BALKAN HARBİNİN TARİHSEL, SOSYAL VE SİYASAL DEĞERLENDİRMESİ
Ahmet Rodopman
4. Bölüm
BALKAN HARBİ ÖNCESİNDE AVRUPA DEVLETLERİNİN DURUMLARI : ALMANYA, AVUSTURYA ve İTALYA
ALMANYA
2000 yıldan beri kuzeyden inen Cermen Kabileleri Tuna Nehri ile Ren Nehri arasına yerleşip yaşamaya başladıktan sonra 1000 yıl kadar Kutsal Roma İmparatorluğunun hükümranlığı altında yaşamışlardır. 1000 li yıllarda bir araya gelen eyaletler ‘’Kutsal Roma Cermen imparatorluğu’’ adı ile krallık rejimi kurmuş ve 500 yıl kadar devan etmiştir. Krallıkla Vatikan ın arası bozulup Martin Luther’in 1517 yılında başlayan Protestanlık hareketi ile bir süre sarsılan ve din savaşları ile güç kaybeden Almanya 1814 yılına kadar gerek iç, gerekse dış çekişmelerle uğraşmıştır. 1871 Versay Antlaşması ile bütün Alman eyaletlerini de bir araya getiren I. William dış siyasette Almanya'yı diğer büyük devletler gibi güçlü ve güvenli bir duruma getirmek için çok uğraşmış önemli atılımlar yaparak ülkenin bilimsel, ekonomik ve kültürel kalkınması için çalışmıştır. Ülkenin kısa sürede gelişip, sanayi devrimini yakalar hale geldiği 1884 yılından itibaren de artık Almanya emperyal bir güç olarak Avrupa’ nın dışında sömürgeler edinmeye başlamıştır. Bilindiği gibi bu yıllar İngilitere, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin dünyayı paylaşmaya çalıştıkları yıllardır. Bu heveslerde doğal olarak yeni çatışmaları getirmiş ve bir çok yerde paylaşım savaşları çıkmıştır. Burada Almanya’ nın geç kalmış olması nedeniyle paylaşılacak yerler azaldığı için Osmanlı’ nın üç kıtaya yayılan toprakları oldukça cazip gelmiş olacak ki ilişkileri hızla geliştirmeyi seçmiştir.
Osmanlı da o güne kadar diğer büyük devletlerden genellikle iyilik değil kötülük gördüğü için bu yeni gelişen ülkenin sundukları cazip gelmiştir. Hem Askeri hemde ekonomik alanlarda güçlü bir işbirliği ve ittifaklar yaşanmaya başlamıştır. Bu durum İngiltere, Fransa ve Rusya gibi eski ağaların hiç hoşuna gitmediği için 1900 lü yıllarda, büyük bir savaşın kokuları gelmeye başlamıştır. Gerek Uzak Doğuda, gerekse Afrika ve Asya sömürgelerindeki paylaşımlardan çıkması beklenen savaş, tamda Avrupa’nın ortasında baş göstermiştir. Ancak top yekun bir dünya savaşından önce Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi bazı devletlerin zayıflamaları veya ortadan kaldırılmalarının gerekliliği ortaya çıkmıştı. İşte bu yıllarda zaten uzun süreden beri bağımsızlıkları için çalışan Balkan ülkeleri harekete geçip, kendi aralarında birleşerek Osmanlı İmparatorluğunun içine düştüğü güç durumdan yararlanıp Balkan Savaşlarının başlamasını sağladılar. Bu savaşta açık veya örtülü olarak İngiltere, Yunanistan’a, Rusya Bulgaristan’ a, Almanya Sırbistan’ a, Fransa da başta Karadağ olmak üzere diğer ülkelere, gerek silah, gerekse diğer gereksinimlerini satarak yardımcı olmuşlardır. Almanya 1908 sonrasında değişen Osmanlı yönetimi ilke iyi ilişkiler kurdukları için ordunun gelişimini sağlayan pek çok silah ve mühimmatı Osmanlıya göndermiş ve bu yeni malzemelerin kullanılması için eğitim süreçlerini sürdürmektedir. Hatta askeri uzmanları ile savaş hazırlıkları ve stratejilerini belirlemektedir. Bu savaşa oldukça kısa sürmesine karşın, savaşa giren Balkan Ülkeleri açısından beklenmedik iyi kazanımlarla sonuçlanmıştır. Her biri hem başlı başına birer devlet haline gelmişler ve topraklarını genişletmişlerdir. Ancak dünya da bir kere savaş tamtamları çalmaya başlamış, Avrupa devletleri kendi aralarında ittifaklar yaparak gruplaşmış, her ülke kendi çapında savaş hazırlıklarını tamamlamış, büyük savaşın çıkmasının için bir kıvılcım bekleniyorlardı. O da nihayet, 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan veliahtı ile eşinin Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi ile tamamlanmış oldu. Hazır bekleyen devletler birbirlerine savaş açarak I. Dünya Savaşını başlatmış oluyorlardı.
