YOLU KIRKLARELİ’NDEN GEÇMİŞ ÖRNEK BİR AYDIN: AVUKAT AYATA BEĞENSEL
Akın Güre
Adını hatırlayan benim kuşağımdan kaç kişi kalmıştır, bilmiyorum. Ölüm haberini duyuran gazeteye göre, 1927 Çubuklu İstanbul doğumlu, 2017 yılında aramızdan ayrılan Avukat Ayata Beğensel Türkiye İşçi Partsi’nde Kırklareli İl Başkanlığı ve Genel Yönetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulunmuştu. Uzun yıllar DİSK üyesi Gıda-İş sendikası’nın avukatlığını yapmıştı. Cenazesi ikindi namazından sonra Şişli Camisi’nden kaldırılacaktı…
1960’lı yıllarda yeni bir ivme kazanan işçi sınıfı hareketi içinde tanınmış bir isimdi Ayata Bağensel. 1963-1969 döneminde TİP, 1973-1977 döneminde Sosyalist Parti ve 1977-1980 arasında da Sosyalist Devrim Partisi içinde yer aldı. TİP’in Trakya’daki örgütlenme çalışmalarında bulundu. TİP’in meclise 15 milletvekili soktuğu 1965 seçimlerinde birlikte çalıştığı arkadaşı Kemal Nebioğlu Tekirdağ Milletvekili seçildi. 2006 yılında vefat eden arkadaşının arkasından Cumhuriyet Gazetesine konuşurken o günleri şöyle anlatıyordu:
“1963 yılı ortalarında bir grup arkadaşla birlikte O günlerin, 1960’lı, 70’li, 80’li ve devam eden yılların heyecanını bir kez daha yeniden yaşarken, ortak anıların içinde bugünün üzüntüsünü, güçlüğünü yine Nebioğlu ile el ele yendik. Birçok kereler olduğu gibi. Parti çalışmalarında, sendika çalışmalarında, hapishanelerde ve yaşamın diğer boyutlarında. Bu dostluğu oluşturan ne idi, nasıl oluşmuş, nasıl gelişmişti? Bu sorunun cevabını aramaya başlayınca ister istemez geçmişe doğru bir yolculuk başladı. 1963 yılı ortalarında bir grup arkadaşla birlikte Kırklareli’nde Türkiye İşçi Partisi’ni kurmuştuk. Genel merkezin ısrarı sonucu il başkanlığını üstlenmiştim. 1965 yılında yapılacak genel seçimlerde o tarihteki Seçim Kanunu’na göre partinin en az 15 ilde bütün ilçeleri ile birlikte kurulmuş olması ve kongrelerinin yapılmış olması zorunluluğu bulunduğundan, genel merkezce Trakya il ve ilçelerinde örgütlenme görevi TİP kurucularından olan Merkez Yürütme Kurulu üyesi Kemal Nebioğlu’na verilmişti. Kırklareli’nde Türkiye İşçi Partisi’ni kurmuştuk. Ben genel merkezin ısrarı sonucu il başkanlığını üstlenmiştim. Bu nedenle 1965 öncesi sık sık bir araya geldik, düşüncelerimizi paylaşma fırsatı bulduk. Bu gelişmeler 1971 yılında Türkiye Gıdaİş Sendikası’nda örgütlenmeden sorumlu genel sekreter yardımcısı görevi ile profesyonel kadroda görev almama, bu görevi Nebioğlu ekibinin Gıdaİş Sendikası yönetiminde kaldığı sürece sürdürmeme ve sonrasında T. Gıdaİş Sendikası dışında da devamına neden oldu.” (Ayata Beğensel, Cumhuriyet, 15.8.2006)
SİS PERDESİ DAĞILIYOR
Ayata Beğensel’in üniversite dönemine dair erişmek isediğim bilgiler için ilk yardıma koşan Kırklareli Lisesi’den Felsefe Öğretmenim Nuran Direk hanım oldu. Kırklareli Yerel Tarih’e gönderdiği yorumda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu, sınıf arkadaşı ve dostu olduğunu yazmıştı. Ayrıca Ayata beyin siyasi nedenlerle öğretmenlik yapamadığından daha sonra Hukuk fakültesini bitirip avukat olduğunu da eklemişti. Bu bilgiler beni heyecalandırdı. Sonunda onu tanıyan birisini bulmuştum. Hemen telefonla arayıp Hocama Ayata Bey hakkında sorular sormaya başladım. En çok ailesiyle ilgili, çocukluk ve gençlik günlerine ait bilgilere ihtiyacım olduğunu söyledim. Bir tek istanbul doğumlu olduğunu biliyordum, ama anne ve babasını, varsa kardeşlerini de öğrenmeliydim. Nerde, hangi ortamlarda büyümüş, hangi okullarda yetişmişti. Şimdilik bir sis perdesinin arkasında gizliydi her şey. Başka bir hayal kırıklığını ise Nuran Hocam’ın elinde fazla bir fotoğraf olmadığını öğrendiğimde yaşadım. Eksik olmasın, albümlerini benim için karıştırıp bulabildiği tek bir fotoğrafı gönderdi daha sonra.
