YÜN ; İNSANLIĞIN EN ESKİ VE EN DEĞERLİ DOSTU NOSTALJİK OLDUĞU İÇİN DEĞİL, EKOLOJİK OLDUĞU İÇİN KULLANILMALIDIR
İnsanlığın yerleşik hayata geçmeden önce evcilleştirip yetiştirmeye başladığı ilk hayvanlardan köpek ve koyunun yaşantımızda çok önemli bir yeri vardır. Yapılan Arkeolojik araştırmalardan , koyunun M.Ö 11.000 li yıllardan beri yeryüzünde değişik iklim ve kara parçalarındaki koşullara uyarak, bu arada da kendi ırkında da evrilip gelişerek insanla beraberliğini günümüze değin sürdürdüğünü biliyoruz. Koyun sahip olduğu pek çok özelliği nedeniyle insanlığın bin yıllardan beri vaz geçemediği bir arkadaşı olagelmiştir. Bunda, çok yararlı, uysal ve kolay bakılabilen bir tür olmasının yanında, her sene bir veya iki yavru yaparak sayısal artışı sağlaması ile birlikte diğer özellikleri de sayılmalıdır. Hiç şüphe yok ki, etinden, sütünden tutunda, derisinden, boynuzundan, bağırsağından, gübresinden ve yününden faydalanılan nadir evcil canlarımızdan birisidir. Ona hayvan demek gelmiyor içimden, çünkü o hayvandan öte bir candır. Besleyenler bilir. Biz çocukluğumuzda Kurban Bayramından birkaç ay önce babamın getirdiği koçları beslerken bile, onların ne denli insanla, hele kendilerini sevdiğini hissettiği bir kişi ile nasıl bir bağlantı kurduğunu anlardık. Rahmetli babamın kuzulara, koyunlara, koçlara aşırı sevgisi ve bağlılığı vardı. Bulgaristan’ da 3000 adet koyun sürüsünde, eline doğup büyüttüğü bir kuzuya Emine ismini verdiğini, diğerlerini de koruyup kollamasına karşın, sanıyorum bu kuzucukla farklı bir sevgi bağı olmuş ki aralarında, sadece babam ‘’Emine’’ diye seslendiğinde nerede olursa olsun ‘’Meeeeeee’’ diyerek ses veriyormuş. Başkası seslenince hiç ses çıkarmıyormuş. 17 yaşında Bulgar Mezaliminden kaçıp Türkiye’ ye geldiğinde, orada bıraktığı onca mal, mülk, dost, akraba değil de en çok Emine’ den ayrıldığına üzülmüş. Yıllarca aile geri gelecek, görsün diye Emine’ yi ne satmış ne de kesmişler. Uzun süre yazılan mektuplarda yaşadığını belirtmişler. Babam da ölünceye kadar da unutmamıştı ve bizlere anlatırdı.. Yıllar sonra merak salıp hayvan dediğimiz canlarla ve doğal ürünlerle uğraşmaya başlayınca babamı daha iyi anlar olmuştum.
