KIRKLARELİ’ DE 66 YIL ÖNCE YAYINLANAN BİR DERGİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
A
hmet Rodopman
Değerli araştırmacı akademisyen dostumuz, sayın Ali Çakır’ ın kendi koleksiyonundan çıkarıp kapağının resmini bizlerle paylaştığı iletiyi görünce bu yazıyı yazma dürtüsü oluştu içimde. Yıllarca geriye gidip sevgili kentimizi düşünürken, üzüleyim mi, kızayım mı, derdime yanıp susayım mı bilemedim. Bende duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Özellikle yayınlandığı tarihe dikkatinizi çekmek istedim. 1956. Ben henüz 2 yaşındayım. Kent nüfusu 10.000 ile 15.000 arasında.6-7 adet ilkokul, bir ortaokul, bir de yeni açılmakta olan bir lise ile bir de Erkek Sanat Okulu olan bir yer Kırklareli. Ve bu eğitim kurumlarının öğretmenlerinin çıkardığı bir aylık Sanat ve Eğitim Dergisi. O günleri düşününce, insanın öğünmesi mi, sevinmesi mi gerekir bilemiyorum ama, bu günlerin Kırklareli’ sini düşündükçe, ister istemez içimi bir hüzün kaplıyor ve üzülüyorum. Çünkü, bugün Kırklareli kent merkezinde 64 adet ilköğretim, orta öğretim kurumu bulunmasına karşın, bir de buna Kırklareli Üniversitesi’ nin öğretim ve eğitim üyelerini kattığımızda, 85.000 de nüfusunun olduğunu düşündüğümüz kentimizi kıyaslıyorum. Ben mi yanılıyorum yoksa gerçekten sevgili kentimiz kültür ve sanat konusunda 66 yıl öncesinden daha mı kısır diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bu konuyu biraz daha derinleştirebilmek için isterseniz kapağını gördüğümüz bu derginin içindeki yazılara ve yazanlara bir bakalım hep birlikte.
Fahrettin Dağdelen ‘ in baş yazısı ile başlayalım. ‘’Özveri adının düşündürdükleri’’ adlı bir makale. Peki kimdir Fahrettin Dağdelen diye baktığımızda. O yıllarda ortaokula yeni ilave edilen Lise sınıflarının değerli matematik öğretmeni. Derginin adı gibi özverili, bilgili bir öğretmen. Onun bu farkını Milli Eğitim Bakanlığı’ da fark etmiş ki kısa bir süre sonra, Ankara’ ya Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Kurumuna ataması çıkıp gitmiştir. Orada da başarılı çalışmaları, disiplini nedeni ile sürekli yükselmiş ve hak ettiği noktalara erişmiştir. Yazdığı konu günümüzde pek anlamı hissedilmese de hayli ilginç. Kırklareli ile ilgili yayınları okurken okumuş ve çok beğenmiştim. Gönül ister ki değerli Ali Çakır arkadaşımız derginin içindeki yazıları da bir ara taratıp bizlerle paylaşsın da hepimiz kentimizin 66 yıl önceki kültür düzeyini daha iyi anlayalım.
İkinci yazı, A. Rıza Yalt’ ın ‘’Dil Devriminde Aydınlarımıza Düşen Ödev’’ adlı yazısı. Aradan 66 yıl geçmesine karşın hala gündemde olan dil konusunda anlamlı ve değerli bir makale. Yanlış anımsamıyorsam A. Rıza Yalt, Erkek Sanat Lisesi, edebiyat öğretmeni olması nedeni ile dil konusunu özenilecek şekilde işlemiş ve aydın sorumluluğu ile yazarak yayınlamıştır. Çok şey öğrenebileceğimiz bu yazının ardından eğitim kurumlarının dinmeyen derdi olan bir konuda yazılmış bir gözlem ve saptama çalışması var.
Üçüncü sırada Sayın Rezzan Yücesoy’ un, ‘’Okullarda Devamsızlık’’ adlı bir çalışması var. Rezzan Hoca Hanım, lise de müzik öğretmeni olan Selahattin Yücesoy’ un eşi ve Sayın ses sanatçımız, film, televizyon sanatçımız Işıl Yücesoy’ un annesi. Cumhuriyet İlkokulunun değerli öğretmenlerinden. Selahattin Yücesoy’ u ise bugün dahi hayret ve minnet ile andığımız Kırklareli Atatürk Lisesi müzik odasında sergilenen piyano, telli ve sesli müzik aletlerini lisemize kazandıran efsane öğretmenimiz olarak hatırlatabilirim. 1951 yılında tüm yurtta Halk Evleri kapatılınca, Kırklareli’ de de kapatılan halk evleri hazineye devredilince, kitapları dışarı atılmış, diğer malları da dağıtılırken, özellikle müzik koluna ait müzik aletlerini büyük bir özveri ile derleyip toplayıp, izinlerini de alarak lisemize kazandırmıştır. Biz 50 yıl önce mezun olurken pek kullanılmasalar da o müzik odası duruyordu. Umarım hala duruyor ve öğrenciler yararlanıyorlardır.
