GİZEMLİ KIRK SÖYLENCESİ VE KIRKLARELİ’ NİN ‘’KIRKI’’
Ahmet Rodopman
Kırklareli’ nin isminin nereden geldiği ile ilgili tarihi bilgi ve belgeleri derlemeye çalışırken, aslında Kırk sözcüğünün asıl rolü oynadığını çıkarsadım. Ardından şu kırk sözcüğünün etimolojisi(köken bilim)ni araştırmanın daha mantıklı olabileceğini düşündüm. Bunun içinde tarihteki ilk yazılı metinlerden başlayarak, sözlü aktarımlara ve ilkel toplumlardan başlayarak oluşturulan kültürel birikimlere eğilmek zorunluluğu duydum.
Dünyaya gelişimizden başlayarak, anlamasak da ilk ve en çok duyduğumuz sözcüklerden birisi de ‘’Kırk’’ sözcüğüdür. Çünkü annemizin rahminde 40 haftalık bir saltanattan sonra dünyaya gözlerimizi açıyoruz. Ardından, Kırkı Çıkmak, Kırkını Çıkarmak, Kırkını Uçurtmak la hayatımıza giren Kırk sözcüğü, bu dünyadan ayrılıp, ebediyete karışıncaya değin insanı bırakmaz. Öldükten sonra bile Kırkı sayılır, Kırkı dolması beklenir, ardından dualar okutulur, hele Kırk Hoca yı toplayıp, dua okutup, yemek verip, helva dağıtılırsa yattığı yerde rahat edeceğine inanılırsa, kırk söylencesi beşikten, mezara kadar insanlığın peşini bırakmıyor diyebiliriz. Bu kabullenişler anadan kıza, babadan oğula, nesilden nesile aktarılarak sürüp gelmiştir günümüze değin.
Evet bu gelenek Orta Asya’ dan başlayarak tarih boyunca Türklüğün yayıldığı tüm coğrafyalarda etkinliğini sürdürerek gelmiştir. Ancak bu belli sayılara bir takım anlamlar yükleyip kutsamak sadece Türk ve Müslüman aleminde değil de yeryüzündeki, her din ve ırkta da, yani tüm insan topluluklarında göze çarpmaktadır. 1,2,3,5,7,9,12,13,19.21,40, 48, 52,72,100 gibi sayılar farklı toplumlarda farklı anlamlar yüklenerek günümüze kadar sürmüş ve bir çoğumuzun da yaşamını etkiler hale gelmiştir.
Dünya üzerinde ister dini, ister din dışı inanışlarda değişik sayılara değişik anlamlar yüklenirken kentimize neden kırk sayısı yakıştırılarak bir ad verilmiş olduğuna şimdiye kadar net bir yanıt verilememiştir. Çeşitli yakıştırma ve benzetmelerin olduğunu eski belgelerde görebiliyoruz. ‘’ Kentimizin Öyküsü ‘’ adı ile yazdığım yazı dizimde günümüzden 7.900 yıl önceden başlayan Kırklareli tarihinde değişik zamanlarda farklı isimler ile anıldığını gördük. Bunlardan Herakliya, Vrisium, Verisse, Bozili, Narisse Roma imparatorluğunun Kırklareli’ye hakim oluncaya değin verilen isimler olarak tarihte yerlerini almışlardır. Tarihsel süreç içinde milat denilen tarih, Kırklareli adı için de bir hayli önemli olduğunu anlıyoruz. Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması ile birlikte tiranlıkla yönetilen Roma topraklarına giren Hıristiyan misyonerler şiddetle cezalandırılmaya başlanmıştır. Özellikle Anadolu’ da çok büyük güçlüklerle karşılaşan ilk Hıristiyan’ lar seneler içinde zor da olsa Trakya’ ya geçmişler ve Roma’ ya doğru yeni dinlerini yaymaya çalışmışlardır. Ancak Roma yetkilileri, kendileri için sakıncalı gördükleri bu yeni dini yaşamaya çalışanları Trakya topraklarında da rahat bırakmamış, korkunç denilebilecek uygulamalarla cezalandırmıştır. Roma askerlerinin hışmından korunmak isteyen Hıristiyan din adamları Trakya’da saklanabilmek için yoğun orman örtüsü olan Istranca dağlarına ve bol miktarda bulunan mağara ve oyuklara sığınmışlardır. Yıllar boyunca Aziz denilen bu ilk misyonerler Kırklareli ve yöresinde sayısal olarak çoğalmışlar ve yeni dini olabildiğince yaymışlardır. Günümüzde yeni yeni keşfedilen mağaralar, o zamanların Azizleri için mükemmel barınma ve saklanma yerleri olduğu sanılmaktadır. Bir çok yazar Kırklareli’ ye ‘’Azizler Yurdu ‘’ (Azizlerin bulunduğu yer), çok sayıda kilisenin bulunduğu yer, Kırkıncı Kilisenin bulunduğu yer, Kırk Azizler Kilisesi anlamına gelen 'Saranta Ekklesies’’ adını vermiş ve uzun yıllar bu isim ile bilinmiştir. Bizans’ a bağlı kaldığı 1300 yıl civarında da bu isim ile anılmıştır. 1360 lı yıllarda Osmanlılar tarafından alınması sonucunda da aynı isim Türkiye Cumhuriyetinin kurulup, 20 Aralık 1924 tarihinde Büyük Millet Meclisinde onaylanarak, yine bir Kırk sayısına bağlı olarak Kırklareli olarak değiştirilmiştir. Bu ismin verilmesinde Kırklareli’ nin Bizans’ lıların elinden alınırken çarpışmalarda şehit düşen 40 Osmanlı yiğidinin değerli hatırasına bağlanması da ilimizin anlamına anlam katmıştır. Kırklar tepesinde yatmakta olan 40 şehidimizin ruhlarının koruyuculuğu altında mutlu ve huzurlu günler sürmenin sevincini yaşamaktayız.
