TRAKYA UMUM MÜFETTİŞİ KAZIM DİRİK(4)


 Akın Güre

Geçen yazımı İbrahim Tali Öngören’nin sağlık sorunları nedeniyle istifasıyla boşalan Trakya Umum Müfettişliği görevine Kazım Dirik’in tayin  edildiğini söyleyerek bitirmiştim. Onun selefi İbrahim Tali Bey  Doğu illerini kapsayan 1.Bölge Umum Müfettişliğini 1 Ocak 1928 tarihinden  beri yürütüyordu. 14 Şubat 1934 tarihinde  Edirne merkez olmak üzere  Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale illerini içine alarak kurulan  2. Bölge Umum Müfettişliğine deneyimli bir kişi olarak  tayin olmuştu. Hemen sonrasında Trakya Olayları diye bilinen Yahudi toplumu aleyhine başlayan gösteri ve saldırılar yaşandığında  bu konuda İbrahim Tali Öngören’nin payına düşen sorumluluklar çok yazılacak ve tartışılacaktır. Doğudaki Kürt ayaklanmaları nedeniyle önem kazanan asayiş sorunu bu bölgede Umum Müfettişlik teşkilatlanmasına yol açarken ikinci uygulamanın Trakya’da başlatılması ilginçtir. Trakya iç güvenlik açısından Doğu ile mukayese edildiğinde merkezi yönetimin gözünde  oldukça sakin ve güvenli bir yerdir. Nitekim Tali Öngören göreve geldikten sonra yazdığı yüz sayfalık detaylı raporda bu tespiti yapar. Ona göre Trakya’da sorun güvenlik değil  ekonomik yapıyla ilgilidir. Trakya köylüsü oldukça fakirdir, çaresizdir, devlet desteği yoktur. Ticarette zenginleşen kesimler olarak   Yahudiler dikkati çekmektedir. Köylünün ürününü  ucuza alıp değerlendirerek yaşam standartlarını yükseltmeleri Türkler arasında hoş karşılanmazken dönemin Nazi hayranlığından beslenen milliyetçi kesimleri  bu durumdan kendilerine vazife çıkartırlar ve toplumda Yahudi düşmanlığını yaymaya çalışırlar. İşte Tali Öngören müfettiş olarak göreve geldiğinde gördüğü bu manzara karşısında yazdığı raporunda Yahudi toplumunu karşısına alacak kadar keskin ifadelerle hükümette çözümler sunar. Yahudi kesimi bundan oldukça rahatsızlık duyar, huzursuz olur. Bu yaklaşım Hitler hayranı kesimlerin ise işine gelecektir. 

Özetle söylemek gerekirse Trakya’da kurulan Umumi Müfettişlik yönetimi daha işin başında  Ankara’yı da tedirgin edecek sosyal bir huzursuzluğa neden olur. Doğudaki asayiş sorunları nedeniyle kurulan Birinci  Umum  Müfettişliğinin tam tersine, İkinci Umum Müfettişliği bir asayiş sorunu olmayan Türkiye’nin en batısındaki  Trakya’da ele alınması gereken göçmenlere ait iskan faaliyetleri ve ekonomik seferberlik ile ilgilenecekken, kurulmasından kısa bir süre sonra  amaçlananın tersine gelişmeler  bir  karmaşaya yol açar ve toplumun belli bir kesimini rahatsız edecek şekilde  devlete güven sorununa dönüşür. Neyse ki hata fark edilir ve fazla büyümeden olaylar yatıştırılır,  suçlular cezalandırılır, dergileri kapatılır v. s. Sonunda merkezi yönetim duruma “el koyar”, tutuklananlar arasında Kırklareli Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, Ticaret Borsası Başkanı  vardır. CHP sorumlular hakkında parti müfettişlerini devreye sokar. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü “Antisemitizme asla izin vermeyeceğiz” diyerek Mecliste konuşma yapar. Ancak ne yazık ki Trakya Umum Müfettişliği tarihini yazacak olanlar bölgede yapılan onca yararlı hizmetleri değerlendirirken bunları da anlatmadan geçemeyeceklerdir. Belki doğrudan bir payı olmasa da yaşanan olaylar  dönemin bir yönetim zafiyeti sayılacaktır. Merkezi hükümetin işin başından itibaren olacakları öngörememesi, taşradaki siyaset çevrelerinin inisiyatifine göz yumulması, hatta bazı kaynaklara göre Yahudilerinin bölgede tedricen azaltılması için hazırlık yapıldığı iddiaları   epey eleştiriye uğrayacaktır. 