Ayata Beğensel’in Kırklareli TİP il Başkanlığı yaptığı yıllarda hafızamda yer etmiş bir tanıdığın yardımına başvurmak geldi aklıma. Sevgili Mehmet Aktaş, çok sevdiğim ve değer verdiğim bir sosyalist ağabeyimdi ve TİP’liydi. One oğlu Hakan üzerinden ulaştım. Yıllardır görüşmemiştik, beni hemen hatırladı, aramama çok sevinmişti. Ona kısaca niyetimden bahsettim. Bana Ayata Beğensel ile ilgili vereceği belge ve fotoğraflar olabilir mi diye sordum. Ne yazık ki elinde bu konuyla ilgili kaynak olmadığını öğrendim.
Artık bu konuda bulabileceklerimin sınırlı olduğunu kabullenmiş ve elimdekilerle yetinmem gerektiğine karar vermiştim. Ama Nuran Direk hocam bir gün beni telefonla arayıp sis perdesinin aralanmasını sağladı: Ayata Beğensel’in kız kardeşi Suna Anday hanım hayattaydı. Onunla irtibat kurabilirsem belki istediklerimin cevabını bulabilecektim. Suna Hanım, Melih Cevdet Anday’ın eşiydi ve kendisi Büyükada’da yaşıyordu. Ama telefon numarası Hocam’da yoktu.
Şansım açılmıştı. Melih Cevdet Anday’ın çok yakınında olmuş bir edebiyatçı dostum vardı ve ulaşmak istediğim bilgiyi bana verebilirdi. Kendisini hemen aradım, amacımdan kısaca bahsettim. Evet, Suna Hanımın telefon numarası vardı ama önce kendisinden izin almalıydı. Beklemem uzun sürmedi, dostum hemen dönüş yaptı: Suna Hanım isteğimi memnuniyetle karşılaşmıştı. Aramamı bekliyordu.
SUNA ANDAY’DAN ÖĞRENDİKLERİM
Son derece nazik ifadelerle konuşuyordu telefondaki ses. Abisiyle niye ilgilendiğimi öğrenince çok sevinmiş belki bu nedenle aramamı kabul etmişti Suna Hanım. Daha ilk görüşmemizde bana verdiği bilgileri defterime not ettim: Ayata Beğensel 24 Eylül 1927 tarihinde İstanbul’da doğmuştu. Annesi Trabzon’un ünlü ailelerinden Nemlizade’lerin bir ferdi olan Süreyya Nemli, babası Çerkez kökenli bir aileden gelen Burhan Beğensel’di. Burhan Bey Anadolu’da muhtelif il ve ilçelerde mülki idare bünyesinde çeşitli görevler yapmış, daha sonra hukuk öğrenimi de görmüştü. Babasının görev yeri İstanbul dışındayken Ayata Bey teyzesi Hafıza Sıdıka Hanımın yanında kalmıştı. Ayata Beğensel ilk okuldan başlayarak lise son sınıfa gelinceye kadar eniştesi Nebizade Ahmed Hamdi beyin okullarında okudu.
