olan ülkelerle savaşmaktan başka seçenek kalmadığı için, sayısal üstünlüklerini göz önüne alarak galibiyetin kendilerine daha yakın olduğunu sanıyorlardı. Tabii bu arada çok önemli iki nokta pek dikkate alınmamıştı.
Birincisi Ordunun büyük bir kısmı ve mühimmat stoğu Doğu Trakya’ da idi, ordunun diğer bölümü ise Selanik, Manastır, Üsküp ve İşkodra, Kumanova da idi. Savaşın başlarında birbiri ile irtibatlı olan ordu, Yunanistan’ın Selanik’ i alması ve kuzeye doğru ilerlemesi ile irtibatı kopunca ulaşılamazlık gibi büyük bir sorun baş gösterdi. Bundan daha büyük bir sorun da, yıllar önce ordu içinde başlayan, meşrutiyetin ilanı ve II.Abdülhamit’ in tahttan uzaklaştırılması ile iyice derinleşen siyasal çekişmelerdi. Bu çekememezlik savaş sırasında da kendini hissettirmiş, hatta farklı siyasal görüştekilerin birbirlerinin emrini dahi dinlememeye kadar gitmiştir. Öyle zamanlar yaşanmıştır ki bir çok mevzi, köy hatta şehir bu anlaşamazlık nedeniyle düşman eline geçmiştir. Savaşın kaybedilme nedenleri içinde başat noktalar olmasalar da, Osmanlı’ nın askere alma yöntemlerinin yanlışlığı nedeniyle, ihtiyat askerlerin cepheye yakın köy ve şehirlerden alınması, Redif adı ile eski askerlerden oluşan birliklerin yeni silah ve savaş yöntemlerini bilememeleri , bir de bunların üzerine Balkanlarda ve Trakya’ da 100 yılda bir görülebilecek çok soğuk ve yağışlı bir kışın tüm olumsuzluklarla birlikte savaşan güçlerin üzerine çökmesi çok önemli etkenlerdi. Bunun nedeniyle de yaşam koşulları çok ağırlaşmış, yolların çamurdan geçilemez hale gelmiş dolayısı ile birlikler arası iletişim aksamıştır. Bir de bunun yanında bulaşıcı hastalıklardan kolera ve dizanterinin salgın halinde dost, düşman bütün birlikleri hasta edip büyük miktarlarda ölümlerle sonuçlanmıştır. Öyle ki birlikler savaşmak bir yana yürüyemez hale gelmişlerdir.
Bütün bu koşullar altında Osmanlı kısa bir seferberlik süresine karşın 800.000 askeri silah altına almış. Anadolu’ dan da, ilk günlerde zorda olsa rediflerin gelmeleri sağlanmıştır. Uzun yıllar Deniz Kuvvetleri çok ihmal edildiği için, Yunan deniz kuvvetlerinin engellemelerine karşı koyulamadığından deniz yolu ile asker nakli yapılamamıştır. Osmanlı ordusu savaş alanında şu şekilde yer almıştır.
BİRİNCİ ORDU: Merkezi İstanbul Bölgesi. Trakya ve Küçükasya, Karadeniz’ den.Bulgurlu-İstanbul demir yolunun güneyine kadar uzanan kısım. Birinci ordu, I, II, III ve IV nizamiye kolordularından oluşuyordu.(Sırayla, İstanbul,Tekirdağ,Kırklareli,Edirne) . Ayrıca 14 redif tümeni vardı.
İKİNCİ ORDU ;Merkezi Selanik Bölgesi. Selanik, Manastır, Aydın, Suriye’ ye kadar uzanan saha. İkinci Ordu, V, VI, VII ve VIII, nizamiye kolordularından kuruluydu.(Sırayla, Selanik, Manastır, Üsküp, Şam). Ayrıca, üç bağımsız nizam,ye tümeni, 28 redif tümeni
ÜÇÜNCÜ ORDU: Merkezi Erzincan. IX, X, ve XI nizamiye kolordularından (sırayla, Erzurum, Erzincan, Van) ve 8 redif tümeninden kuruluydu.
DÖRDÜNCÜ ORDU : Merkezi: Bağdat. XII ve XIII nizamiye kolordularından (Musul ve Bağdat) ve 4 redif tümeninden kuruluydu.
XIV. Kolordu ise Yemen’ de bırakıldı. Merkezi Şam’ da idi.
Artık ordularda yerlerine yerleştikten, savaş nizamı almalarından sonra, diplomasinin de yapabileceği bir şey kalmadığı için, son sözü yine silahlar söyleyecektir. Savaş, şimdiye kadar pek görülmediği şekilde bir anda çok cephede birden çıkmıştır. Bir yıl kadar
süren çarpışmalar, genel olarak, Kırklareli(Kırkklise), Edirne, Kumanova, İşkodra, Üsküp, Perlepe, Manastır, Elasona, Sarandaporos, Yenice, Vardar, Selanik. Yanya çephelerinde geçmiştir. Her cephe başlı başına binlerce sayfa yazılacak kadar kahramanlık, beceriksizlik, ihmal veya ihanet hikayeleri ile yazılabilecekken biz bu yazı dizisini Kırklareli Yerel Tarih Grubunda okumaya sunduğumuz için sadece Kırklareli ve Edirne Savaşları ve sonrasında ki Çatalca’ ya kadar geri çekilişin öyküsüne değineceğiz.
Sayfada görünen Türk Tarih Kurumu Sitesinden alınan Balkan haritası savaş sırasında orduların hareketlerini ve harita üzerinde savaşın başlamasından önceki sınırları görebiliriz. Çünkü bundan sonra savaşın Balkanlarda ki bu topraklarda bayrağımızın dalgalanmasına son vereceği gerçeği ile karşılaşacağız.
Devam edecek