Aslında Trakya’da adı daha sonra 2.Genel Umumi Müfettişlik olarak değişen  teşkilatlanma, yukarıda değindiğim gibi haklı sayılacak nedenlere dayanır. Bunu daha iyi  anlamak için kısaca Umumi Müfettişlik diye geçen bir yönetim tarzının biraz öncesini hatırlatmakta  fayda var. 

Bu konuda ne yazık ki çok fazla  araştırma yapılmamıştır. Bu durum konuyu merak edenlerin  işini zorlaştırıyor. Bulabildiğim kaynaklardan edindiğim bilgiler bize şunu gösteriyor: Umum  Müfettişlik uygulamasına olağan üstü durumlarda ve öncelikli alanlarda duyulan ihtiyaçlara bakılarak merkezi yönetimin gücünü   etkin bir şekilde kullanmak için  başvuruluyor.   1950’lerde bu uygulamaya son veriliyor ama ülke tarihinde Osmanlı’dan bu yana kullanılan bir yönetim biçimi olarak biliniyor. İlk olarak  II. Abdülhamit döneminde görülüyor. Berlin Kongresinden alınan kararlardan  sonra  Doğu Anadolu Bölgesindeki altı ilde  ıslahat reformları ihtiyacı ile  bölgeye bir teftiş heyeti gönderiliyor. Ahmet Raşit Paşa ilk Umum Müfettişi oluyor. Asayişi sağlamak için gerekirse şiddet kullanıma gibi  yetkileri bile var. Daha sonra 1902 yılında Hüseyin Hilmi Paşa Selanik, Manastır ve Kosova’da vilayetlerine umumi müfettişi oluyor. İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra umumi Müfettişlik kaldırılsa bile 1913 yılında tekrar gündeme geliyor. Bu sefer Rusların baskısı devrede. Onlar da Ermenilerin yoğun şikayetleri nedeniyle hareket ederek  Osmanlı yönetiminden bir Umum Müfettiş gönderilmesini istiyorlar ve uzun müzakerelerden sonra   bir  anlaşmaya varılıyor. Erzurum, Trabzon ve Sivas’a biri Hollandalı diğeri Norveçli iki Umum Müfettiş gönderiliyor. Birinci Dünya Harbi’nin çıkmasıyla görevleri bitiyor ama savaş sonrasında Umumi Müfettişlik Osmanlı’da devam ediyor. Hatırlayın ki Mustafa Kemal de askeri anlamda bir Umum Müfettişinden daha fazla yetkilere sahip olarak Anadolu’ya 9.Ordu Müfettişi olarak gönderilecektir. Son olarak şunu söylemek lazım ki hemen uygulamaya sokulmasa bile 1921'de Türkiye devletinin ilk Anayasasına Müfettişlik kavramı kanun maddesi olarak girmiştir. Ancak Ankara hükümeti bu yetkiyi kullanmak   istemez. Nitekim Kazım Karabekir paşanın Rusların çekilmesinden sonra Ermeniler ve Rumlarla mücadele edebilmek için  umumi müfettişlik önerisi kabul görmeyecektir. Ankara yönetimi sağlanan barış şartları nedeniyle  Doğu Anadolu’da gelinen noktada merkezi kontrolü sağlayacak böyle bir yönteme sıcak bakmaz. Aslında 1921 Anayasasının ruhunda da bir ademi merkezi anlayış dikkatlerden kaçmaz. Fakat Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında kabul edilen  devletin yeni anayasasında siyasi  merkeziyetçilik görüşü hakimdir artık ve buna paralel olarak güçlü bir merkezi idari yapının olması istenecektir. Yine de 20 Nisan 1924’de yürürlüğe giren bu anayasada Umumi Müfettişlik teşkilatına yer verilmeyecektir.   Buna rağmen 1925 yılında yaşanan Kürt  isyanların bastırılmasından sonra 16 Temmuz 1927 yılında  “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” çıkartılır, güvenliği ve istikrarı sağlamak üzere  Doğu illerini kapsayan  Birinci Umumi Müfettişlik kurulur. Daha sonra Dersim bölgesinde çıkan isyanlar nedeniyle Dördüncü Umum Müfettişliği kurulacaktır. 19 Şubat 1934 tarihli kararname ile kurulan İkinci Umumi Müfettişlik ise Trakya bölgesine yerleştirilen  muhacirlerin iskânı meselesindeki sorunlar nedeniyle düşünülür. Sonuçta  göçlerin neden olduğu yerleşim sorunları, yapılacak  düzenlemeler, bayındırlık, sağlık ve eğitim konularındaki artan ihtiyaçlarına yönelik hizmetlerin kısa sürede karşılanması amacıyla merkezi hükümetin bakanlarını temsil gücüne sahip olarak   yetkileri kullanabilen  ikinci  Umumi Müfettişlik teşkilat kurulur. 

