28 Kasım 2022 Pazartesi

VAHİT LÜTFİ SALCI'NIN KALEMİNDEN KIRKLARELİ HALK ŞAİRLERİ


Akın Güre
Vahit Lüfi Salcı'nın Trakya'da Yeşilyurt  gazetesinde yayımlanan  bu dizi yazarın kitaplaşmamış Kırklareli Şairleri adlı eserinin tefrika edilmiş halidir. Bu yazıları elimizdeki gazete sayılarından  orijinal haline büyük ölçüde sadık kalarak aktarıyoruz. Okuyuculara yardımcı olmak için yazının altında bazı sözcüklerin açıklamalarını da koydum. Paylaştığım fotoğraf sayın Hasan Çalıkuşu koleksiyonudur. 

Kırklareli Halk Şairleri 2
Şimdi bu yukarıda bahsettiğimiz iki esasa bir üçüncüyü de ilave etmek lazımdır. Bu üçüncü nokta ise muhitin edebiyata olan alakasızlığıdır. Bu iki esasa girmeyip başlı başına bir zümre teşkil ederek ve hiç bir şeyden korkmayarak sürüp gelen divan edebiyatını şairlerini bile bu alakasızlık muhitlerinde unutturmuştur. Buna içimizden bir örnek gösterebiliriz.
Şimdiye kadar divan edebiyatçılarından olan ve o tarzda hakikaten çok zarif ve ince manzumeler yazmış bulunan Kırklarelili (Hasibi) yi Kırklareli'nde tahkik etmek ne kadar güçtür. Umumiyetle bilinmesi lazım gelen bu divan edebiyatçısı şairini, tetkiklerimde iki kişiden başka bilen yok. Biri müftimiz Bay Bahaeddin, diğeri de şairin akrabasından olan arzuhalci merhum Hadi efendidir.Bunlar da esas itibariyle bizi aydınlatacak bir şey söyleyemediler. Hasibi'yi başka yerlerden aradım ve bir hayli eserlerini buldum. ki hepsi de birbirinden güzeldir. Hatta şairin bu güzel eserlerinin bazılarını eski yazı iltibası sebebiyle (Hubbi) ve (Habibi) gibi kimselere atfederek hakikattan inhiraf edilmiş olduğunu gördüm. Şairin sanatı hakkında bir fikir edinmek üzere şurada bir gazelini okuyalım:
Sirişkim ruziyer üzre olsun mu derdim ben
Sana zarım bu vech ile ayan olsun mu derdim
Nisarı gamzesi yağmaya çıkmış hali uşşakı
O yahşi serseri böyle yaman olsun mu derdim ben.
Zaman geçti şebbi hicran erişti yıldızım düştü
O mührü gün gibi gözden nihan olsun mu derdim ben
Gazellerle güzeller sayd olur derdim hilal oldu
Hasiba şairin kavli yalan olsun mu derdim ben
İşte böyle kudretli ve ince bir şairi muhitin alakasızlığı unutturmuştur. Kırklareli tarihinde böyle orjinal ve kıymetli divan edebiyatı şairlerinin mevki ve manaları düşünülsün.
Var kıyas et bahri umman nidüğün.
Gelecek yazımda Kırklarelili (Hayrani) den bahsedeceğim.
Trakya'da Yeşilyurt, 24 Mayıs 1937 s.2
Müfti: Din görevlilerinin amiri durumunda olan memur. İltibas: Başka bir şeye benzetilmekten doğan kafa karışıklığı. Sirişk: Göz yaşı. Nisar:Saçılmış. Nihan: Gizlenmiş, saklanmış. Sayd: Av. Kavli: Sözle ilgili, söze dayanan.

27 Kasım 2022 Pazar

KURTULUŞ GÜNÜ, BAYRAMLAR VE TÖRENLER







Hasan ÇALIKUŞU

Kırklareli bulunduğu konum nedeniyle birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, birçok tarihi olayı yaşamış veya tanıklık etmiştir. Balkan Savaşları’nın sıkıntısı bitmeden Birinci Dünya Savaşı çıkmış, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri bölgeyi denetim altına almıştı. Fransızlar Uzunköprü-Sirkeci demiryolu hattını kontrol altında tutmaya ve aynı zamanda Trakya’yı işgale başlamıştı.