Günümüzde ülkemizde yapılan sayımlara göre yaklaşık 42.000.000 koyun olduğu belirtiliyor. Gerek eti, gerek sütü veya yünü için özellikle üretilen değişik cinsten koyunların (Karaman, Dağlıç, İvesi, Sakız vs.)olmasına karşın, yününden faydalanmak için merinos ve Kıvırcığın yeğlendiği bilinmektedir. Merinos dünyada yünü en çok beğenilen ve büyük oranda da bunun için yetiştirilen bir ırktır. Avustralya ve Yeni Zelanda dünya üretimin yarıya yakınını sağlamaktadır. Kıvırcık cinsi ise neredeyse Trakya ‘ ya has ve çok özel bir ırk olup, uzun süre üvey evlat olarak bakılmış ve neredeyse soyu tükenmek üzere iken tekrar islah edilip çoğaltılmaya başlanmıştır. Bin yıllardan beri bu toprakların otuna, suyuna, sıcağına, soğuna çok iyi uyum göstermiş, etinin lezzeti pek çoğundan daha iyi olmasının yanında elde edildiği yünü de en değerli yünlerden sayılmaktadır. Hele ilk kırkım denilen yün yumuşaklığı ve kullanılabilirliği bakımından hep ön saflarda yerini almıştır. Kırklareli nin etlerinin, sütlerinin dillere destan lezzetini oluşturan, Istranca dağlarından kopup gelen havayı soluyup, meralardaki kekik kokan otlarla beslenen, gözelerden fışkıran tertemiz suları içerek yetişen Trakya Kıvırcıklarının özellikleri anlatılmakla bitmez. Bir başka yazımızda, Kıvırcık koyunlarının, kas lifleri arasında oluşan ince yağ demetleri sayesindeki lezzetini, ve bu etlerden yapılan yemeklerini, koyunlarının ayaklarından(paça, dodik) tutunda , bağırsaklarından (kokoreç), ciğerlerinden sarma(karaciğer,akciğer), böbrek, dalak, yürek ve kellesinden hele birde bulabilirsek uykuluğundan ayrıca söz etmek üzere biz yine konumuz olan yüne dönecek olursak, bence koyunun en çok hayatımıza giren ve en değerli ürünü olarak değerlendirilmesi gerekenidir.
Koyun yünü denip geçilmemesi gerekir. Yünün kendisi zaten başlı başına bir kaç uzmanlık dalını kapsıyor. Dünyada pek az canlının tüylerinde rastlanan özellikleri sayesinde, koyun yünü insanlık için bulunmaz bir şans olarak insana sunulmuştur. İnsanlarda bu şansın kıymetini bilerek yüz yıllarca koyunlarını ve yününü sağlık ve yaşantılarını kolaylaştırıcı olarak kullanmışlardır. Ancak son 50 yıl içinde yüne benzer sentetik ürünlerin çoğalması ve giderek ucuzlaması nedeniyle, koyun yünü gerek giyim kuşamda, gerekse yorgan, yatak, yastık ve kuşaklarda çok daha az kullanılır olmuştur. Bunun, yünün özellikleri öğrenilince çok doğru bir seçim olmadığı anlaşılarak yavaş yavaş eski alışkanlıklarımıza dönülerek doğal koyun yününden yapılan ürünler kullanılmaya başlanmıştır.
Benim yün ile tanışıp yaşamımın büyük bir bölümünde kullanmamın öyküsü oldukça küçük yaşlarımda yakalandığım ve uzun yıllar boğuşmak zorunda kaldığım, yaygın romatizmalarım sürecinde doktorumuzun özellikle kış aylarında yün çamaşır giymemi zorunlu kılması ile başlamıştı. Rahmetli anneannem bize geldiğinde, şimdi artık sanırım hiç kalmayan, Karaumur Caddesinde, eski Pazar yeri civarındaki tanıdığı yapak taraklarına giderdik, o, yapakçılarla konuşur, bazen bir tutam yünü iki eli ile çekiştirerek açar, beğendiğinden pazarlık ederek bir çuval alır, bende yüklenir eve gelirdik. Bizim yün maceramız böylece başlamış olurdu. Çocukluğumun en eğlenceli ve hoşlandığım zamanları idi, anneannemle birlikte yün ipliği yapmak. Sanki bir bulut parçası gibi, yumuşacık tel tel dökülen o yün öbeklerini, sabırla ve büyük bir dikkatle iplik haline getirmek günlerimizi, haftalarımızı alırdı. Hala bazı parçalarını atamayıp sakladığım, iğ(eğirmen), ağırşak, öreke ve kirmen kullanarak o bir yığın taranmış yün öbeğinden, istenilen kalınlıklarda bükülmüş yün iplerin elde edilmesiydi sanırım beni en çok cezbeden. En ilkel şekliyle bile olsa bir ham maddeden, işe yarar bir ürün üretmenin verdiği hazzı hala unutamam. Hani şimdi internette görüyoruz ya, mevsim kışa dönmüş, hava soğuk, odanın bir köşesinde peçka yanıyor, üstünde bir tas çorba kaynıyor, etrafında kestaneler, fırında çörekler pişiyor. Nine ile torunda yere serilmiş büyük bir sofra bezinin üstünde yün eğiriyor, bu arada anneannemin bitip tükenmeyen masallarını dinlerken içim geçiyor, uykum geliyor ve kıvrılıp anneannemin dizinde uyumaya başlıyorum. Bu tablo gözlerimin önünden hiç gitmiyor ve şimdi içimden Abidin Dino’ ya seslenmek geliyor.’’Böyle bir mutluluğun resmini yapabilir misiniz ?’’ diye.
