VAHİT LÜTFİ SALCI'NIN KALEMİNDEN KIRKLARELİ HALK ŞAİRLERİ
Akın Güre
Son otuz yılını geçirdiği Kırklareli’nde oldukça renkli bir hayatı yaşamış olan Vahit Lütfi Salcı’yı bu günlerde çok az kişinin hatırladığını düşünüyorum. Onun hayatı aslında romanı yazılacak ilginç olaylarla doludur. Gençlik yıllarından başlayıp Kırklareli’nin bir bucağında sona eren, sürgünler, maceralar, acılarla yüklü bu hikayenin kahramanı yaşadıklarına meydan okurcasına sabır ehli bir araştırmacı ve bir musiki üstadıdır. Onun bıraktığı izleri takip etmek üzere çıktığınız bu yolculukta hemhal olacağınız bir insanla karşılaşırsınız. Vahit Lütfi Salcı için bir süre önce başlayan çalışmalarımı aradığım kaynaklara erişim zorlukları nedeniyle maalesef istediğim tempoda sürdüremedim. Bu çalışmalarım sırasında onu farklı kılan özellikleri vurgulamaya, hikayesindeki parçaları bitiştirmeye çalışarak bu çok yönlü kişiyi daha iyi anlatabilmeyi, sesini yeni kuşaklara duyurabilmeyi, eserlerine ve anılarına sahip çıkılmasını istedim. Bu çabalarım bulduğum yeni kaynaklardan çıkarttığım keşiflerle giderek ilginç bir noktaya geliyor.
Aşağıda okuyacağınız yazı Vahit Lütfi Salcı'nın Trakya'da Yeşilyurt Gazetesinde 1937-1938 yılları arasında tefrika edilen Kırklareli Halk Şairleri başlığını taşıyan serinin ilkidir. Böylece merak eden okuyucuların erişimini sağlamak üzere Kırklareli Yarel Tarih sayfalarımızda paylaşmaya başlıyorum. Özgün halini bozmamaya çalışarak sınırlı düzeltmelerle yetindiğim bu metinlerin okuyuculara ilginç geleceğini ve başka araştırmacılar için önemli bir kaynak olacağını düşünüyorum. Yazılara erişmeme ve kullanmama olanak veren değerli araştırmacı Ali Arslan'a burada bir kere daha teşekkür etmeyi borç biliyorum.
Kırklareli Halk Şairleri-1
Yıllardan beri Yaptığımız(Folklar) denilen araştırma ve tetkikler neticesinden anlıyoruz ki Kırklareli'nde şimdiye kadar ismi ne tezkerelere ve nede tarihe geçmemiş ve hatta sanat ve eserleri işitilmemiş, bilinmemiş bir çok şairler yetişmiştir. Hem de bu şairlerin çok değerli eserler verdikleri ve Türk edebiyatı tarihine önemle geçmeye layık şairlerden oldukları görülüyor.
İsimleri ve eserleri böyle meçhul kalmış şairler yalnız Kırklareli'nde değil, Türkiye'nin bütün şehir, kasaba ve köşe ve bucaklarında unutulmuş kalmışlardır. Düne kadar Edirneli Nazmi'yi, Seyri'yi, Dervişi'yi, Aşık Ahmed'i, şurada burnumuzun dibinde, Çöke denilen mahalde yatan Muhiddin abdalı, İspartalı Seyrani'yi(meşhur Seyrani değil)Sivaslı Ruhsati'yi ve bunlara benzer yüzlerce ve belki binlerce Türk Şairimizi hiç bir Türk edebiyatı muhafili bilmiyorlardı. Bu hal Türk irfan ve kültürü adına ne kadar acıklı bir yoksuzluktur.
Şimdi bu şairlerden bahsetmezden evvel bunların neden böyle unutulup kalmış olduklarının esaslarını tetkik edelim. Bunun sebebi ehemmiyetle iki esasa dayanıyor. Birincisi;
Şehirli ile köylü arasında ve halk ile münevverlik taslayanlar beyninde derin bir uçurum açılmış olmasıdır. Şehirliler yalnız divan edebiyatına kuvvetle sarılmışlar, edebiyatlarında lügat olmayan ve arapça ve farsça bulunmayan her hangi bir üslup, bir yazı veya bir manzumeye iltifat etmemişler, onları cehaletle suçlandırmışlarlardır. Bu yüzden halk şairleri kendi kabuklarına büzülmüşler ve yalnız kendi alem ve muhitlerinde verimler vermişlerdir. Bunların bu suretle bütün bu verim ve eserleri kendileriyle beraber edebiyat alemimizden göçüp gitmişlerdir. Ne yazık! İkincisi;
Türkiye'de asırlardan beri sürüp gelen mezhep kavgalarıdır. Sünnilik ve Alevilik kavgaları. Her iki taraf birbirlerini insafsızca tekfir ve tekdir ediyor. Kıymetli olsa da eserlerini tezyif ile karşılıyorlardı. Bu Sünnilerle bu Alevilerin her ikisi de Türk kanını taşıyan öz kardeş oldukları halde birbirlerinden şark ile garp kadar uzaklaşıyorlardı. Aleviler, herhangi bir hususiyetlerini ve adet ve an'anelerini Sünnilere göstermeyi (Büyük günah) sayıyorlar ve bu suretle edebiyat ederlerini de çok büyük kıskançlıkla Sünnilerden saklıyorlardı ve böylece halk edebiyatı bakımından karşımıza iki mühim engel çıkıyordu. Biri açık halk edebiyatı, biri de gizli halk edebiyatı idi. Açık halk edebiyatı iltifatsızlıktan görünemiyor, gizli halk edebiyatı da mezhep kavgaları sebebiyle meydana çıkamıyordu. Musikide de aynen böyle oluyordu.
(Trakyada Yeşilyurt, s.2. 17 Mayıs 1937)