Buraya kadar Trakya’da kurulan Umum Müfettişliğin hangi şartlar nedeniyle  gerekli görüldüğünü anlatmaya çalıştım. İbrahim Tali Öngören‘nin yerine gelen Kazım Dirik’in yaptığı hizmetleri anlatırken bu tarihsel arka planın bilinmesinde fayda var çünkü. 

Kâzım Dirik İzmir Valisi iken 9 Ağustos 1935 tarihinde çıkartılan kararname ile Trakya Umum Müfettişliği görevine tayin olur. Trakya halkı bu tayini büyük bir sevinçle karşılar. Çünkü kendisi İzmir Valisi iken ünü bütün ülkeye yayılmıştır.

 8 Ağustos tarihli Yeni Asır gazetesi tayini   haber yaparken “İzmir Dirik Valisini Kaybetti” diyerek başlık atar. 9 Ağustos tarihinde  aynı gazetenin başyazarı  ise “Biz Kaybettik, Fakat Trakya Büyük Bir Kuvvet Kazandı” der. 

 Büyük takdir ve beğeni toplayan hizmetleri olan böyle birinin Trakya’ya gelmesi herkesi memnun etmiştir. Trakya gerek coğrafi yönden taşıdığı stratejik önemi nedeniyle  gerekse sürekli göç alan toplumsal yapısıyla  hükümetin üzerinde duyarlılıkla durduğu  bir bölgedir. 

Edirne tren garında Edirne Valisi ve Müfettiş Vekili, tarafından törenle karşılanan Kazım Dirik daha sonra Cumhuriyet gazetesi muhabirine  verdiği demeçte şunları diyecektir:

“Trakya Genel Enspektörlüğü’ne atanmakla önemli bir bölgenin yükünü üzerime almış oluyorum. Bunu çok şerefli bir vazife telakki ediyorum. 

10 yıl çalıştığım İzmir bölgesinin heyecanını ve temiz duygularını buraya getirdim. Bütün arkadaşlarla köylü ile el ele vereceğiz. Yeni bir sevinç ve yeni heyecan vasıtasıyla çalışacağız. Atatürk davasını ve büyük rejimin isteklerini yavaş yavaş fakat durmadan yerine getireceğiz. Trakya ve Edirne bizim ülkümüzü dinamik tutan tarihsel işlerle doludur. O’nun sevgisi sarsılmaz bir aşk halindedir. Selimiye abidesi, bir dindar gözüyle değil, ulusal duygunun en parlak heyecanıyla ve ucunda bir eşi bulunmayan yüksek teknik bedialarıyla içimizde ve gönlümüzde tutuşan bir ateştir. 

Kutlu topraklarımız çok verimlidir. Her şey yetiştirilebilir. 

Bayındırlık, ekonomi, kültür, tarım ve sağlık bakımından gereken işler sıra düzeniyle yapılacaktır. Köylülerimizin kalkınmasına çok önem verilecektir. 

Göçmen kardeşlerimizin işleriyle hararetli surette uğraşıyoruz. 2-3 ay sonra çıkacak satış kooperatifleri kanunu Trakya bölgesindeki bütün ürünleri bilhassa peynirciliği, şarapçılığı, balıkçılığı sımsıkı tutacağız. Eskiden çok iyi denenmiş olan patates ürünü ve yaş meyve satışlarıyla ihracatın gelişmesi yollarını araştıracağız. Bütün Trakya’da ürünlerin ıslahı için büyük tedbirler alacağız. 