AVUSTURYA
Uzun yıllar Almanlar ile birlikte yürüyen beraberlikleri Avusturya’ nın 1815 yılında Napolyon’ un yenilgisinde oynadıkları rol nedeniyle Avrupa’ da önemli bir konuma gelmiştir. Yapılan antlaşmalar sonucunda Kuzey İtalya’ dan Lombardiya ve Venedik’ i topraklarına katarak genişlemiştir. 1848 yılında Paris’ de başlayan ve kısa zamanda diğer Avrupa ülkelerine de sıçrayan etnik azınlıkların bağımsızlık istekleri nedeniyle sınırlar yine karışmış, isyan eden Macarlar’ la, Rusya’ nın zoru ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurmuşlardır. Avusturya’ nın Balkan savaşlarında adının geçmesi de yine bu tarihlerde ki 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yapılan Anlaşma nedeniyledir. Anlaşma sonucunda Bosna Hersek ‘ in istememesine karşın yarı bağımsız bir ülke olarak Avusturya hükümranlığı altına girmesi, bunu kabullenmeyen Bosna-Hersek halkı ile 30 yıl sürecek bitmez tükenmez bir çekişmenin başlaması ile Avusturya da Balkan sorununun bir parçası haline gelmiştir. Bosna –Hersek te yaşayan Müslümanlar, Sırplar,Arnavutlar ve diğer etnik gruplar bu işgali tanımayıp sürekli bir çatışma içerisine girmişlerdir. Müslümanları büyük bir kısmı Balkan savaşından önce ve savaş sırasında Türkiye’ ye göç etmişler, kalanlarda huzursuz bir şekilde yaşamalarını sürdürmüşlerdir. Bizlere öğretildiği şekilde Avusturya Arşidükü’ nün Saray Bosna’da bir meczup tarafından öldürülmesi pek o kadar da masum bir durum olmadığını o günlerin öznel koşullarını bilince anlayabiliyoruz. Bosna- Hersek’ in Avusturya-Macaristan tarafından işgali 3 ay gibi bir süre almasına karşına, işgale karşı olan Müslüman Osmanlı, Sırp ve Hırvatlar büyük bir direniş göstermişlerdir. Bu çarpışmalarda 5000 in üzerinde Avusturya-Macaristan askerinin öldüğü belirtilmektedir. Her ne kadar olayların yatıştığı sanılsa da, halkların ve bu işgale karşı tutumları değişmemiş. Özgürlük arayışları bitmemiştir Durumu yerinde görmek isteyen Avusturya Arşidükü Frannz Ferdinand, 28 Haziran 1914 gecesi bir Sırp Milliyetçisi tarafından eşi ile birlikte öldürülmüştür. Bunun basit bir cinayet mi yoksa, 35 yıl süren işgalin hınç ve intikam duygusunun göstergesi midir hala tartışılmaktadır.
Ne yazık ki Bosna-Hersek sorunu ne Balkan Savaşlarının ne de I.Dünya Savaşı sonunda kesin çözüme ulaşamamış bir başka dünya savaşının gelmesi beklenmiştir.
Ve yıllar geçtikten sonra anlaşılmıştır, Bosna-Hersek ‘in Balkanların uzak direği olduğu. Direk yıkılınca evinin yıkılmasının çok kolay olduğu ancak, evin başına çökünce anlamamalı insanoğlu.