Kısa bir süre sonra Krklareli de Fransız işgaline uğradı. Yunanlılar ise 20 Temmuz 1920 tarihinde Tekirdağ’a asker çıkardılar. 10 Ağustos 1920 Sevr Anlaşması ile de hızla Trakya’da Yunan işgali başladı. Fransızlar yerlerini Yunan askerlerine bırakarak bölgeden çekildi. Kırklareli bu sefer 26 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edildi.


İşgal karşısında Trakya’nın kurtarılması için kurulan “Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Trakyalı vatanseverleri bir çatı altında topladı. Edirne’de Trakya Kongresi’nde işgale karşı mukavemet gösterilmesi kararı alındı. Trakya’daki ulusal mücadele askeri ve milis kuvvetlerce sürdürüldü. Kırsal kesimde yürütülen çete savaşları oldukça etkili oldu ve düşmana büyük kayıplar verdirildi. 


Yunanlıların yenilmesi ve 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ile Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli Ankara Hükümeti’ne bırakıldı. Yunanlılar 15 Ekim’den itibaren işgal bölgelerini boşaltmaya başladılar. İki buçuk yıla yakın bir süre Yunan işgali altında kalan Kırklareli’nde halk çok zor ve acı günler yaşadı.


Yunanlıların şehri terk etmesiyle Türk birlikleri Şeytandere’de mevkiinde toplanmaya başladılar. Kırklarelililer kurtuluş günü için şehir merkezine zafer takları inşa ettiler. Türk genç kızlarının gece gündüz çalışarak ay yıldız diktikleri şanlı Türk bayrakları ile her yer donatıldı.


10 Kasım günü Kurtuluş Caddesi’nden geçerek şehre giren Türk birliklerini resmi görevliler ve halkdan oluşan büyük bir kalabalık tarafından çiçeklerle karşıladılar. Kırklareli’deki her zafer takı önünde halk kurbanlar kesti.


Halk ellerinde bayraklar, coşku içinde “Yaşasın Büyük Millet Meclisi!  Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!” diye bağırarak Hükümet binası olarak kullanılan Kocahıdır Mektebi’nin önüne geldi. Okul kapısında acı günlerin işareti olan siyah bir örtü asılıydı.


Hızla çekilen örtü yırtılarak parçalandı.  Örtünün arkasından büyük ve muhteşem al bayrağımız göründü. İşte o zaman halk coşku ile “Yaşasın Büyük Millet  Meclisi!” diye bağırarak yeri göğü inletti. 10 Kasım 1922’de okula Türk Bayrağı çekildi. Nihayet Kırklareli 2,5 yıl sonra özgürlüğüne kavuşmuştu. 

Kırklareli’nde kurtuluş gecesi ziyafetler verildi. Meşalelerle donatılan şehirde halk büyük fener alayları yaptı ve sabahlara kadar Kırklareli sokaklarında coşku ile dolaştı .

Milli Mücadelenin sona ermesi ve Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Kırklareli’de kurtuluş günü, ulusal bayramlar ve törenler büyük bir coşku ve heyecanla sevinç içinde kutlanıyordu.

Kırklareli’nin düşman işgalinden kurtuluşunun sevinç ve coşkusu ile o günler canlandırılır, resmi geçit ve fener alayları ile gelecek kuşaklara özgürlüğün önemi anlatılmaya çalışılırdı.

Kırklareli’de 10 Kasım 1922 tarihi Kurtuluş Bayramı olarak kutlanmaktaydı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefatı nedeniyle 1988 yılına kadar geçen 50 yıl boyunca Kurtuluş kutlamaları 9 Kasımlarda yapılmıştı. 