Kırk Şehidimizi ışıklar içinde kabirlerinde bırakıp, biz şu kırk söylencesinin tarihin derinliklerinden gelirken, günümüze nasıl ve ne şekilde ulaşıp anlamlar kazandığına hep birlikte bakalım. Her belgeyi incelediğimde, her okuyuşumda yeni kırklar ilave etmekten yoruldum desem yeridir. Artık kırklara karışmadan şimdiye değin saptadıklarımı listeleyip, değerlendirmenize sunayım dedim.
’40′ sayısı daha ziyade İslam toplumunun günlük yaşamında en çok kullanılan sayıdır. İçinde kırk sayısı geçen isim ve deyimlerin bazıları şunlardır: Kırkpınar, kırk haramiler, kırk-ikindi yağmurları, kırk dereden su getirmek, kırk bir kere maşallah, kırk ev kedisi, kırk para, kırk yılın başı, kırk yılda bir, kırk yıllık dost. kırk katır mı, kırk satır mı, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırının olması…
Kırk sayısının özel ve uğurlu bir sayı olduğuna, bazı tabiat varlıklarını temsil ettiğine çok eski çağlardan beri inanılır. Dinde, matematikte, astronomide, astrolojide, edebiyat ve tasavvufta ayrı ayrı anlamlan vardır.
Kırk sayısı eski Mısırlılarda gök varlıklarının kendi yörüngeleri üzerindeki dönüm sürelerini gösterir. Tevrat’ta da insanın yaş dönemlerini belirtir. Muhtemelen ‘kırkından sonra azmak’ veya ‘kırkından sonra saz çalmak’ deyimleri de buradan kaynaklanır.
Eski doğu ülkelerinde, Hindistan’da ve Türklerde büyük önem taşıyan kırk sayısı sonradan İslam inançları içerisine girdi. Kırk sayısı Kuran’da ve onun hükümlerine dayanan hadislerde de geçer. Bunların biri de insanın 40 yaşında olgunlaşması ile ilgilidir. Hz. Muhammed’e 40 yaşında peygamberlik verilmesi, İslam dininin doğuşu sırasında ona ilk bağlananların kırk kişi olması, kadınlarda hamileliğin 40 hafta sürmesi de bu sayının kutsallığına olan inancı geliştirmiştir. İnsanın malının kırkta birini zekat olarak vermesi de bununla ilgilidir.
Ayrıca, insanlar tarafından Nuh tufanının 40 gün süren yağmurlardan sonra oluştuğuna, Tanrının Hz. Adem’in çamurunu 40 gün yoğurduğuna, dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi’nin kıyametten önce 40 yaşında ortaya çıkacağına ve kırk yıl yeryüzünde kalacağına inanılır.
Doğum yapmış kadınların çocukları ve ölüler için doğumdan ve ölümden sonra, 40 gün geçmesi daha sonra şerbet ve lokma dağıtılması ile ‘kırkı çıkmak’ deyiminin kullanılması da 40 sayısının özelliğine olan inançla ilgilidir.