Kısa bir süre sonunda acemiliğimi atlatıp, bende iğ, ağırşak veya kirmen kullanarak yün eğirmeye başlamıştım. Hatta çocukluk enerjisi ile anneannemle yarışır hale bile gelmiştim. Genellikle bana bükülmüş ipliklerin ikisinin tekrar bir arada bükülüp yumak haline getirilme işi verilirdi. Öyle dikkatli sarardım ki yumakları, her biri büyükçe bir yumurta gibi eliptik ve çok güzel bir görünümde olurlardı. Sonra anneme iş düşerdi. O ipliklerden genellikle bana olmak üzere iç fanilası, çorap, bazen de gömlek veya pijama üzerine giyilecek yelek yada kazak örmeye başlardı. Yakın zamana kadar rahmetli anacığımın ördüğü yelekleri özellikle kış gecelerinde giyerdim. Ne kadar kalın olurlarsa olsunlar, hazır alınan kazaklar asla o eski elde örülmüş yünler kadar beni ısıtamamışlardır. Yünden ipliğe, iplikten yeleğe dönüşümdeki göz nuru ve el emeği hele birde yapma, yaratma sevgisi bambaşka bir anlam katıyordu herhalde bana ki, hala unutamıyorum o günleri.
Yün konusu benim için önemli olduğu kadar herkes için çekici olmaya bilir. Ancak yün ile ilgili bazı gerçekleri bir kez daha hafızamıza kaydedersek sanırım bu güne değin ilgilendiğimizden fazla dikkatimizi çeker. Bence de çok iyi olur. Hepimiz kendi sağlığımızı ve sevdiklerimizin sağlığını çok önemsediğimizi söyleriz. Ama bunun ne kadarını yaşantımıza geçiriyoruz. Söz yünden açılmışken yine yünün özelliklerinden ve öneminden örnekler vermeye çalışacağım. Benimseyip uygulamayı seçmek, tabii ki kendi özgür düşüncenizle doğru orantılıdır. Saygı ,ile karşılanması gerekir.
Bilimsel verilere uygun olarak yetiştirilen kuzu ve koyunların dişilerinin belirlenen zamanlarda makine ile veya makas ile kırkılan(kimyasal ile veya yolunarak elde edilme değil) yünlerinin yine en uygun teknikler uygulanarak doğal yollarla kullanılabilir hale getirilen ipliklerinden yapılan giysilerin sağlık açısından değerleri oldukça önemlidir. Kısaca değinecek olursak;
Koyun yünü iyi bir ısı dengeleyicidir. Vücudu soğuğa ve sıcağa karşı korur. Koyun yününden yapılan ürünler yazın serin, kışın sıcak tutma özelliklerine sahiptir. Çoğumuz yazın sıcaktan dolayı üzerimize yorgan örtmeden uyumaya çalışır. Ancak yorganımız koyun yünündense rahatlıkla üzerimize örtüp uyuyabiliriz. Çünkü yün nefes alıp verme özelliğine sahiptir. Isıyı tutmaz. Yün Elbiselerin Sıcak Tutma Nedeni: Yün ipliklerinin dalgalı kıvırcıkları nedeni ile deriyle giyecek arasındaki hava tabakasının, yani vücut ısısının dışarı kaçmasına ve dışarıdaki soğuğun da içeri girmesine engel olur. Yani yünlü giysi aslında ısıtmaz iyi bir yalıtkan görevi yaparak sıcak tutar.