KAYNAKLAR: 

İbrahim Taşkın Arşivi

Milli Mücadelede Kırklareli, V. Türkan Doğruöz, 2007

Ali Coşkun Yanardağ Arşivi

Derinsu 39 Kırklareli Arşivi

Türkiye’nin Sıhhi-i İçtimai Coğrafyası Kırkkilise (Kırklareli) Vilayeti – Kırklareli Belediyesi

Kırklareli Vilayetini Tarih, Coğrafya, Kültür ve Eski Eserleri Yönünden Tetkik, Ali Rıza Dursunkaya, 1948

Kırklareli İl Yıllığı,  2000

Balkan Harbinde Kırklareli’ De Yaşananlar, Kırklareli Yerel Tarihi, Ahmet Rodopman 

http://easternthrace1922.blogspot.com/2010/08/blog-post. html

https://virtual-genocide-memorial.de/region/ sancak-of-kirkkilise-saranta-ekklisies

KIRKLARELİ’ DE 66 YIL ÖNCE YAYINLANAN BİR DERGİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 A


hmet Rodopman


Değerli araştırmacı akademisyen dostumuz, sayın Ali Çakır’ ın kendi koleksiyonundan çıkarıp kapağının resmini bizlerle paylaştığı iletiyi görünce bu yazıyı yazma dürtüsü oluştu içimde. Yıllarca geriye gidip sevgili kentimizi düşünürken, üzüleyim mi, kızayım mı, derdime yanıp susayım mı bilemedim. Bende duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Özellikle yayınlandığı tarihe dikkatinizi çekmek istedim. 1956. Ben henüz 2 yaşındayım. Kent nüfusu 10.000 ile 15.000 arasında.6-7 adet ilkokul,  bir ortaokul, bir de yeni açılmakta olan bir lise ile bir de Erkek Sanat Okulu olan bir yer Kırklareli. Ve bu eğitim kurumlarının öğretmenlerinin çıkardığı bir aylık Sanat ve Eğitim Dergisi. O günleri düşününce, insanın öğünmesi mi, sevinmesi mi gerekir bilemiyorum ama, bu günlerin Kırklareli’ sini düşündükçe, ister istemez içimi bir hüzün kaplıyor ve üzülüyorum. Çünkü, bugün Kırklareli kent merkezinde 64 adet ilköğretim, orta öğretim kurumu bulunmasına karşın, bir de buna Kırklareli Üniversitesi’ nin öğretim ve eğitim üyelerini kattığımızda, 85.000 de nüfusunun olduğunu düşündüğümüz kentimizi kıyaslıyorum. Ben mi yanılıyorum yoksa gerçekten sevgili kentimiz kültür ve sanat konusunda 66 yıl öncesinden daha mı kısır diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Bu konuyu biraz daha derinleştirebilmek için isterseniz kapağını gördüğümüz bu derginin içindeki yazılara ve yazanlara bir bakalım hep birlikte.

Fahrettin Dağdelen ‘ in baş yazısı ile başlayalım. ‘’Özveri adının düşündürdükleri’’ adlı bir makale. Peki kimdir Fahrettin Dağdelen diye baktığımızda. O yıllarda ortaokula yeni ilave edilen Lise sınıflarının değerli matematik öğretmeni. Derginin adı gibi özverili, bilgili bir öğretmen. Onun bu farkını Milli Eğitim Bakanlığı’ da fark etmiş ki kısa bir süre sonra, Ankara’ ya Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Kurumuna ataması çıkıp gitmiştir. Orada da başarılı çalışmaları, disiplini nedeni ile sürekli yükselmiş ve hak ettiği noktalara erişmiştir. Yazdığı konu günümüzde pek anlamı hissedilmese de hayli ilginç. Kırklareli ile ilgili yayınları okurken okumuş ve çok beğenmiştim. Gönül ister ki değerli Ali Çakır arkadaşımız derginin içindeki yazıları da bir ara taratıp bizlerle paylaşsın da hepimiz kentimizin 66 yıl önceki kültür düzeyini daha iyi anlayalım.

