SABAHATTİN ALİ'NİN HAYATINDA İKİ ŞEHİR

 Meriç Gök

           Sabahattin Ali’nin çocukluk ve ilk gençliğinin geçtiği Edremit ve Balıkesir’den yüksek öğrenimine devam ettiği ve çalıştığı İstanbul, Berlin, Yozgat, Konya, Aydın Ankara gibi şehirlerin dışında, hayatında ve bu hayatının sona ermesinde önemli rolü olan iki şehir daha var: Sinop ve Kırklareli.

             Sabahattin, 1933 Mayıs’ında geldiği Sinop kalesinin cezaevi denen zindanından Cumhuriyetin 10. yıldönümü dolayısıyla çıkarılan genel aftan yararlanarak “özgürlüğüne” kavuşur. Yaklaşık 7 ay hapis yattığı bu süre içinde bugün çok sevilen şarkıların sözleri olan şiirlerini (Hapishane Şarkıları) ve “Bir Şaka”, “Kazlar”, “Bir Firar”, “Katil Osman” “Çaydanlık” ile “Duvar” adlı hikâyelerini burada yazdı. Ancak Sabahattin Ali’nin bu zindanda yatmış olması nedeniyle şehrin ve Sinop kalesinin son on beş, yirmi yıllık süre içinde bir turizm destinasyonu haline gelmiş olmasıyla yetinilmesinin de yazarımıza yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kentin, Sabahattin Ali’yle bu çerçeveyi aşacak bir şekilde ilişkilendirilebilmesi için onun adına kütüphane, konser ve tiyatro salonu vb. kurumlar oluşturmak, yanı sıra periyodik olarak yapıtlarının ele alındığı bilimsel-edebi kongre, konferans, sempozyum vb. düzenlemek gibi yapılabilecek ve yapılması gerekenler Sinop halkı ve yerel yönetimleri tarafından bir an önce saptanıp, mutlaka planlanarak hayata geçirilmelidir.

             Yazının konusu bakımından Sinop cezaevi, Sabahattin Ali’yle veya tersi, ilintili olduğundan bu zindanla ilgili bir başka rahatsız edici önemli husus da sanki burada — tanınmış olup olmamayı bir yana bırakalım — sadece erkek mahkûmlar kalmış gibi kadın mahkûmlardan hiç söz edilmemesidir. Oysa bu ülkenin ilk kadın oyun yazarı Fatma Nudiye Yalçı Sinop zindanlarında yıllarca hapis yatmıştır. Yalçı’nın adının, mutlaka anılması gereken yerlerde dahi anılmaması son derece üzücüdür. Örneğin Kemal Tahir kendisiyle yapılan bir röportajda 1938 Donanma davasından bahsederken “iki de kadın vardı” der ve aynı davada yargılandığı bu tutuklu kadınların adını dahi anmaz. Şimdi saygıyla söyleyelim bu kadınlardan biri, tam on yıl ağır hapis cezası verilen ve tutuklandığı 25 Nisan 1938’den cezasını doldurduğu 1948 yılına kadar günü gününe tamamlayan Fatma Nudiye Yalçı’dır; diğeri ise 18 yıla mahkûm edilen Emine Alev’dir. Nudiye Yalçı cezanın kesinleşmesinin ardından önce Sinop cezaevine 1946 yılında da Kayseri cezaevine gönderilir. 1930’lu yıllarda birçok Marksist eseri Türkçeye kazandıran Nudiye Yalçı yazmış olduğu Beyoğlu 1931 adlı oyunuyla ilk kadın oyun yazarımız unvanına da sahiptir. Fatma Nudiye Yalçı hakkında okurların Dipnot Yayınları’ndan çıkan Kadınlar Hep Vardı- Türkiye Solundan Kadın Portreleri’nde geniş bilgi bulabileceklerini hatırlatarak Kırklareli’ye geçiyorum.

                    


                                    Sinop cezaevinde yatan kadın mahkûmlardan Fatma Nudiye Yalçı.

       Kırklareli, Sabahattin Ali tarafından artık kendisi için yaşanmaz hale getirilmiş yurdundan, nefes alabileceğine inandığı bir yer(ler)e, sadece kendi çabasıyla oluşturduğunu sandığı bir ilişkiler ağı sayesinde geçiş yapabileceğini düşündüğü bir yer olarak seçilmiştir. Sabahattin Ali’nin Kırklareli ile olan ilişkisinin, onun yaşamının burada sonlandırılmasıyla sınırlı olması, zaten burasının Sinop gibi bir turizm destinasyonu haline gelmesini de çok zorlaştırmaktadır. Ancak Kırklareli’de de tıpkı Sinop’ta önerdiğimiz gibi yapılabilecek ve yapılması gerekenler, bu kentin halkı, onun sivil örgütleri ve yerel yönetimi tarafından programlaştırılıp hayata geçirilmeli ve böylelikle bu güzel kent, bir “olay mahalli” olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır.

             Bu yazımı 16 Haziran 1944’de Lyon’da 26 direnişçiyle birlikte yaşamına Sabahattin Ali gibi insanlık düşmanlarınca (katil Gestapo sürüsünce) kurşuna dizilerek son verilmiş olan Annales Okulunun kurucusu çok kıymetli tarihçi Marc Bloc’un sözleriyle bitirmek istiyorum.

             “ Geçmişin incelenmesi aslında bugünü anlama çabasından başka bir şey değildir ve bu çabaya tarihçi bir de tarihi “tersten okuma” çabası eklemelidir.”

             73. yıldönümünde Sabahattin Ali’ye saygıyla ve sevgiyle…

                                                                                                                                   

                                                                                                                                        

Popüler Yayınlar