VEFİK SÖZEN

Ahmet Rodopman 

1906 Yılında Bulgaristan’ nın Darıdere kasabasında doğmuş olan değerli müdürümüz Vefik Hoca,  7 Ocak 1969 yılı,her tarafın buzla kaplı olduğu bir günde,çok emek verdiği Ahmet Mithat İlkokolu önünden ebediyete yolcu edildiğinde on beş yaşında yazmaya hevesli bir genç olarak günlüğüme şu satırları düşmüşüm:
‘’ Dün akşam sevgili Vefik Eniştenin öldüğünü babam söyledi. Çok üzüldüm. Hasta olduğunu biliyordum. Ama bu kadar çabuk hayata veda edeceğini hiç düşünmemiştim. Çok iyi bir insandı. Bana çok şey öğretti. Allah rahmet eylesin.’’
Evet Bulgaristan Türkleri için en zor yıllarda doğup, küçük yaşta annesini kaybetmiş, çocuklukta başlayan hayat mücadelesi yakasını hiç  bırakmamıştır. İlk okulu İstanbul’ gelip tamamlamış, acar bir öğrenci olduğundan okulda ki başarısız öğrencilere ders çalıştırarak öğretmenliğe ilk adımlarını atmıştır. Öğretmenleri çok başarılı bir öğrenci olması nedeniyle mühendis veya doktor olabileceğini söylemelerine karşın  Vefik Hoca kendisine en çok yakışan Hoca lığı seçerek, Edirne’ ye gelip 1925 yılında Edirne Öğretmem Okuluna kaydını yaptırmıştır. Öğretmenliğin, sonradan olma değil anadan doğma olabileceğini kanıtlar gibi  hep çalışarak zorlukları aşmış, iyi bir öğretici, örnek bir insan olmak için elinden geldiğince gayret göstermiştir. 1950 yılında milletvekili yapılma ısrarlarını eliyle iterek çok sevdiği öğretmenlik mesleğini sürdürmüş. O klasik bir ilk okul öğretmeni, bir müdür olmaktan öte tam bir halk adamı olarak, her zaman adaletin, yoksulun, güçsüzün yanında olmayı seçmiştir. Ekonomik gücü olmayan insanların çektiği zorlukları çok iyi bildiği için, zorda olanları duyunca, bir iş,bir ekmek elde etmeleri için, işini gücünü bırakır onlar için koştururdu. Hele öksüz, yetim çocukları öğrendiğinde hemen üstlerine kol kanat gerer, yiyeceklerini,  içeceklerin ayarlar, bayramlarda üst, baş harçlıklarını bulup, buluşturur onların mutlu olmaları için elinden geldiğini yapardı. Ömrünün son günlerine kadar ülkesi için çalışmış bir örnek kişiden söz ederken bu gün boğazım düğümleniyor. Öylesine vatanı, milleti için kendini feda eder bir yapısı vardı ki, bu görev aşkı onun hayatına mal olduğu halde hiç sözünü etmeden, gözünü kırpmadan metanetle kaderine boyun eğmişti. Yıllarca süren büyük bir  mücadele ile yoktan var ettiği Ahmet Mithat İlkokulu yeni binasında bir Cumartesi günü öğleden sonra tek başına çalışırken, bodrum kattan dumanların geldiğini görünce hemen kömürlüğe iniyor, üst üste yığılan kömürlerin içten, içe tutuşup yandığını görüyor, ve tek başına eline küreği alıp, yanmak üzere olan kömürleri ayırmak için çalışmaya başlamış, bu işlem uzun süre devam etmiş, yangın çıkmasını önlemiş ancak, saatlerce süren kesif yanık kömür dumanlarını soluması sonucunda akciğerleri geriye dönüşümsüz şekilde zarar görmüş ve devamında da hayatını kaybetmesinin nedeni olmuştur.
Öğretmen Okulundan mezun olunca Pınarhisar İlçesinde 2 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Kırklareli Merkeze tayini çıkmıştır. Kırklareli’ mizin şairi Niyazi Akıncıoğlu ile ilk karşılaşması burada olmuştur. Pınarhisar da öğretmenlik yaptığı ilk okulda Niyazi Akıncıoğlu’nun öğrenci olması nedeni ile başlayan dostlukları, Kırklareli’ de devam etmiş, Niyazi Akıncıoğlu’na haince kurulan bir kumpas ile hapse girmesini içine sindirememiş, hapishanede onu ziyaretine gidip masum olduğuna inandığını defalarca Kırklareli’nin her tarafında haykırmıştır. Tarihin ilginçliğine bakın ki, Vefik Sözen, Ahmet Mithat İlk Okulunda Müdür iken, bu sefer Niyazi Akıncıoğlu’nun eşi Rahmetli Şaziye Hoca’ nın müdürlüğünü yapmıştı.
