BALKAN HARBİNİN TARİHSEL, SOSYAL VE SİYASAL DEĞERLENDİRMESİ 1.BÖLÜM

Ahmet Rodopman 

1. Bölüm
2020 yılının Sonbaharını yaşadığımız bu günlerde Balkan Harplerinin üzerinden 108 yıl geçmiş olmasına karşın hala bıraktığı acıları, sosyal, siyasal ve ekonomik olumsuz etkileri hafızalarda yer ettiği şekilde durmaktadır. Yaşananlar öylesine acı ve affedilmesi zordu ki geçen zaman bile unutulmalarına yetmedi. Kim bilir belki bilmem kaçıncı Sonbaharda yine anımsanır, tartışılır, uzlaşılır beklide affedilip, anlaşılabilir.
Özellikle benim gibi soyu, geçmişi, ataları Balkanlarda olup, kaderin mi, yeteneksiz yöneticilerin mi sorumlu olduğu bilinmeyen bir felaketler silsilesi sonucunda yersiz, yurtsuz, vatansız kalıp, göçmenliğin tüm ezincini yaşayan ailelerin evlatları olarak kolay kolay unutamayacağımız gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Ben 12 yaşından beri Balkan Savaşı sorunsalı ile kendi çapımda boğuşurken, bir de baktım ki,  okuduklarım, duyduklarım, bizzat o günlere tanıklık etmiş kişilerin yakınları ile yaptığım söyleşilerde yazdıklarım, bu konularda yazılan, çizilenlerden toplayıp biriktirdiklerimin bir hayli fazla olduklarını gördüm. Artık ömrümün Sonbaharını yaşadığımın farkına varınca da 55 yıldan beri oluşan bu birikimin, belki ilgilenen bulunur düşüncesi ile paylaşılması gerektiğine inandım.
Balkan savaşları sadece Balkan Göçmenlerinin hayatlarını ilgilendiren bir olay olmaktan çok, 20. Yüzyılın çok önemli bir savaşı, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasının önemli bir nedeni olmuştur. Bütün bunların ötesinde bıraktığı izler ve alınması gereken dersler, yıllar, hatta yüzyıllar sürmüş ve süreceğe de benzemektedir. Bu güne değin, Trakya’da olmamıza karşın Balkan Savaşlarının tarih derslerinde iyi değil, neredeyse hiç anlatılmadan geçildiğini anladım.  Hele, I. Balkan Savaşı olarak bilinen, savaşların başlangıcında Kırklareli’ nin ne denli önemli olduğunu ve ne denli acılar içinde kaldığını çocuklarımıza ve gençlerimize öğretemeden geçen yıllara yanıp durduk sadece. Balkan Savaşlarının sadece bir savaşlar silsilesinden çok daha fazla anlam içerdiğini zaman geçtikçe ve olayların sıcaklığı sönüp, daha sağlıklı değerlendirmeler yapıldıkça anlar olduk. Balkan Savaşlarının sadece Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’ ni değil, tüm Balkan Ülkelerini, hatta savaş stratejileri ile ilgilenen tüm insanları ilgilendireceğini düşünmekteyim. Özellikle de ismi savaş olsa da, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün ‘’ Yurt da Barış, Dünya da Barış’’ ilkesi ile ilintilendirildiğinde, tüm dünya insanlarının üzerinde düşüneceği, ve yaşamsal dersler çıkarabileceği bir sosyolojik olay olarak görmekteyim.
Doğaldır ki bu denli önemsediğim bir süreci birkaç paragrafta anlatabilmek çok kolay olmayacak. Bunu anlayınca, yazımı uzatıp, okuyanları sıkmamak için belirli hatlarıyla sınırlandırıp, bölüm bölüm aktarmayı düşündüm.  10 Bölüm civarında olabileceğini düşündüğüm kısaltılmış şeklini, eğer ilgilenenler olursa çok daha fazla uzatabileceğimizi de belirtip, değerli katkılarınızla konunun daha iç açıcı, okunabilir ve takip edilebilir olacağını düşünmekteyim.
Her ne kadar ismi Balkan Savaşı olsa da, bu bölümler de savaştan daha çok, savaşı hazırlayan etmenler, savaş hazırlıklarının bilim ile bağdaşmamasının verdiği zararlar, savaş stratejilerinin oluşturulmasında yapılan yanlışlıklar, savaş sırasında gerek silahlı kuvvetlerin, gerekse bölge halkının yaşadığı sorunlar, savaş sonrası oluşan yeni duruma uyulma süreçleri, büyük bir alana yayılmış olan Türk ve Müslüman nüfusun yer değiştirmesi ve yeni yerlerine yerleştirilmesi, yeni hayat şartlarına uyum sıkıntıları, çocukların ve gençlerin eğitim, sağlık yeni yurtlarına adaptasyon sorunları , çok önemsediğim, savaşta babasız, annesiz kalan çocukların korunup kollanması ve yeni bir hayata başlatılması için yapılanları birlikte gözden geçirip yazmak istiyorum.
Tarih yapraklarına baktığımızda, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ Krallıklarının bir ittifak halinde Osmanlı İmparatorluğuna savaş açma tarihini 10 Ekim 19 12 olarak belirtmelerine karşın , savaş fiilen 17 Ekim 1912 tarihinde Bulgar Kuvvetlerinin Tunca Nehrinin doğusuna geçerek Osmanlı topraklarına girmesi ile başladığını söyleyebiliriz. Yani tam da 108 yıl önce bugün. Hep iyi ve mutluluk veren şeylerin yıl dönümlerini kutlayacak değiliz ya, bu saferde bazen gözyaşlarımızın akacağı, bazen kızıp sinirleneceğimiz, çoğu kez de ‘’Bu da yapılır mı’’ , ‘’Böyle de yanlış karar verilir mi’’ diyeceğiniz, çoğu kez de  yaşananları, bugünün şartları ile birlikte değerlendirdiğinizde, aklınızdan, her ne kadar doğru olmasa da ‘’Tarih tekerrürden ibarettir ‘’ söylemi geçecek mi.?.Bakalım. Okudukça göreceğiz.

Popüler Yayınlar