Burada bir parantez açıp biraz Ahmed Hamdi beyden bahsetmem lazım. Ahmet Hamdi Ülkümen Paris’te Sarbonne Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görmüştü. Anadolu’ya geçtikten sonra Trabzon milletvekili olarak TBMM’ye seçildi. 1920-1942 yılları arasında 6 dönem milletvekilliği yapmış bir gazeteci, siyasetçi ve eğitimciydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün çok yakında olan Hamdi Bey 1924’te Yenigün’ün yerine kurulan Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucu üç ortağından birisiydi. Zekeriya Sertel ile birlikte 1926-1927 yıllarında Yeni Ses gazetesini çıkarmışlardı. Uşak ve İstanbul’da 1931 yılında açılan, başlangıçta adı İnkılap Liseleri olarak geçen, sonraki adı Yüce Ülkü olan okulların kurucusuydu. Hümanist Atatürk adlı bir eseri de vardı.
Kanımca bu bilgiler Ayata Beğensel’in düşünce yapısını ve kişliğini belirleyen çocukluk, gençlik evrelerinde yaşadığı, etkilendiği ortamı tanımamız açısından önemlidir. Lise son sınıfı Kabataş Lisesi’nde okuyarak oradan mezun olan Ayata Beğensel’in hayalindeki meslek doktorluktu. Tıp Fakültesine girebilmek için büyük bir çaba gösterse de sınavda başarılı olamaz ve yüksek öğretime bir süre arar verir. Babası Burhan bey emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşmişti. Artık aile bir araya gelmişti. Burhan Bey Arnavutköy’deki meşhur Çiçek sinemasını satın alır. Bu karar daha sonra Ayata Beğenseli’in de iş hayatındaki tercihlerini belirleyecektir. Kendisi de Manisa Alaşehir’de sinemacılığa başlar. Üniversiteye biraz geç adım atmasında bunun da etkisi vardır. Bir yandan da okuma hayalleri devam eder. Sonuçta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Felsefe bölümüne girer ve oradan mezun olur.
KIRKLARELİ YILLARI
Ayata Beğensel üniversite yıllarında tanışıp aşık olduğu Kırklareli’li bir hukuk öğrencisi ile evlenecektir. Bu öğrenci Kırklareli’li bir ailenin kızı olan Hayrinnüsa Hanımdır. Hayrinnüsa hanım avukatlık mesleğine başlamak üzere memleketine gelmek isteyince Ayata beğensel’in hayatında yeni bir dönem başlamış olur. Fakat bu sıralar Burhan bey de Arnavutköy’deki sinamasını Süreyya Hanımın abisi Nazım Nemli’ye devreder. Bu sinema Arnavutköy’ün kültür tarihinde iz bırakmış bir mekan olarak uzun yıllar açık kalır. Andon beyin makinistliğini yaptığı, Dayının Sineması olarak da bilinen bu salon 1976 yılına kadar faaliyetine devam edecektir.
Burhan Beyin sinema sevdası bitmemiştir. O da Kırklareli’ne yerleşmeye ve orada sinemacılığa devam etmeye karar verir ve Kırklareli’nin sinema hafızasında köklü bir yeri olan Gençlik Sineması’nı işletmeye başlar. Siyasi engeller nedeniyle devlet memurluğuna atanamayan Ayata Bey böylece babası ile birlikte bu işi yapmaya başlar. Daha sonra Ayata bey şehrin ilk modern tarzda donatılmış Saray Sınamasının sahibi Madam olarak tanınan biriyle ortak olur. Bu sinema içindeki ses düzeni ve rahat koltuklarıyla benzeri ancak İstanbul sinemalarında görülecek bir konfora sahiptir. Ayrıca oynattığı filimler sanat düzeyi ile Kırklarelilerin büyük beğenisini kazanır. Özellikle hafta sonları gençlerin gittiği, Pazar günleri de erken saate başlayan matinelerin aileler tarafından doldurulduğu bir yer olur. Saray Sineması ayrıca turneye çıkan tiyatroların sahne aldıkları, hafif batı müziği toplulukların konserlerini verdiği mükemmel sayılacak aküstiği ve seyirci kapasites ile şehrin kültür hayatındaki önemli bir boşluğun doldurulmasına yardımcı olur. Ancak Ayata beyin öncelikleri farklıdır. Aklı hep siyasi sorumluluk gereği üstlendiği işlerdedir. Bu yüzden sinema işletmeciliği başarılı şekilde yürümez. Madam ile ortaklık bozulur.