İkinci yazı, A. Rıza Yalt’ ın ‘’Dil Devriminde Aydınlarımıza Düşen Ödev’’ adlı yazısı. Aradan 66 yıl geçmesine karşın hala gündemde olan dil konusunda anlamlı ve değerli bir makale. Yanlış anımsamıyorsam A. Rıza Yalt, Erkek Sanat Lisesi, edebiyat öğretmeni olması nedeni ile dil konusunu özenilecek şekilde işlemiş ve aydın sorumluluğu ile yazarak yayınlamıştır. Çok şey öğrenebileceğimiz bu yazının ardından eğitim kurumlarının dinmeyen derdi olan bir konuda yazılmış bir gözlem ve saptama çalışması var.

Üçüncü sırada Sayın Rezzan Yücesoy’ un, ‘’Okullarda Devamsızlık’’ adlı bir çalışması var. Rezzan Hoca Hanım, lise de müzik öğretmeni olan Selahattin Yücesoy’ un eşi ve Sayın ses sanatçımız, film, televizyon sanatçımız Işıl Yücesoy’ un annesi. Cumhuriyet İlkokulunun değerli öğretmenlerinden. Selahattin Yücesoy’ u ise bugün dahi hayret ve minnet ile andığımız Kırklareli Atatürk Lisesi müzik odasında sergilenen  piyano, telli ve sesli müzik aletlerini lisemize kazandıran efsane öğretmenimiz olarak hatırlatabilirim. 1951 yılında tüm yurtta Halk Evleri kapatılınca, Kırklareli’ de de kapatılan halk evleri hazineye devredilince, kitapları dışarı atılmış, diğer malları da dağıtılırken, özellikle müzik koluna ait müzik aletlerini büyük bir özveri ile derleyip toplayıp, izinlerini de alarak lisemize kazandırmıştır. Biz 50 yıl önce mezun olurken pek kullanılmasalar da o müzik odası duruyordu. Umarım hala  duruyor ve öğrenciler yararlanıyorlardır.

Dördüncü sırada, Kırklareli’ de unutulmaz ilklere adını yazdıran çok çalışkan ve özverili öğretmen  Necmettin Efe’ nin ‘’Düşünmek’’ adlı çalışması var ki 66 yıl sonra dahi okumak bir yana ezberlemek geliyor insanın içinden. Bir Kırklareli’ li çıkıp da Necmettin Efenin biyografisini ve yaptıklarını yazarsa ne iyi olur diye düşünüyorum. Özellikle onun 1960 ve 1970 yıllarında yaptırılmaya çalışılan Atatürk heykelinin tamamlanabilmesi için verdiği uğraşı gelecek kuşaklara hani anlatabilsek.

Beşinci yazarımız sayın Etem Ütük. ‘’Pazar Yerinde’’ ve ‘’Elimde Değil’’ adlı iki çalışması ile, 1956 yılından bizlere miras kalan bu harika kültür ve sanat yayının da yer almış bulunmaktadır. Sayın Etem Ütük’ ü öğrencilik günlerimden anımsıyorum. Antolojilere giren şiir ve öykü kitapları yanı sıra derleme kitaplarını da okuduğumuz Etem Ütük 1989 yılında hayata gözlerini yummuş ve Kırklareli’ de toprağa verilmiştir. Uzun bir süre Kırklareli’ de Eğitim Müfettişliği yapıp emekliye ayrılan çok yönlü Kırklareli’ mizin bu değerli ve verimli aydınının da hak ettiği şekilde tanıtılamadığına üzüldüğümü belirtmek isterim. Umarım bu yazımı okuyan değerli kızı Suna Ütük Yanardağ yoğun çalışmalarından fırsat bulup güzel bir şekilde biyografisini çıkarır ve Etem Ütük hocamız, unutulmazlarımız arasında hafızalarımız ve yüreğimizde yerini alır.

Ve dergimiz Fransız yazar Geneviève de Taisne’ nin eğitim ile ilgili söylediği şu güzel özdeyiş ile bitiyor. ‘’ İyi alışkanlıklar küçük yaşlarda öğrenilir’’.