Kuzu ve koyun yünü sinyal ve radyasyon emicidir. Evlerimizde yoğun olarak kullandığımız, cep telefonu, modem, kumanda, alarm gibi elektronik cihazların yaydığı radyasyonu emerek vücudumuza zarar vermesine mani olur. Bunun için özellikle yorgan, yastık ve döşeğimizin koyun yününden olmasına önem vermeliyiz. Çünkü uyuduğumuz zaman boyunca, cep telefonu ve internet cihazları devamlı sinyal alır verir ve radyasyon üretir. Vücudumuz ve bilhassa da beynimiz bu radyasyondan ciddi zarar görür. Eğer uyku setimiz koyun yönünden yapılmış ürünlerden oluşuyorsa bu zarar en aza iner.
Koyun yünü dinlendiricidir ve rahat uyku sağlar. Koyun yününden yapılmış yorgan, yastık ve yatakla uyursanız, sabaha dinlenmiş olarak kalkarsınız. Çünkü koyun yünü, vücutta biriken statik negatif enerjiyi alır. Böylece bedenimizde oluşan yorgunluk ve rehavet üzerimizden kalkmış olur. Aslında gün boyunca koyun yününün dinlendirici etkisinden faydalanmalıyız. Bunun için evlerimizde, işyerlerimizde, arabalarımızda koyun yününden yapılmış minderler ve artık modası geçtiği için kullanımdan kalkan postaki ve postları kullanabiliriz. Koltuğumuzun, kanepemizin üzerine sererek üstüne oturmamız son derece faydalı olacaktır. Bilhassa yerinde uzun süre oturanlar için bu çok faydalı olacaktır.
Koyun yünü; yağmuru ve suyu çekmez. Dolayısıyla kolay ıslanmaz, ama ortamdaki fazla nemi emer ve rutubet oranını doğal bir şekilde düzenler.
Yün yanmaz. Ateşe, aleve karşı dirençli ve dayanıklıdır. Özellikle ateş ile temas edenler için iyi bir koruyucudur
Koyun yünü uzun ömürlüdür. Özel bir lif yapısına sahip olması nedeniyle, kolay kopmaz ve esnekliği nedeniyle sert yüzeylerle temasından çok etkilenmez.
Yün terletmez, teri emer, ter yapmaz, terleyen vücuttan pamuklu giysilerde olduğu gibi teri hemen kurutmayarak insanın üşümesine neden olmaz.
Vücudu sıcak tutması nedeniyle ağrıları alır. Bir çok romatizma ağrılarına iyi gelir.
Bit, pire, karınca, akrep, yılan ve bir çok haşarat yünün kendi has özelliğinden dolayı, yüne ve yünlü mamullere gelmeye çekinir.
Bir çok mantarlar, parazitler ve hastalık yapıcı mikroplar yünde yaşamlarını sürdüremezler kaçarlar. Yalnız yün lifleri içinde “güve” mevcuttur. Dışarıdan gelme değildir. Güveyi yok etmek imkânsızdır. Eskiden faaliyete geçmemesi için bir petrol ürünü olan NAFTALİN kullanılırdı. Genellikle, güve denilen bu parazitler bulundukları yün eşyayı yiyerek deler ve dışarıya uçarak çıkarlar. Naftalin kokusundan faaliyet yapamazlar. Umumiyetle sıcak mevsimlerde faaliyete geçerler, soğukta faaliyetleri durur. Son zamanlarda Naftalinin buharlarının insan ve hayvan sağlığına zarar verebileceği düşüncesi ile kullanımı azalmış, hatta kaldırılmıştır. Bunun yerine uygun yerlere beyaz el sabunu veya kekik, levanta, nane gibi uçucu yağ içeren aromatik bitki kuruları konularak aynı yararı sağlaya bilirsiniz.
Yünden elektrik cereyanı geçmez, yalıtkandır. Çobanlar kepenek içinde yağmurdan, doludan, kardan ve her türlü soğuktan müteessir olmadıkları gibi kepenek içinde iken yıldırım isabet etmez.
Yün için söylenecekler bitmez. Burada sadece artık unutulmak üzere olan yün ve yünlü giyeceklerin özelliklerini bir kez daha anımsatmaya çalıştım. Siz, siz olun yüzünüzü günden, bedeninizi yünden eksik etmeyin.