Ayata Beğensel biraz da eşinin yönlendirmesiyle bu arada Hukuk fakültesini bitirip avukat olur. Ancak Ayata Bey ile Hayrinnüsa hanımın beraberlikleri de bir süre sonra sona erecektir. Ayata Bey ikinci evliliğini Solmaz Hanımla yapar. Tekirdağ’da evlenirler. Ayata bey, Solmaz Hanımın ilk evliliğinden kızı Alev’i nüfusuna geçirir. Alev Hanımın kızı Ezgi Kaya ona büyük bir sevgiyle bağlıdır ve dedesi hakkında konuşurken hep “Aydedem” diyecektir. Aile İstanbul'a yerleşir ve Ayata bey avukatlık ofisini burada açar, Disk'e bağlı Gıda İş Sendikası’nın avukatlığını yapar.
SUNA ANDAY İLE BULUŞMA
Suna Anday hanımla birkaç kez daha telefonda konuştuk. Ayata Bey’in fotoğraf çekmeye çok meraklı olduğunu söylüyordu ama ne yazık ki bu fotoğraflardan hiçbiri onda değildi. Evdeki albümlerden işime yarayabilecekleri bulabilmesi için benden zaman istedi. Hiç acelesi yok dedim. Şubat ayının başlarıydı, bir gün Suna hanım aradı. Müjdeli bir haber vermek istercesine heycanlıydı konuşurken. Benim için albümlerde aradığı fotoğrafları bulmuştu. Onları postayla adresime gönderebilir ya da kendisi buluşacağımız bir yere getirebilirdi. Sevincimi belli ederken kendisiyle tanışmaktan mutluluk duyacağımı belirterek buluşma teklifini memnuniyete karşıladığımı söyledim, gün tayinini ona bıraktım. Bir hafta sonra tekrar beni aradı ve geleceği günü söyleyip onayımı istedi. Hemen kabul ettim. 12.05 ada vapuruna binip 13.25 te Kadıköy iskelesinde olacaktı. Sefer saatleri böyle yazıyordu çünkü.10-15 dakika önceden Kadıköy Adalar iskelesi çıkışında kendisini bekleyeceğimi söyledim.
Güneşli bir gündü. Adalar iskelesine söylediğim gibi biraz erken gelmiştim. Geminin geliş yönünü gözleyerek bir süre bekledim. Burnu uzaktan göründüğünde saatime baktım. Dediği gibi gemi tam zamanında yanaşacaktı. İskele çıkışına doğru yürüdüm. Telefonda bana giyeceği elbisenin rengini söylemiş, ben de onu kolay tanımamı sağlayacak fotoğraflarını araştırmıştım. İskele çıkışında karşımda duran renkli gözlükleri ve koruyucu maskesi ile yüzü kapanmış kadının Suna hanımdan başkası olmayacağına adım gibi emindim. Yanına yaklaşarak, “Hoş geldiniz” dedim. Evet oydu.Nerede oturacağımıza o an karar verdik. Gideceğimiz yer uzak sayılmayacak bir mesafede olsa da yorulmasını istemiyordum. Fakat yürümeye alışık olduğunu söylemesi beni rahatlatmıştı. Sohbet ede ede Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ne geldik. Güneş biraz olsun içimizi ısıtıyordu. Bir süre bahçesinde oturduktan sonra kapalı yere geçtik.
Sohbet aderken kendisinden bahsedilmesini pek istemiyordu, bunu sezinlemiştim. Eşi Türk edebiyatının çok değerli bir yazarı ve şairiydi. Cumhuriyet'te uzun yıllar yazmayı sürdürdüğü denemelerini ilgiyle okurdum. Melih Cevdet Anday için arada konuyu değiştirip kendisinden anılarını dinlemek benim için kaçırılmayacak bir fırsattı. Suna Hanım benim gibi sormaya meraklı biriyle karşılaştığında içinden ne geçiriyordu bilemiyorum ama üzerinde bir güven yaratmış olmalıydım ki bazı ayrıntıları yazılmamak kaydıyla paylaşırken bana karşı çok içtendi. Ayata beye ait benim hoşuma gideceğini tahmin ettiği fotoğrafları çentasından çıkartıp önüme dizerken de her birinin hikayesini eklemeyi ihmal etmedi. Ayata Beğensel kardeşinin gözünde esirgeme duygusuyla dolu bir insandı. Herkesin derdine yetişen, çare üreten iyilik sever bir karaktere sahipti. Bu özellikleri onun hayat çizgisini de belirleyecekti. Benimsediği siyasi idealleri uğruna kendisinden önce başkaları için çalışmaya adanmış bir ömürdü onun yaşadığı.