İşte 66 yıl önce sevgili kentimizde düşünülüp  yazılan, hatta o günün yetersiz koşullarında yine kentimizde basılan ‘’ÖZVERİ’’ adlı dergimizin, bugün bana düşündürdükleri ve günümüzü kıyasladığımda verdiği üzüntüleri yazmaya çalıştım.

Çok değil daha 60 yıl önceleri ulusal bayramlarda öğretmenlerimiz günün önem ve anlamını  belirten konuşmalar yaparlardı kürsülerden. Hiç unutamadığımız Rahmetli Vefik Sözen’ in nutukları bir çoğumuzun kulaklarındadır hala. Bu yılki Kurtuluşun 1oo. Yılı kutlamalarında doyurucu bir bilgi aktarımı, tarihsel ve sosyal yönden 1922 yılından bu yana neler yaşandığını anlatan bir söylemi ne yazık ki göremedim. İyi ki İstanbul’ dan Kırklareli’ nin eski resimlerinin derlemesini getiren  sayın Hasan Çalıkuşu’ nun sergisi ve Lüleburgaz’ lı dostumuz Ali Arslan’ ın  özel olarak hazırladığı ‘’Kurtuluşun 100. Yılı’’ gazetesi vardı ki biraz olsun bu özel günümüze anlam kazandırdı.

Bu konuda yazılacak öyle çok şey var ki, üzerimize düşen ama geleneksel Trak boşvermişliğine kapılıp önemsemediğimiz özelliklerimiz ve değerlerimizi anlatmaya sayfalar yetmez. Umarım bu dergi ve yaşanılanlar bazılarımızı düşünmeye ve özveri ile kentimiz için bir şeyler yapmayı düşündürmeye yaramıştır. Saygılarımla.


VAHİT LÜTFİ SALCI'NIN KALEMİNDEN KIRKLARELİ HALK ŞAİRLERİ


 Akın Güre

Son otuz yılını geçirdiği Kırklareli’nde oldukça renkli bir hayatı yaşamış olan Vahit Lütfi  Salcı’yı bu günlerde çok az kişinin hatırladığını düşünüyorum. Onun hayatı aslında romanı yazılacak ilginç olaylarla doludur. Gençlik yıllarından başlayıp Kırklareli’nin bir bucağında sona eren, sürgünler, maceralar, acılarla yüklü bu hikayenin kahramanı yaşadıklarına meydan okurcasına  sabır ehli bir araştırmacı ve bir musiki üstadıdır. Onun bıraktığı izleri takip etmek üzere çıktığınız bu yolculukta hemhal olacağınız bir insanla karşılaşırsınız. Vahit Lütfi Salcı için bir süre önce başlayan çalışmalarımı  aradığım kaynaklara erişim zorlukları nedeniyle maalesef istediğim tempoda sürdüremedim.  Bu çalışmalarım sırasında onu farklı kılan özellikleri vurgulamaya, hikayesindeki  parçaları bitiştirmeye çalışarak bu çok yönlü kişiyi daha iyi anlatabilmeyi, sesini yeni kuşaklara duyurabilmeyi, eserlerine ve anılarına sahip çıkılmasını istedim. Bu çabalarım bulduğum yeni kaynaklardan çıkarttığım  keşiflerle giderek ilginç bir noktaya geliyor. 

Aşağıda okuyacağınız  yazı  Vahit Lütfi Salcı'nın Trakya'da Yeşilyurt Gazetesinde 1937-1938 yılları arasında tefrika edilen Kırklareli Halk Şairleri başlığını taşıyan serinin ilkidir. Böylece merak eden okuyucuların erişimini sağlamak üzere Kırklareli Yarel Tarih sayfalarımızda  paylaşmaya başlıyorum. Özgün halini bozmamaya çalışarak sınırlı düzeltmelerle yetindiğim bu metinlerin  okuyuculara ilginç geleceğini ve başka araştırmacılar için önemli bir kaynak olacağını düşünüyorum. Yazılara erişmeme ve kullanmama olanak veren değerli araştırmacı Ali Arslan'a burada bir kere daha teşekkür etmeyi borç biliyorum.