1, 2, 4, 5, 8, 10 ve 20'ye bölünebildiği için bereketli bir sayı kabul edilen kırk rakamı, gök cisimleri ve gök olaylarıyla ilk defa ilgilenen eski Bâbil'de Ülker yıldızının gözden kaybolduğu kırk günlük süreden sonra yeniden görünmesi üzerine kutlanan yeni yıl bayramı dolayısıyla kutsallık kazanmıştır.
Tarihin eski zamanlarından itibaren birtakım sayılar kutsal ve uğurlu sayılmış, inanç ve gelenekler içerisinde bu sayılara yer verilmiştir. Kırk rakamı da gerek semavî dinlere dayandırılan yorumlar gerekse eski medeniyet birikimleri, mitolojik efsaneler, gelenek, folklor vb. yönlerden Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere Doğu ve Batı milletleri tarafından sıkça kullanılmıştır.
Yirmi sekiz ay konağı ile on iki zodyak işaretinin birleşimini temsilen Stonehenge' deki kırk sütunun kırk adım çapında kutsal bir daire oluşturması, Britanik-Cermen geleneğinde yirmi sekiz kral veya piskoposla on iki mümine işaret eder. Kitâb-ı Mukaddes' e göre Yahuda' yı temsil eden Satürn' ün kırk yönü vardır. Eski Ahid' de insan ömrünün ideal süresi 3 × 40 yıl (120 yıl) olarak gösterilir, İsrail kralları da (Süleyman ve Davud dahil) genellikle kırkar yıl hüküm sürerler. Çıkış ve mabedin inşası sırasında her biri kırk yıllık on iki nesil yaşamıştır.
Ortaçağ Hristiyan tefsiri, tufanı kırk gün olarak belirler ve İsrâiloğulları' nın çölde kırk yıl dolaştığını kabul eder. Hz. Mûsâ' nın Tûr dağında kırk gün kalması, şeytanın Hz. Îsâ' yı saptırmak için kırk gün uğraşması, Mesîh' in mezarda kırk saat yatması (Roma Katolik kilisesinin Kırk Saat Adağı bundan esinlenmiştir), Paskalya' dan önceki Büyük Perhiz' in kırk gün sürmesi ve On Emir’ in dört İncil ile çoğaltılarak kırkı tamamlaması da bu sayının hristiyan geleneğindeki önemini gösterir.
Kur'ân-ı Kerîm' de kırk (erbaîn) rakamı dört yerde geçer. Bunlardan üçü Hz. Musa ve kavmiyle, diğeri de insanın bu yaşta kemale ermiş olmasıyla alâkalıdır. Hadislerde kırk rakamının on sekiz defa kullanıldığı saptanmıştır . Kırk rakamının ayet ve hadislerde anılması, kırk ayet veya hadisin derlendiği eserlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hz. Muhammed' e kırk yaşında peygamberliğin gelmesi, Müslümanların sayısı kırka tamamlanınca açıktan tebliğe başlanması, ayrıca İslâm hukukunda malın kırkta birinin zekât olarak verilmesi Müslüman geleneğinde kırk rakamının önemli bir yer tuttuğuna işaret sayılabilir.
Tasavvuf geleneğinde de kırk rakamı sıkça kullanılmıştır. Tarikata girenlerin kırk günlük ön perhizini simgeleyen çile, Hz. Ali' nin kırklar meclisinin sakisi kabul edilmesi, dünyayı dolaşan ermişlerin sayısının kırk oluşu ve buradan türeyen "kırklara karışmak" deyimi, Bektaşîlik' deki kırklar meydanı, kırklar şerbeti, kırk budak ve kırk makam, insan hamurunun kırk gün boyunca rahmet yağmurlarınca yıkandığı gibi hususlar bunlar arasında sayılabilir.
Bazı rivayetler dolayısıyla inançlara yansımış başka görüş ve yorumlamalar de bulunmaktadır. Mehdî kırk yaşında gelip edip kırk yıl dünyada kalacak; kıyamet gününde göklerden fışkıracak bir duman arzı kırk gün kaplayacak; sûr ve kıyametin dehşeti kırk yıl devam edecek; günahkârlar cehennemdeki akrep ve yılanların zehrini kırk yıl hissedeceklerdir. Ölen birinin ardından kırk gün Kur'an okunup kırkıncı gün dua yapılır; yenilen haram lokma da kırk gün bedenden çıkmaz.