İTALYA
M.Ö. 8000 yılına kadar giden insan yerleşiminin olduğu bilinen İtalya Yarımadasında, M.Ö 800 lü yıllarda Etrüskler gelerek kendi kentlerini ve kültürlerini kurmuşlardır. 400 yıl süren Etrüsk medeniyeti Romalıların İtalya’ya sahip olmalarıyla tarihe gömülmüşlerdir. Romalılar 1200 yıl gibi çok uzun süre eski dünyanın büyük bir bölümünde İmparatorluklarını sürdürmüşler, Orta çağın kapanması ile birliktede dünya kültürüne her konuda önemli katkıları olan Roma İmparatorluğu da küçük birliklere bölünerek 15. Yüz yıla değin varlıklarını sürdürmüşlerdir. İspanyollar, Avusturyalılar ve Fransızlarla yapılan bir dizi savaşlar sonunda İtalyan Şehir Devletleri birleşme kararı almışlardır. Giuseppe Garibaldi önderliğinde başlatılan birleşme çalışmaları 1886 yılına değin sürmüş, Birleşik İtalyan Krallığı kurulmuştur. Dirayetli ve becerikli olan Yeni Krallık hükümeti vakit geçirmeden İtalya’yı derleyip toparlamaya, çağın gerektirdiği şekilde sanayinin, tarımın ve eğitimin kalkınma için birincil zorunluluk olmasını benimseyerek kısa zamanda diğer Avrupa ülkeleri ile arasında ki farkın kapanmasını sağlamıştır. Özellikle her türlü üretime ağırlık verilmesi ve büyük bir işsiz nüfus için yeni işyerlerinin açılıp, ihraç edilen ürünlerden kazanılan para ile de daha modern tekniklerin satın alınarak özellikle de silah sanayinde büyük ilerlemeler kaydetmişlerdir. Buna bağlı olarak yurt dışından ham madde gereksinimi duyulmuş, ancak sömürge haline getirilecek yer kalmadığı için en yakın Osmanlı topraklarına göz dikilmiştir.
Bu bölümün en sonuna özellikle bıraktığım İtalya konusunun bu kadar ilgimi çekeceğini uzun zaman düşünmedim. Hatta toplum olarak da genellikle Trablusgarp Savaşının neden ve sonuçlarını öğrenmeye bile pek merakımız uyanmamıştır. Oysa gerek yakın tarihimiz gerekse yaşadığımız günler ve geleceğimizi ilgilendiren öyle ip uçları vardır ki, şu Trablusgarp Savaşlarının anlatmakla bitmez. Ve içimim acıdığını hissederim her okuyuşumda bu yok yere çıkarılmış bir yıllık savaşın kaybettirdikleri için. Bu bölümde uzun uzadıya yazıp konunun dağılmasını istemiyorum. Ama ilgisini çekenler için önemle okunmasını isterim. Emperyalist bir ülkenin, bir başka ülkeye girip, onun başta ekonomik düzenini bozup, yerleştikten sonra nasıl tehditkar olarak, işgale cüret edecek kadar ahlaksız olabileceğini, göz göre göre çıkartılmak iştenilen savaşa karşı önlem almakta geciken bir idarenin ise önce küçük gibi görünen ana yıllar sonra dev gibi büyüyen sorunlar yaratabileceğini. Art alanı düşünülmeksizin yapılan uygulamaların ne denli problemler yaratabileceğini açık olarak görülebilecektir. İtalyanların önce para ile toprak alıp, sonra da topraklarımızın emniyet altına alınması için askerimizle korumamız gerekiyor diyerek işgale zemin hazırlamalarını o zaman düşünememiş olabiliriz. Ancak, günümüzde o dost ve müttefik olarak bildiğimiz ülkelerin de şimdi büyük toprak alımlarında bulunup yarın bunların korunması için olamayacak isteklerde bulunabileceklerini akıldan çıkarmamak lazım. Kaybedilenin sadece Trablusgarp değil, bağlı olarak Yemen, Girit, Ege Denizi adaları hatta Balkanların olabileceği akla gelmezken başa gelince bile umursanmaması en azından bu yurdu sevenlerin canını çok sıkacağını söyleyebilirim. Şimdi yere göğe sığdıramadığımız Ege Adalarını acele ile yapılan bir barış antlaşması sonucunda, bizde kalmasına karşın, düşmanımız olan İtalyanlara emanet verilmesinin nedenlerin yıllarca önce yapılan donanmanın işlevsiz hale getirilmesi ile olan bağını bilerek, üzülmemek elde değil ne yazık ki.
Evet çalışmamızın ilk dört bölümünü bitirmiş bulunmaktayız. Henüz Balkan Savaşlarına gelemediğimize şaşırmayın lütfen. Bir konu etraflıca bilinmeden o konu üzerinde söz sahibi olmak imkansıza zar atmaya benzer. Bizlerde tavla oynamadığımıza göre geçte olsa, zor da olsa imkanlıdan yana olmak zorundayız. Balkan Savaşının en kolay yanı kuvvetlerin karşılıklı olarak bir birlerinin, öldürdüklerini yazmak. Asıl önemli olan, sebep ve sonuçlarını iyi irdelemek. Onlardan dersler çıkarıp, yapılan hataları bir daha yapmamak, yapılan doğru davranışları daha da geliştirerek çok daha iyi, bir şekilde yapılmasını sağlamak olmalıdır diye düşünüyorum.