      Bataklıklarla sıtma mücadelesi önünde önemle duracağız. Yeniden bir çok çiftlikler açacağız. Vilâyetlerde köy büroları açarak köylünün kalkınmasına dikkat edeceğiz. Her tarafta koru orman yetiştireceğiz. 

Gençliğin yükselmesine halkımızın neşesine biraz da sanat hayatına önem vereceğiz. Bazı şartlara özen vererek Edirne’mizi turizm için önemli bir kaynak yapacağız.”(*)

Bu sözler  yapılacak işlerin kapsamını gayet iyi özetlemektedir. Elde edilen sonuçlara bakıldığında Kazım Dirik paşanın her zaman kanıtladığı gibi verdiği söze daima sadık kaldığı görülecektir. Ölümüne kadar yaklaşık  altı yıl çalıştığı görevinde  kendisinden beklenenler fazlasıyla yerine getirmiş, ömrü boyunca kanıtladığı gibi yaratıcı, fedakar ve azimli tutumundan hiç vazgeçmeden çalışmış biridir o. İşini hayatının merkezi yapmış bir idareci olarak sağlığını hiçe sayarak inandığı doğrulardan vazgeçmeyen ısrarı nedeniyle sonunda  hastalığına  yenik düşmüştür. Hayatı boyunca, görüşlerini eleştiren, aleyhinde çalışan, Atatürk’e varıncaya kadar en üst makamlara şikayet edenleri de  eksik olmamıştır Kazım Dirik hepsiyle korkusuzca hesaplaşmayı başarır, hazırlanan tuzaklardan kurtulurken daha fazla göze girer. Bundan sonra anlatacaklarımı okurken takdir gören bu başarılarının değerini daha iyi anlayacaksınız. Ancak bundan önce bir devlet adamı olarak Kazım Dirik’i farklı kılan ve  kendisinden sonraki kuşaklara örnek teşkil edecek özelliklerine değinmek istiyorum. 

Kâzım Direk bir kahraman değildir, ama bağlı olduğu liderine  ve ideallerine sonuna kadar sadık bir yol askerdir. 

Kâzım Direk hedefleri belirleyen biri değildir, ama liderinin verdiği her görevi karşılıksız ve  sadece işi olarak benimsediği için inanarak yapan ve inatla en iyi başarabilen bir uygulamacıdır. 

Kâzım Direk müthiş bir detaycıdır. Ayrıntıdaki nedenselliği keşfeden, başarıya giden yolu tasarlayan  pratik bir dehadır. Böyle insanların elinden her iş gelir. Bir çözüm sihirbazıdır. 

Ülkesine ve halkına hizmet etmeye kendisini  adamış biridir. Cumhuriyet kuruluş yılları bu türde insanların olağan üstü çabalarının eserleriyle doludur. 

Kâzım Direk siyasetin emrindedir ama bir siyasetçi gibi  davranmayı sevmez. Doğru olanı yaparken siyasi hesapları kaale almaz. Mustafa Kemal Atatürk’ün en başından beri hep yanında yerini alarak güvenini kazanmasında bu farklılığın önemli bir payı vardır denebilir. Onu sevmeyenler bu nedenle belki Atatürk’e kızamadıkları için öfkelerini kendisinden çıkartmışlardır.

Kâzım Dirik prensiplerine bağlığı  kendisini olduğundan  daha katı gösteren bir mizaca sahiptir. Ancak bu kararlı duruşu kadar hayallerinin peşinde koşan çocuksu  bir heyecana da sahiptir ve bu onun şaşırtıcı kararlar almasına yol açar. 

Bütün bunlar Kazım Dirik’in çalışma tarzına yansıyan, onu halkın nezdinde farklı kılan özelliklerdir. Belki bu kadar çok sevilmesini de ancak böyle anlamak mümkündür. 

(*) Yeliz Batı, General Kazım Dirik ve Trakya Umum Müfettişliği, 2008.


(Devam Edecek) 

Kaynaklar:

- Engin Çağdaş Bulut, Devletin Taşradaki Eli: Umum Müfettişlikler, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 2015.

- Yeliz Batı, General Kazım Dirik ve Trakya Umum Müfettişliği, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne 2008.

-Murat Burgaç, Trakya Umum Müfettişliği, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişhehir 2010.

-Gürsel Özgür, Komutan ve Bürokrat Olarak Kazım Dirik, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitiüsü, İstanbul 2006.

Popüler Yayınlar