Kırk rakamının eski Türk kültüründe önemli bir yeri vardır. Kırgız (Kırk Kız) efsanesinden itibaren Türk destan ve masallarında kırk ve kırklar motifi önemli bir yer tutar. Orta Asya kökenli destanlarda yiğitlerin yanında kırk er, hatunların çevresinde kırk kız bulunduğu bilinmektedir. Kırk vezir ve kırk harâmiler gibi halk hikâyelerinde, Kırkçeşme, Kırkanbar, Kırkgöz, Kırkpınar, gibi yer adlarında ve "kırkı çıkmak, kırklamak, kırk oruç, kırk kurban, kırk gün kırk gece" gibi sosyal hayatı ilgilendiren alanlarda Türk geleneğini zenginleştiren kırk rakamı Türk atasözleri ve deyimlerinde de sıkça anılır. "Acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır; kırkından sonra azanı teneşir paklar; kırk kurda bir aslan ne yapsın; kırk derviş bir kilime sığar ama iki sultan bir iklime sığmaz; birisine kırk gün deli dersen deli olur" gibi atasözleriyle "kırklara karışmak, kırk deveye bir eşek, kırk gün günahkâr bir gün tövbekâr, kırk serçeden bir börek, kırk yılın başı, kırkı on paraya" gibi deyimler bu türdendir.
İran kültüründe de kırk rakamı benzer şekillerde sıkça kullanılmış ve çihl (kırk) kelimesinden türeyen pek çok kavram ortaya çıkmıştır: Çihil menâr (kırk minare), çihl sütun, çihlten (çilten, ricâlü'l-gayb), çihl vezir, çihl duhterân (kırk kız), çihl çerağ (kırk meşale), çihl sâl (kırk yıl)
Kırk rakamı Yakındoğu coğrafyasında benzer kullanımlarda yer alır. Bedevîler, kırk gün kabilenin düşmanlarıyla uğraşan bir kimsenin kırkıncı gün onlardan biri olacağını, Pakistan'ın Sind eyaletinde bir kadını kendisine âşık etmek isteyen kişinin onun adını özel bir ağacın yapraklarına kırk gün yazmasının yeterli olacağını, çocuğu olmayan kadınların ramazanın son cumasında cemaatten kırk kişinin Fâtiha sûresini bir kâğıda yazdırmaları, ulucaminin kubbesi altında kırk gün sabah namazı kılanın Hızır'ı göreceği (bu geleneğin bir varyantı İstanbul'da Ayasofya Kubbesi için geçerli kabul edilir), Habeşistan'da mavi gözlü bir çocuğun kırk gün siyahî bir kadın tarafından emzirilmesiyle gözlerinin siyaha döneceği ve Uzakdoğu meditasyonunda kırk günlük tecrübenin önemli yer tutması gibi inanışlar bunlar arasında sayılabilir.
İslâm kültüründe bazı kitapların kırk bölüm halinde düzenlenmesi (meselâ İmam Gazzâlî'nin İḥyâʾü ʿulûmi' d-dîn' i) ve masallarda kırk durak veya kırkıncı kapının bir mutlu son oluşu, arınmanın kırk gün sürmesi gibi hususlar bu sayının bir olgunluk ve tamlık ifadesi için kullanıldığını gösterir. Bunlardan başka Orta Amerika yerlileri, Afrika ve Altay kavimleri, Budistler ve özellikle Mısır, İbrânî, Arap, Bâbil, Ârâmî, İsrail gibi Sâmî kavimlerinden itibaren Ortadoğu coğrafyasında dinler tarihi, folklor ve edebiyata yansımış olan kırk rakamı diğer sayılar içinde en çok kullanılan ve kutsallık atfedilen sayı olmuştur.
Kırk söylencesini bir hayli uzattığımın farkındayım. Ama henüz 40 sayfa olmadan bitireceğim. Ancak yine de sözü sevgili Kırklareli’ mize getirip her şeyi de kırka bağlamamak gerektiğini söylemeliyim. Henüz yazılı bir belgesini bulamasam da söylencelerle gelen bir ‘’Kır Klise’’ deyişinden söz edilir Kırklareli ismi ile ilgili. Kırklareli Osmanlıların eline geçtikten sonra gayrı müslümlerin çoğunlukta olduğu yerleşim yerlerinde yeni klise yapılmasına izin verilmeyince şehrin biraz dışına doğru kırlık bir alanda klise yapılmış ve halkın orada ibadetlerini yapmalarına izin verilmiştir. Tahminen Aşağı Pınar civarında olduğu düşünülen bu kliseden hiçbir kalıntı kalmamış olmasına karşın, Kırklise ismi kente miras kalmıştır diye bilinmektedir. Zamanla bu Kır Klise, Kırkkliseye dönüşmüş ve yüzyıllarca bu isim ile anıldıktan sonra, Cumhuriyetimiz ile birlikte bu günkü ismi olan KIRKLARELİ olarak değiştirilmiştir.
Ahmet Rodopman