Dördüncü sırada, Kırklareli’ de unutulmaz ilklere adını yazdıran çok çalışkan ve özverili öğretmen Necmettin Efe’ nin ‘’Düşünmek’’ adlı çalışması var ki 66 yıl sonra dahi okumak bir yana ezberlemek geliyor insanın içinden. Bir Kırklareli’ li çıkıp da Necmettin Efenin biyografisini ve yaptıklarını yazarsa ne iyi olur diye düşünüyorum. Özellikle onun 1960 ve 1970 yıllarında yaptırılmaya çalışılan Atatürk heykelinin tamamlanabilmesi için verdiği uğraşı gelecek kuşaklara hani anlatabilsek.
Beşinci yazarımız sayın Etem Ütük. ‘’Pazar Yerinde’’ ve ‘’Elimde Değil’’ adlı iki çalışması ile, 1956 yılından bizlere miras kalan bu harika kültür ve sanat yayının da yer almış bulunmaktadır. Sayın Etem Ütük’ ü öğrencilik günlerimden anımsıyorum. Antolojilere giren şiir ve öykü kitapları yanı sıra derleme kitaplarını da okuduğumuz Etem Ütük 1989 yılında hayata gözlerini yummuş ve Kırklareli’ de toprağa verilmiştir. Uzun bir süre Kırklareli’ de Eğitim Müfettişliği yapıp emekliye ayrılan çok yönlü Kırklareli’ mizin bu değerli ve verimli aydınının da hak ettiği şekilde tanıtılamadığına üzüldüğümü belirtmek isterim. Umarım bu yazımı okuyan değerli kızı Suna Ütük Yanardağ yoğun çalışmalarından fırsat bulup güzel bir şekilde biyografisini çıkarır ve Etem Ütük hocamız, unutulmazlarımız arasında hafızalarımız ve yüreğimizde yerini alır.
Ve dergimiz Fransız yazar Geneviève de Taisne’ nin eğitim ile ilgili söylediği şu güzel özdeyiş ile bitiyor. ‘’ İyi alışkanlıklar küçük yaşlarda öğrenilir’’.
İşte 66 yıl önce sevgili kentimizde düşünülüp yazılan, hatta o günün yetersiz koşullarında yine kentimizde basılan ‘’ÖZVERİ’’ adlı dergimizin, bugün bana düşündürdükleri ve günümüzü kıyasladığımda verdiği üzüntüleri yazmaya çalıştım.
Çok değil daha 60 yıl önceleri ulusal bayramlarda öğretmenlerimiz günün önem ve anlamını belirten konuşmalar yaparlardı kürsülerden. Hiç unutamadığımız Rahmetli Vefik Sözen’ in nutukları bir çoğumuzun kulaklarındadır hala. Bu yılki Kurtuluşun 1oo. Yılı kutlamalarında doyurucu bir bilgi aktarımı, tarihsel ve sosyal yönden 1922 yılından bu yana neler yaşandığını anlatan bir söylemi ne yazık ki göremedim. İyi ki İstanbul’ dan Kırklareli’ nin eski resimlerinin derlemesini getiren sayın Hasan Çalıkuşu’ nun sergisi ve Lüleburgaz’ lı dostumuz Ali Arslan’ ın özel olarak hazırladığı ‘’Kurtuluşun 100. Yılı’’ gazetesi vardı ki biraz olsun bu özel günümüze anlam kazandırdı.
Bu konuda yazılacak öyle çok şey var ki, üzerimize düşen ama geleneksel Trak boşvermişliğine kapılıp önemsemediğimiz özelliklerimiz ve değerlerimizi anlatmaya sayfalar yetmez. Umarım bu dergi ve yaşanılanlar bazılarımızı düşünmeye ve özveri ile kentimiz için bir şeyler yapmayı düşündürmeye yaramıştır. Saygılarımla.