1931 yılında meslektaşı olan Hacer Öğretmenle evlenmiştir. Hacer Öğretmen ile evliliğinden dört çocukları olmuştur. Gülören, Gökçen, Dilay ve İlter den şu anda hayatta kalan Eczacı Gökçen ablamız uzun yıllar Kırklareli de eczacılık yapmıştır. Bizim ailenin içinde aydın kişiliği ve cumhuriyetin ilkelerine sadık bir eğitimci olarak kendisini her zaman sevgi ve saygı ile andığımız Vefik Sözen’den çok şey öğrendik. Sadece biz değil tüm Kırklareli’ liler de çok şey öğrenmişlerdir kendisinden. Kırklareli ye gelmeden hemen önce genç bir öğretmen olarak 1930 yılında Atatürk Kırklareli’ ye geldiği gün yaptığı konuşmada kendini göstermiş, bu spontane  konuşmadan sonra, uzun yıllar ulusal bayramlarda günün anlam ve önemini belirten konuşmaları yapan bir kişi olarak tanınmıştır.
Çalışmaya doyamayan, hep bir şeyler yapmaya gayret eden yapısı onu boş zamanlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya yöneltmiştir. Ahmet Mithat İlkokulunun arka bahçesinde kendi elleri ile hazırladığı tarhlara (ekip biçmek için yapılan toprak bölümler)öğretmen ve öğrenciler ile birlikte sebze, meyva ve çiçek ekerek,bizlere toprak ile uğraşıp, üretimin değerini anlatırdı. Yerli Malı haftasında kendi yetiştirdiğimiz ürünleri toplayıp kullanıyorduk. Öğrendiği tarımsal teknikleri kullanarak, toplumsal yarar sağlamak için önce kiraladığı, sonra kendisinin alıp ekim yaparak topraktan hiç kopmayan bir aydın profilini sürdürdü. Hatta belki ülkemizde o zamanlar pek önemsenmeyen keçi üretimine merak sarmış, Köy Enstitülerinden çok önce eğitim, üretim ilişkisini, bilerek, inanarak üretmenin her aşamasında öğretmenlik yapmanın zorunluluğunu hep duyumsamıştır. Karahıdır Köyü yolunda yaptığı örnek bağında, üzümün dışında onlarca çeşit meyve ağacını yetiştirmenin de zevkini yaşayan Vefik Hoca bu girişimciliği Kırklareli’de biraz garip karşılandı ise de o bildiği yoldan ayrılmamış, Müdürlüğünü yaptığı Ahmet Mithat İlkokulunu en iyi öğretim yapılan okulların arasına yükseltirken, Vilayetin, İlk Öğretim Müdürlüğü görevini de başarı ile sürdürmüştür.
63 yıla sığdırdığı mücadeleci yaşamında Atatürk’ e 1930 yılında verdiği sözü ömrünün sonuna kadar yerin getirmiştir.
‘’Ben, bir genç muallim olarak sınıfımdaki Türk çocuklarına ve muhitimdeki vatandaşlara bu hizmetlerinizi anlatacak, Cumhuriyeti sevdirecek ve İnkılaplarınızın koruyucusu olmalarını isteyecek ve bugünün mini mini yavrularının, yarının imanlı ve kuvvetli gençliği olarak yetişmelerine çalışacağım. Yorulmadan, usanmadan ve hiç bir şeyden korkmadan bu vazifeyi yapacağıma, huzurunuzda söz veriyor ve bu sözümle, bütün Türk Gençliğinin birleşmiş gür sesini veriyor ve sizleri kalbimden yükselen minnet ve şükran duygularıyla selamlıyor. Değerli varlığınız önünde, hürmetle eğiliyorum”.
Bizlerde onun aziz hatırası önünde eğilir, ışıklar içinde yatmasını dileriz.
NOT: Resimler Sayın Savaş Erdem’ in iletilerinden den alınmıştır

Popüler Yayınlar