Kırklareli Halk Şairleri-1

Yıllardan beri Yaptığımız(Folklar) denilen araştırma ve tetkikler neticesinden anlıyoruz ki  Kırklareli'nde şimdiye kadar ismi ne tezkerelere ve nede tarihe geçmemiş ve hatta sanat ve eserleri işitilmemiş, bilinmemiş bir çok şairler yetişmiştir. Hem de bu şairlerin çok değerli eserler verdikleri ve Türk edebiyatı tarihine önemle geçmeye layık şairlerden oldukları görülüyor.

İsimleri ve eserleri böyle meçhul kalmış şairler yalnız Kırklareli'nde değil, Türkiye'nin bütün şehir, kasaba ve köşe ve bucaklarında unutulmuş kalmışlardır. Düne kadar Edirneli Nazmi'yi,  Seyri'yi,  Dervişi'yi, Aşık Ahmed'i, şurada burnumuzun dibinde, Çöke denilen mahalde yatan Muhiddin abdalı, İspartalı Seyrani'yi(meşhur Seyrani değil)Sivaslı Ruhsati'yi ve bunlara benzer yüzlerce ve belki binlerce Türk Şairimizi hiç bir Türk edebiyatı muhafili bilmiyorlardı. Bu hal Türk irfan ve kültürü adına ne kadar acıklı bir yoksuzluktur.

Şimdi bu şairlerden bahsetmezden evvel bunların neden böyle unutulup kalmış olduklarının esaslarını tetkik edelim. Bunun sebebi ehemmiyetle iki esasa dayanıyor. Birincisi;

Şehirli ile köylü arasında ve halk ile münevverlik taslayanlar beyninde derin bir uçurum açılmış olmasıdır. Şehirliler yalnız divan edebiyatına kuvvetle sarılmışlar, edebiyatlarında lügat olmayan ve arapça ve farsça bulunmayan her hangi bir üslup, bir yazı veya bir manzumeye iltifat etmemişler, onları cehaletle suçlandırmışlarlardır. Bu yüzden halk şairleri kendi kabuklarına büzülmüşler ve yalnız kendi alem ve muhitlerinde verimler vermişlerdir. Bunların bu suretle bütün bu verim ve eserleri kendileriyle beraber edebiyat alemimizden göçüp gitmişlerdir. Ne yazık! İkincisi;

Türkiye'de asırlardan beri sürüp gelen mezhep kavgalarıdır. Sünnilik ve Alevilik kavgaları. Her iki taraf birbirlerini insafsızca tekfir ve tekdir ediyor. Kıymetli olsa da eserlerini tezyif ile karşılıyorlardı. Bu Sünnilerle bu Alevilerin her ikisi de Türk kanını taşıyan öz kardeş oldukları halde birbirlerinden şark ile garp kadar uzaklaşıyorlardı. Aleviler, herhangi bir hususiyetlerini ve adet ve an'anelerini Sünnilere göstermeyi (Büyük günah) sayıyorlar ve bu suretle edebiyat ederlerini de çok büyük kıskançlıkla Sünnilerden saklıyorlardı ve böylece halk edebiyatı bakımından karşımıza iki mühim engel çıkıyordu. Biri açık halk edebiyatı, biri de gizli halk edebiyatı idi. Açık halk edebiyatı iltifatsızlıktan görünemiyor, gizli halk edebiyatı da mezhep kavgaları sebebiyle meydana çıkamıyordu. Musikide de aynen böyle oluyordu.

(Trakyada Yeşilyurt, s.2. 17 Mayıs 1937)


KIRKLARELİ BELEDİYE TEŞKİLATININ KURULUŞU 1870-2024

ARIL Barış Toptaş – Kırklar BARIŞ TOPTAŞ İçindekiler Tablosu Kırklareli Adının Tarihçesi 1 Kırklareli’de İdari Yapılanma...