İNSANLIĞA ADANMIŞ BİR HAYAT
Suna Hanımı dinlerken Ayata Beğensel’in ilkelerine bağlı kararlı bir duruşla gösterdiği fedakarlıkları gözümün önüne geliyordu. Hayatı boyunca vazgeçmediği bu çigisi ile arkasından gelenlere bıraktığı mirası düşünüyordum.
Kemal Nebioğlu’nun arkasından anlattıkları da, bu mirasın ne kadar değerli olduğunu kanıtlıyordu.
“Türkiye İşçi Partisi’nin temel ilkeleri, gerek parti örgütlenme çalışmalarımızın yaptığmız kahve toplantılarının, il ve ilçe kongrelerinin, gerekse özel sohbetlerimizin ve sendikal çalışmaların, ülkenin yönetiminde işçilerin, köylülerin kısaca sömürülenin söz ve karar sahibi olarak ülkesinin, sendikasının, kooperatifinin yönetilmesine aktif olarak katılmasının sağlanması idi. Bunun sağlanabilmesi önce örgüt içinde işçilerin ve köylülerin ilçe, il, merkez yönetiminde bulunması ve de milletvekili liste başlarında yer almaları, parası olmayanların seçilebilmesi için de milletvekili aday adaylarının ödemek zorunda bırakıldıkları bağışın siyasi partilerce alınmamasını sağlayan TİP tüzüğünün 53. maddesi ve ilgili genelgeler ile sadece TİP’te mümkün olabilmişti. Sendikal mücadelelerde ise aynı paraleldeki ilkelerden hareketle, işçinin sendika seçme özgürlüğü ve referandum, işyeri işçi konseyleri sendika tüzüğünde yerlerini alması ve tüzük hükümleri doğrultusunda bölge, semt sorunlarına elkoyabilmesi ve toplu iş sözleşmelerinin imzalanmadan önce, ait olduğu işyerinde çalışan sendika üyelerinin oylarına sunulması imkânı sadece TİP kuruluşuna katkıda bulunmuş sendikalarda mümkündü. Köylünün tarlasında ürettiği ürünün, maliyet hesabı kendi emeğinin ücreti de hesaba dahil edilerek yapıldığında, ürünün, maliyetinin altında bir fiyat ile alıcısına satıldığı anlatılıyor ve de köylünün ürettiği tarım ürününün fiyatının, üreticisi köylü tarafından fiyatlandırılmayıp alıcısı tüccar tarafından fiyatlandırılmakta olduğu örnekleri ile açıklanıyordu. İşçinin sendikalarda toplu iş sözleşmeleri ile yaptığı gibi, köylünün de kuracakları kooperatiflerde örgütlenerek kendi ürününün satış fiyatını, bu kooperatiflerde belirlemesi gerektiğini ve bu hususların gerçekleşebilmesi, kanunlaşması için TİP bünyesi içinde işçilerin, köylülerin milletvekili olarak seçilmeleri gerekliliğini anlatıyorduk.” (Ayata Beğensel, Cumhuriyet, 15.8.2006)
Dün (13.2.2022) TİP'in 61. Kuruluş yıldönümüydü. Ayata Beğensel partinin kurucular kurulundaydı. Partinin başındaki Mehmet Ali Aybar partiyi özgürlükçü bir sosyalizm çizgisine oturtan görüşleriyle Türk Solunun özgün bir karaktere kavuşmasını sağlayacak ilkeleri savunuyordu. Bu farklı düşünüş daha sonraki yıllarda partisinde boy gösterecek ayrılıklara yol açacaktır. Denebilir ki TİP'in tarihi bir bakıma Türk Solunun parçalanma sürecinin tarihi sayılabilir. Bu süreçlerde en başından beri Mehmet Ali Aybar çizgisinden sapmayan Ayata Beğensel solda demokratik sosyalizmi savunan duruşunu hiç kaybetmedi. Hatırası ve bıraktığı düşünsel mirasın önünde saygıyla eğiliyorum.